MHP Alev Alatlı'ya neden ilgi göstermedi: Gazetesi oralı olmadı, Bahçeli cenazesine gitmedi...

ALATLI'DAN TÜRKEŞ'E: "YALAN SÖYLÜYORSUN, İFTİRA ATIYORSUN..."

MHP Alev Alatlı'ya neden ilgi göstermedi: Gazetesi oralı olmadı, Bahçeli cenazesine gitmedi...




MHP Alev Alatlı'ya neden ilgi göstermedi: Gazetesi oralı olmadı, Bahçeli cenazesine gitmedi... Türkeş'e yazılan mektup

Alev Alatlı'nın vefatına MHP cephesinin ilgisizliği, Bahçeli'nin cenazesine katılmayışı, Alatlı'nın babası Emekli Kurmay Albay Ertuğrul Alatlı'nın 1994'te Alparslan Türkeş'e yönelik kaleme aldığı zehir zemberek mektupta mı gizli?

Türkiye'nin dünyaca ünlü akademisyen ve yazarı Alev Alatlı, cuma günü hayatını kaybetti. Vefat haberi, Cumhur İttifakı'nın iki bileşeni AKP ile MHP arasında siyah ve beyaz kadar farklı karşılandı. AKP'de başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere birçok isim Alatlı'yı anarken Erdoğan dahil birçok AKP'li Alev Alatlı'nın cenaze törenine katıldı.

MHP'de ise tam bir sessizlik hakim. MHP medyası, Alatlı'nın ölümüne ve cenaze törenine ilgi göstermezken MHP lideri Devlet Bahçeli, cenazeye dahi katılmadı. Peki MHP, Alatlı'ya neden ilgi göstermedi? Bu sorunun cevabını arama için 30 sene öncesine gitmemiz gerekecek.

"FIRTINALI YILLAR"A BABA ALATLI'DAN "FIRTINA" CEVAP

O dönem MHP'nin başında yer alan Alparslan Türkeş, Sabah gazetesinde "Fırtınalı Yıllar" başlıklı yazı dizisinde hayat hikayesini okuyucularla paylaştı.

Türkeş'in sözlerine içerlenen Baba Alatlı, Türkeş'e zehir zemberek bir mektupla cevap verdi. Usta gazeteci Mustafa Ekmekçi'nin, Cumhuriyet gazetesinde 13 Eylül 1994 tarihinde köşesinde yayınladığı mektupta Alatlı, Türkeş için oldukça sert ifadeler kullanıyor.

Ekmekçi'nin "Albay Alatlı'dan Albay Türkeş'e..." başlıklı köşe yazısı şöyle:

Emekli Kurmay Albay Ertuğrul Alatlı, Alparslan Türkeş’e mek­tup gönderdi. Mektup, Emekli Albay Türkeş'in "Sabah” gazetesin­de çıkan "Fırtınalı Yıllar" yazı dizisinde anlattıkları ile ilgili. "Bir Söylentinin İçyüzü" yazılarında, Ertuğrul Alatlı'nın adı geçtiği için, Alatlı’nın yalnız bu konuya ilişkin yanıtını, "Ankara Notları"nda ya­yımlamayı görev saydım. Basın özgürlüğü anlayışıma göre, yazı­da adı geçenin, açıklama hakkı var..

Alatlı, Türkeş'e mektubunu çok öfkeli bir biçemde kaleme at­mış, demediğini komamış. Mektup şöyle başlıyor: (özetle veriyo­rum)

Be Birader!

SABAH gazetesinde 'Fırtınalı Yıllar' başlığı altında yayımlanan anılarının bir yerinde:

'... Ertuğrul Alatlı’yı görevden aldık ve Komite'den çıkardık...' di­yorsun.

Bre Allah’ın kulu, Alatlı’yı görevden almak ve MBK’dan çıkar­mak kimin haddine?

