MHP Davası, Dava’nın davası, Türkeş'e idam talebi!

MHP’yi yaygın bir silahlı örgütün hiyerarşik karargahı sanıyorlardı.

MHP Davası, Dava’nın davası, Türkeş'e idam talebi!


Dava’nın davası

Yani MHP davası… Başta Merhum Alparslan Türkeş olmak üzere, 220 sanık hakkında idam talep edilen toplam 390 sanıklı dava… İdam talebiyle yargılananlar arasında MHP Genel İdare Kurulu üyesi olarak ben de vardım.

12 Eylül öncesindeki bitmez tükenmez parti kavgalarından ve kanlı çatışmalardan çıkarılacak çok ders vardır. Fakat sadece darbeyi eleştirerek uzlaşıp bir cumhurbaşkanı seçemeyen siyaset sınıfının günahları gözden kaçıyor.

Dersler çıkarılması gereken çok önemli bir konu da 12 Eylül yargılamalarıdır. Bu konuda, Av. Şerafettin Yılmaz’ın gayretiyle belgesel bir eser yayınlandı: “Dava’nın Davası, Kurgulanmış Bir Davanın Arka Planı”, yazanlar Raşit Demirtaş ve Mahir Durakoğlu. Toplam 900 sayfa. (Ötüken Yayınları)

CEPHANELİK FOTOĞRAFLARI

Av. Şerafettin Yılmaz, yazdığı önsözde, savunma hakkının kutsallığını şöyle anlatıyor:

“220 idam talepli bu davada savcının talebiyle 1000’in üzerinde kamu şahidi dinlenilmiştir. Kutsal olanın iddia değil savunma olduğu herkesçe malum olan bir esastır. Sanıkların göstermiş olduğu 4.000 şahitten bir tek şahidin dahi dinlenmemesi ve dinlenmesine izin verilmemesi türetilmiş davanın bir başka delilidir.”

Soruşturmaların da dürüst ve objektif olması gerekirken, sanığı suçlu göstermek için savcıların militan gibi davranması da bizde ‘siyasi’ davalarda sıkça görülen bir hastalıktır.

Şerafettin Yılmaz örnekler veriyor. Savcı, MHP genel merkezini gizli cephanelik gibi gösteren fotoğraflar koymuştu. Bunlar başka yerlerin fotoğraflarıydı, MHP Genel Merkezi’nde sadece “3’ü bozuk beş tabanca ile savcının telsiz dediği bir radyo” bulunmuştu. Duruşmada avukatlar sorduğunda, savcılar cephanelik fotoğrafları hakkında bir şey söylemediler.

TERÖR CİNNETİ

Kitapta terörün tırmanışı anlatılırken Maraş faciası hatırlatılıyor: “Maraş katliamında 111 kişi öldü, 1000’e yakın insan yaralandı.” Ayrıca Sivas, Çorum faciaları… 1978’de 13 ilde sıkıyönetim…

Terör kurşunlarıyla hayatını kaybeden insan sayısı: 1978 yılında 1.095 kişi, 1979 yılında 1.362 kişi ve 1980 yılının ilk 8 ayında1.928 kişi, solcu veya sağcı…

Bu tırmanış sıkıyönetime rağmendir!

12 Eylül rejiminin özel olarak görevlendirdiği savcılar ve birçok kimse, MHP’yi yaygın bir silahlı örgütün hiyerarşik karargahı sanıyorlardı. Bizleri zırhlı cezaevi araçlarıyla duruşmalara götürürler, yol boyunca silahlı komandolar takip ederdi. ‘Ülkücü örgüt’ silahlı baskınla Türkeş’i kaçırmaya kalkabilir diye!

Tamamen evhamdı bu.

Başka hiçbir partiye böyle yapılmamıştı.

Kitapta, Dev-Yol liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu ile Ülkücü Kuruluşlar sanığı Erdem Şenocak arasında geçen bir sohbette Müftüoğlu, “biz sanıyorduk ki NATO sizi eğitiyor, hepinizde makineli tüfekler, roketler var!”

Ah bu komplo teorileri, karşılıklı önyargılar!.. Sadece toplum değil, polis ve hatta tümüyle kamu bürokrasisi düşman kamplara bölünmüştü. Nasıl işleyebilirdi devlet? Kitapta Başbakan Demirel’in “devlet işlemedi!” sözü aktarılıyor, gerçekti bu.

HUKUKA GÜVENMEK?

Kitabın hukuk bakamından en önemli bölümleri “delillerin değerlendirilmesi”dir. Hangi bulgular hukuken geçerli “delil” sayılabilir?

Kitap özellikle “çuvallar dolusu delil… fotokopiler… arama tutanakları” gibi kavramları irdeliyor. Savcı Nurettin Soyer, aramayı askerlerin yaptığını iddia ediyordu, tutanaklara güven sağlamak için. Fakat aramaya öncelikle polislerin (hangi derneğin???) yaptığı, askerlerin sonradan geldiği ispat edilmişti.

Bunları hukukta detayların önemini anlatmak için yazıyorum.

Av. Şerafettin Yılmaz, bu konuları duruşmalarda defalarca dile getirmişti, kitapta da etraflıca anlatılıyor.

Kitapta benim, tutukevinde söylediğim şu sözler de yer almış:

“Ben iddianameyi ve Askeri Yargıtay içtihatlarını inceledikten sonra rahmetli Türkeş’in de bulunduğu toplantıda ‘Stalin hakim olsa bizi mahkum edemezler, çünkü Askeri Yargıtay kararları çok sağlam’ dedim.”

O zaman, darbe döneminde bile yüksek yargıya bu güven vardı.

Av. Şerafettin Yılmaz, o dönemde bürosunu kapatıp sonuna kadar bizleri savundu, tek kuruş almadı, çok iyi bir hukukçu olduğu gibi onurlu bir ‘dava adamı’ olduğunu gösterdi. Şimdi Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Başkanı, eserler yayınlayarak hizmet ediyor. Teşekkürler Şerafettin Ağabey.

TAHA AKYOL / KARAR