MHP ile mezara kadar DEM’le gizlice mi?
Bahçeli ve Erdoğan DEM ittifakı olabilir mi?
MHP ile mezara kadar DEM’le gizlice mi?
31 Mart seçimleri yaklaştıkça adaylar arasındaki karşılıklı polemiklerle birlikte, partiler arasındaki açık ittifaklar ve gizli pazarlıklar da gün yüzüne çıkmaya başladı.
Biliyoruz ki 2023 seçimleri sonunda Millet İttifakı dağıldı ve şu an itibariyle sadece AK Parti-MHP ittifakı devam ediyor, hem de en güçlü şekilde.
MHP’nin 14. Olağan Büyük Kurultay’ında konuşan Devlet Bahçeli iki parti arasındaki ‘mezara kadar’ projesine güç veren öyle bir çıkış yaptı ki adeta düşman çatlattı… Geçtiğimiz günlerde “Bu benim final seçimim” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Bizi bırakma” diye seslenen Bahçeli’nin sözleri aynen şöyle: “Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz.”
Muhalefette herkes kendisine farklı yalanlar söylüyor, ‘kaybet-kaybet’ politikasına devam… Bu cenahta fiili anlamda hiçbir ittifak söz konusu olmamasına rağmen, iktidar neredeyse her gün ana muhalefet partisi CHP’yi DEM’le gizli ittifak yapmakla suçluyor. Ama aynı zamanda hem AK Partili yetkililer hem de iktidar medyası tarafından DEM Partisinin özellikle İstanbul’da başarılı olması için müthiş bir teşvik kampanyası yürütülüyor.
Açıkçası çok kafa karıştırıcı bir durum, bir taraftan CHP’yi “DEM’lenmekle” suçlayıp, bir taraftan da DEM’i sevgi sözcükleriyle kucaklamak nasıl bir ruh halinin göstergesidir doğrusu anlamak mümkün değil.
Ancak meselenin biraz arka planına baktığımızda görüyoruz ki aslında DEM’le arka kapıdan dolaşarak gizli görüşmeler yapan AK Parti’ymiş… Nitekim Kürt siyasetinin önemli isimlerinden ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mardin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Ahmet Türk, AK Parti temsilcileriyle resmi olmayan görüşmeler gerçekleştirdiklerini açıkladı.
Bir yanlış anlamaya mahal vermemek için hemen belirtelim, DEM Parti ile görüşmenin hiçbir sakıncalı tarafı olamaz. Türkiye’nin legal bir siyasi partisi olan DEM’le AK Parti de CHP’de, MHP de başka partiler de görüşebilir. Ayrıca zaten parlamentoda birlikteler, yasama faaliyetlerini de bütün partiler ortaklaşa yürütüyorlar.
Esas tuhaf olan ve siyasi ahlak açısından doğru olmayan, DEM’le gizli görüşmeler yapan AK Parti’nin muhalefeti suçlamasıdır. Teşbihte hata olmaz… Acaba AK Parti, bir genç kıza gönlünü kaptıran delikanlının “Seni başkasına yar etmem” sözlerinde olduğu gibi DEM’e sitem mi ediyor…
Hasılı son derece trajikomik bir durumla karşı karşıyayız, oysa kapı arkalarında fısıldaşmaya hiç gerek yok… Eğer Kürt seçmenin gönlüne dokunarak 31 Mart’ta size destek vermesini istiyorsanız, çıkar açık açık mesajınızı verirsiniz, olur biter…
Eğer niyetimiz halisse hiç öyle gizli-kapaklı görüşmelere filan da gerek yok, çünkü Kürtler bu ülkenin bir parçasıdır, ötekileştirmeyelim yeter… Bu konuda geçtiğimiz hafta düşüncelerini samimiyetle ifade eden Ekrem İmamoğlu’nun şu cesur sözleri hepimize nefes aldıracak niteliktedir: “Sahada bazen hiç Türkçe bilmeyen Kürt vatandaşlarımızla karşılaşıyoruz. Onların da duygularını anlamak istiyorum. Ve gerçekten kendime soruyorum ben niye hiç Kürtçe bilmiyorum? En azından merhaba diyecek kadar, bir nasılsın diyecek kadar onun halini hatırını soracak kadar. Bunu öğrenmeyi de kendime sorumluluk olarak kabul ediyorum.”
Unutmayalım geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kürt halkına gönlünü açmış ve güçlü bir duygudaşlık oluşturmuştu. 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı o meşhur konuşmadaki şu sözleri, Kürt meselesine samimi yaklaşımın adeta özeti gibidir: “İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Ama illa ad koyalım diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur.”
Bugün Türkiye’de zengin bir siyasi tecrübe birikimine rağmen, siyasetçilerin aralarındaki siyasi mücadeleyi neden ‘ihanet’ ya da ‘vatanseverlik’ üzerinden yapma konusunda bu kadar coşkulu olmalarının doğrusu rasyonel bir izahı yok.
Ama bildiğimiz bir gerçek var ki Türkiye’de siyaset genellikle kimlikler üzerinden yapıldığı için, normal demokratik ülkelerde olduğu gibi siyasi faaliyetler her zaman açık ve şeffaf bir düzlemde yürümüyor.
Bu yüzden seçimli demokrasilerde de zamanla merkezileşme ve otokratik sisteme evrilme sonucunda iktidarlar, özellikle ‘beka’ meselesi üzerinden haklar ve özgürlükler dahil her şeyi kontrol etmek isterler.
Kime ne kadar özgürlük verileceğine, adalet terazisinin nasıl tartacağına, hatta hangi partilerin “yerli-milli” olduğuna bile ülkenin her alanını kuşatan otokratik yönetim karar verir.
MEHMET OCAKTAN / KARAR