Bir defa: Alatlı oraya, 'Milli irade' ile gelmediği gibi?... İradeyi Türkeş'iye’ ile gelmedi ki, sen - çizmeyi aşıp - görevden aldık...', Komiteden çıkardık..' gibi boyundan büyük, saçma sapan laflar edebiliyorsun!

Alatlı, MBK’daki yerine, ‘İradeyi Şahsiye’si ile geldi ve İradeyi Şahsiye'siyle ayrıldı...

ALATLI'DAN TÜRKEŞ'E: "YALAN SÖYLÜYORSUN, İFTİRA ATIYORSUN..."

'El kalemi ile' yazdırdığın Fırtınalı Yıllar' -sözümona- anılarının bir başka yerinde:

"... Olayı hemen araştırdım. Bildiri’yi Ertuğrul Alatlı ile Mithat Ceylan’ın yazdıklarını tespit ettim.." diyorsun Böylece düpedüz, yalan söyleyip, iftira almakla kalmıyorsun, aradan bunca yıl geçmesine, senelerce siyasi parti başkanlığı -halen de başkansın ya, hem de ne başkan?- yapmış olduğun hal­de, hukuktan zerre kadar nasibim almamış olduğunu sergilediği­nin farkına bile varmıyorsun!

De ki: 'Resmi Tebliğ 'i Mithat Ceylan kaleme aldı...

Bre Allah’ın kulu, hukuktan zerre kadar nasibini almış olan sıra­dan bir kişi dahi bilir ki, idare Hukuku’nda bir bildiri, onu kaleme alan ‘gerçek kişiyi değil, bildiriyi -Resmi Gazete ‘de - yayan 'tüzel kişi'yi ilzam eder.

'.. Gençlerin bir kısmının buzdolaplarına konulduğu ve bir kıs­mının da hayvan yemi yapılan makinalarda kıyılarak toz halına getirildiği...' hakkındaki 03/06/1960 günlü bildiri, 10545 sayılı Res­mi Gazete'nin 1672. şayiasında: (Milli Birlik Komitesi'nin ,Ölen ve Kaybolan Gençler Hakkındaki Tebliği) başlığı altında yayımlandı Bu korkunç Resmi Tebliğ in yayımlandığı gün senin MBK üyesi şapkandan başka giydiğin üç şapka daha vardı. Bunlardan;

Birincisi: Milli Birlik Komitesi Genel Sekreter Yardımcısı’ şapkasıydı (Genel Sekreter Ekrem Acuner idi)

İkincisi: ‘Başbakanlık Kalemi Kısım Şefi' şapkasıydı (P. Yüzba­şı Rıfat Baykal. Personel Yüzbaşı İrfan Solmazer seninle aynı kı­sımda görevliydiler)

Üçüncüsü ise: ‘Başbakanlık Müsteşarlığı' şapkasıydı.

"HERKESİ KÖR, ALEMİ SERSEM Mİ SANIRSIN?"

Bre Allah’ın kulu! Böyle korkunç bir Resmi Tebliğ yayımlanıyor da senin gibi -liderlik iddiasındaki- 3 şapka sahibi bir muhterem, bundan nasıl haberdar olamıyor!

Sen 'Herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?’

Senin 'Fırtınalı Yıllar'ını kaleme alan Muhterem, ağzından -da­ha doğrusu kaleminden- Önemli bir cümle kaçırmış. Gazetede yayımlanan dizinin bir yerinde:

‘Milli Birlik Komitesi’nin Bildirisi. Komite üyesi, iki yüzbaşı tara­fından Radyoevine götürülüp, okunmak üzere nöbetçi spikere veriliyordu..' diyor.

Sakın bu ‘Komite üyesi iki Yüzbaşı', Resmi Tebliğ’in yayımlan­dığı gün senin şefliğini yapmakta olduğun 'Başbakanlık Kalemi Kısmı’ndaki iki yüzbaşı (İrfan Solmazer ve Rıfat Baykal) olmasın?

