Millet İttifakı’nın adayı kim olmalı?..
Bahçeli’nin adayı Tayyip Erdoğan. Ancak, sebebi her neyse Tayyip Erdoğan’dan ses seda yok
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı konusunda spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor… Diğer tarafta, Devlet Bahçeli’nin adayı Tayyip Erdoğan. Ancak, sebebi her neyse Tayyip Erdoğan’dan ses seda yok, AKP Genel Başkanı bugüne kadar gaz pedalına dokunmadı bile. O yüzden kulislerde Abdullah Gül’ü de içine katan Cumhur İttifakı’nın adayı konusunda iddialar var ama bunları kaleme almak için şimdilik beklemeyi tercih ediyorum. Kulağıma gelen pazarlık iddialarının biraz da etlenip butlanması lazım!..
Dost sohbetlerinde, hayat pahalılığı konusunu enine boyuna ele aldıktan sonra sıra, tartışmasız seçim ve Cumhurbaşkanı adaylarına geliyor. Çok lafa karışmadan uzunca bir süre dinlemek tarzımdır. Sadece dost sohbetlerinde değil, vatandaşın arasında dolaştığımda, her gün gelen onlarca mesajdan da kolaylıkla görebiliyorum ki; ortaya atılan hiçbir isim konusunda oluşan netlik yok. Özellikle Millet İttifakı’nın öne sürülen aday isimleri konusunda hayli soru işaretleri, tereddütler, tedirginlikler var.
Sadece dinliyorum dedim ya…“ Peki senin Cumhurbaşkanı adayın kim, kafanda nasıl biri var” diye sorulduğunda isim vermiyorum. Genel bir çerçeve çiziyorum. İşte dost sohbetlerinde verdiğim cevabı ana hatlarıyla bugün yazma vakti geldi diye düşünüyorum;
-En başta, Millet İttifakı’nın “Tayyip Erdoğan gitsin” üzerine kurduğu strateji çok yanlış. En baba muhalifleri bile kesmiyor bu yöntem.
-Bizim ahali için ekonomi birinci önceliktir. Tamam buna itirazım yok. Tenceresi kaynamayınca, cebi boşalmaya başlayınca ahalinin değiştiremeyeceği iktidar yoktur. Ancaak!.. Gözlemlerime dayanarak net olarak iddia ediyorum; bu sefer, ahali sadece mutfağındaki sorunları çözecek bir arayışın içinde değil. Aynı zamanda adaleti arıyor.
-O adalet arayışları da sadece mahkeme salonları için geçerli değil. İnsanlar, kamuda, özel sektörde, sağlıkta, eğitimde, futbolda, çocukları işe alınırken, araba-ev alıp satarken tatile gitmek isterken ve hatta lokantada yemek yerken bile adalete muhtaç hale geldiler. Adalet her yerde aranıyor.
-Bu aralar sosyal medya paylaşımlarında sıkça görüyorum;
Kokusu komşuya gitmiştir diye bir tabak yemek gönderen nesilden, görgüsüzce yediğini poz vererek paylaşan bir nesile döndük.
-Farklılıklar ne olursa olsun sosyal barış aranıyor. Medeniyete, görgüye, ahlaklı yaşam tarzına duyulan ihtiyacın kaçınılmaz olduğu ortada. Makul bile lüks haline geldi memlekette!..
Kafamdaki o isim kim mi?.. Ben de zamanı geldiğinde yazacağım!..
★★★
Boş tartışmaları, hayal satanları bir tarafa bırakın… Türkiye’de çok değerli bilim insanları var ama televizyon kanallarına doldurulan her konuyu çok bilenler yüzünden sesleri duyulmuyor. Sizlere mutlaka ve ivedilikle okumanız gereken bir makaleyi daha önereceğim. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün internet sitesinde, Prof.Dr.Sema Kalaycıoğlu, “Artık Yeni Bir Devletçilik Modeline İhtiyaç Var” başlığı ile kaleme almış. O harika makaleden bazı önemli satırlar;
-Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanını izleyen yıllarda, mutlak çöküntünün fırsatlara dönmesi için ulusal bir motivasyon vardı. Atatürk’ün önderliğinde kurucu kadro, büyük bir heyecan ve özveri ile o günün koşullarında kurtarılan son vatan parçasında, ülkenin her türlü ihtiyacını yıllar boyu karşılayacak ilk ivmeyi verdi. O ivme kurtuluş savaşının, ekonomik bağımsızlıkla perçinlenmesi öngörüsüne dayanmıştı. Türkiye’nin geçmişindeki devletçilik anlayışı bu nedenle köklü, inançlı, azimli ama farklı bir devletçilik anlayışıydı.
★★★
-Nereden Başlanmalı?
Kurumları yeniden organize edip, onları yetkin, basiretli, cüretkâr değil cesur ve yoz olmayan ellere teslim ederek. Çünkü kişiselleşmiş siyasi iktidar, Türkiye’de, tüm kurumları siyasileştirip, kişisel tercihlerinin keyfiyetine tabi hale getirdi. Adeta hepsinin ocağına incir dikildi. Çok geriye gitmeye gerek yok. 2002-2010 yılları arasında ekonomiyi yeniden şahlandıran kurumsal reformların ve verilen taahhütlerin tamamını rafa kaldırarak, ekonomik ve ekonomik olmayan, dini ve dini olmayan, askeri veya sivil tüm kurumları itibarsızlaştırdı. Kişi çıkarlarına ve talana alet ederek onlara duyulan güveni sarstı. İşte yeni devletçilik anlayışı ile önce bu gidişat durdurulmalı ve geri çevrilmeli.
-“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” nasıl bir anlayıştır? Ahlakı erdem olarak baş tacı eden hangi din bunu kabul eder? Bu hangi dini inanca sığar? İtikatsız ibadet arkasına gizlenen yolsuzluğun, insafsız imanın göstermelik aldatmacası bilinmiyor, fark edilmiyor mu sanılır? Dini daha doğrusu inancı yeniden vicdani bir sorumluluk haline getirip içselleştiren, gerçek kutsalı, merkezden gelen hutbenin sığlığında boğmayan bir devletçilik anlayışı, yeniden canlanmalı. Devletin dini olmaz.
https://www.korkusuz.com.tr/millet-ittifakinin-adayi-kim-olmali-2.html
AHMET TAKAN / KORKUSUZ