Zaten, o tarihte, MBK ’da bu iki yüzbaşıdan başka 3 yüzbaşı da­ha vardı, bunlar: Yzb. Numan Esin. Yzb. Muzaffer Özdağ ve Yzb. Ahmet Er idiler Bunlardan Yzb. Numan Esin ve Ahmet Er, istih­barat ve Emniyet Çalışma Grubu’nda. Yzb. Müzeler Özdağ ise 'Basın ve Propaganda' Çalışma Grubu’nda görevliydiler. O tarihte Radyoevi Müdürü Muhabere Binbaşı Nusret Eraslan. maalesef şimdi hayatta değil, ama Anadolu Ajansı Genel Müdür­lüğü görevini yürütmekte olan Muhabere Yarbay Ekrem Erkin, umarım hayattadır ve bu açık mektubu okuduktan sonra ortaya çı­kar da. Resmi Tebliği, Anadolu Ajansı’na getiren MBK üyesi iki yüzbaşının kimliklerini açıklar.

Bana gelince. Ben, o tarihte. Milli Birlik Komitesi üyeliği yanın­da, 'Basın ve Propaganda' Çalışma Grubu'nda görevliydim Bu Çalışma Grubu’nun diğer üyeleri, kıdem sırasıyla. Albay Mithat Ceylan. Albay Sami Küçük. Binbaşı Ahmet Yıldız. Binbaşı Suphi Gürsoytrak. Yüzbaşı Muzaffer Özdağ idiler. Ben, Basın ve Propaganda' Çalışma Grubu’nun en kıdemlisi olarak. Milli Birlik Komitesi'nin 'sözcülüğü' görevini yürütüyor­dum.

Böyle korkunç bir Resmi Tebliğ’in yayımlandığından o kadar bihaberdim ki, 04 Haziran 1960 günü MBK adına yaptığım, rutin Basın Toplantısında (bkz. 05/06/1960 günlü gazeteler), bana soru­lan:

Cesetler hakkında kat’i malumata sahip misiniz? biçimindeki soruyu:

Bu hususta kati bir malumatımız yok! Birkaç Komite bu husus­ta çalışmaktadır. Neticeden emin olduğumuz zaman her şeyi bası­na aksettireceğiz! sözleriyle yanıtladıktan sonra sorulan:

Komite'nin cesetlerle ilgili bu tebliği yayımlamasındaki mak­sat nedir? biçimindeki diğer bir soruyu:

Bu hususta daha fazla malumat verecek durumda değilim Daha evvel de bildirdiğim gibi, halkın arasında birçok şayialar do­laştırılmaktadır. Fakat, evvela, bu konu ile görevli Komite'nin ça­lışmalarını hitama erdirmesini (bitirmesini) beklemek lazımdır’ sözleriyle cevaplıyorum.

"TARİH ÖNÜNDE NAMUS BORCUMDUR"

Sakın bu sözlerimi buğun kendimi savunmak için gündeme ge­tirdiğimi kimse sanmasın...

Çünkü, İdare Hukuku’na göre, bir Resmi Tebliğ, onu Resmi Ga­zetede yayımlatan ‘tüzel kişi’yi ilzam eder (bağlar)

Eder ama, Tüzel Kişi’yi oluşturan da Gerçek Kişiler'dir, işte ben de, bu korkunç Resmi Tebliği yayımlayan Milli Birlik Komitesi Tüzel Kişiliğinin bir üyesi olmam nedeniyle onun korkunç ayıbının sorumluluğunu -diğer MBK üyeleriyle birlikte- yüklenmek zorun­dayım. Tarih huzurunda payıma ne kadar düşmüşse o kadarını kabullenmek namus borcumdur. 'Tebliğden bihaberdim' demekle kendimi savunabildiğimi hiç sanmıyorum.

Alatlı'nın Türkeş’e mektubu daha uzun. Ancak konumuzu ilgi­lendiren yönlerini vermek istedim. Kalanını Alatlı, anılarında yazacak…

Odatv.com