Milli İstihbarat'tan Dışişleri'ne: Erdoğan'ın 'sır kutusu' Hakan Fidan kimdir?
Hakan Fidan kimdir, bu noktaya nasıl geldi?
Milli İstihbarat'tan Dışişleri'ne: Erdoğan'ın 'sır kutusu' Hakan Fidan kimdir?
Analistlere göre Fidan, uzun yıllardır Türkiye’nin çevresindeki sahada belirleyici olduğu politikaların asıl uygulayıcısı olan koltuğa oturdu.
Hakan Fidan’ın ismi geçmiş dönemlerde de Dışişleri Bakanlığı için geçiyordu. Bir önceki seçim sonrasında bu koltuğa oturmasına kesin gözüyle bakılıyordu. 28 Mayıs'ta yapılan Cumhurbaşkanı Seçimi sonrası Fidan'ın ismi yine gündeme geldi.
Bu kez eskisinden farklı olarak Süleyman Soylu’nun koltuğu yani İçişleri Bakanlığı veya tüm savunma ve güvenlik bürokrasinin bağlı olacağı Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı için ismi anılıyordu.
Hakan Fidan Dışişleri Bakanı olarak atandı. Analistlere göre, uzun yıllardır Türkiye’nin çevresindeki sahada belirleyici olduğu politikaların asıl uygulayıcısı olan koltuğa oturdu.
Hakan Fidan kimdir, bu noktaya nasıl geldi?
Biyografisi hakkında bilinenler sınırlı da olsa var olan bilgilere göre 1986’da orduda astsubay olarak görev yapmaya başladı.
Muhabere istihbarat astsubayıydı. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bir dönem Almanya’ya gönderildi.
Oradaki NATO karargâhında, Süratli Reaksiyon Kolordusu’nda üç yıl görev yaptı. Aynı dönemde üniversiteye gitti. Siyaset bilimi bölümünü tamamladı.
2000 yılında da OYAK Genel Kurulu’na üye seçildi. Bir yıl sonra ise ordudan emekli oldu.
Fidan akademik kariyer için önce Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladı. Kendi alanında konu çalıştı, yani istihbarat. Tez başlığı, 'Dış Politikada İstihbaratın Yeri'.
Aynı üniversitede ara vermeden doktoraya devam etti. Çalışma alanı yine uluslararası ilişkilerdi. Bu kez tez konusu daha farklı nitelikteydi; “Bilgi Çağında Diplomasi: Enformasyon Teknolojilerinin Uluslararası Antlaşmaların Doğrulanmasında Rolü.”
Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’nın Tez Merkezi’ndeki verilere göre Hakan Fidan, 319 sayfalık bu başlıktaki teziyle 2006 yılında doktor unvanını aldı.
Tezindeki temel argüman bilgi devriminin mevcut uluslararası anlaşmaların doğrulanmasında kayda değer bir etkisi olduğuydu. Bu argümanı desteklemek için bilgi devrimi ile uluslararası ilişkiler arasındaki ilişkiyi ele alıyordu.
Fidan’ı 1997 yılından bu yana tanıdığını belirten ODTÜ Öğretim Üyesi ve Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ya göre, uluslararası ilişkiler doktorası yapan bir ismin Dışişleri Bakanı olması önemli.
Fidan, yüksek lisans döneminde Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği'nde siyasi ve ekonomik danışmanlık yapıyordu. Doktora eğitimi sırasında ise Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na getirildi.
Bu görev ileride devlet içinde daha etkili pozisyonların kapısını açtı kendisine. 2007 yılında bu görevden ayrıldı. Daha kilit bir görev olan Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı’na atandı.
Görev alanıysa uluslararası güvenlikti. Yani hem askerdeki görev alanlarına hem de akademik kariyerindeki çalışma başlıklarına uygundu.
Siyaset ve Dışişleri Bakanlığı bürokrasisiyle bu dönemde tanıştı. Başbakan Erdoğan’ın yurtdışı gezilerindeki temel isimlerden biri olmuştu. Bu sırada Dışişleri Bakanlığı ile Başbakanlık arasında adeta köprü görevi görüyordu.
Daha kilit görevler için adı geçmeye başlamıştı. Bunlardan biri de Cumhurbaşkanı Genel Sekreterliği’ydi. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisini bu göreve istediği biliniyordu.
Ama o başka bir kurumu tercih etti. Doktora tezinde de örnek vaka olarak çalıştığı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na gitti.
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Fidan’ın devleti iyi bilmesi nedeniyle Dışişleri Bakanlığı için doğru bir tercih olduğu görüşünde.
Bağcı, "TİKA’dan bu yana devlette görev yapıyor. Müsteşar yardımcılığı görevinde bulundu. Devlet deneyimi çok yüksek. Devletin bütün işleyişine hakim bir isim.” diyor.
Fidan daha iki yıllık Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı iken çözüm sürecinin öncüsü olan ve devlet görevlileriyle- Kürt siyaseti arasında sonradan Oslo görüşmeleri olarak adlandırılacak olan görüşmeler vardı.
Görüşmeleri dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı yöneticileri yürütüyordu. Fidan’ın bu görüşmelere dahil olması ona teşkilat başkanlığının yolunu açtı. 16 Nisan 2010’da MİT Müsteşar Yardımcısı olarak atandığında bir sonraki müsteşar olacağı belliydi.
Fidan, 38 gün sonra da Emre Taner’in yerine MİT Başkanlığı koltuğuna oturdu. Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ya göre Fidan’ı “istihbaratçı” olarak tanımlamak büyük haksızlık olur:
“Çünkü Fidan, MİT’in bütün kademlerinden geçip başkan olan bir isim değil. Öyle olsaydı o zaman denilebilirdi. Devletin başka başka kademelerinden de görev yapan bir isim. 55 yıllık yaşamının sadece 10 yılını istihbaratta geçiren bir isim. Ona istihbaratçı dediğinizde geriye kalan 45 yılı için ne diyeceksiniz? İstihbaratçı değil de istihbaratçıları yöneten demek daha doğru olur. Futbolcu olmayan bir ismin futbolu çok iyi öğrenip teknik direktör olması gibi. Ama istihbaratın başındaki bir ismin Dışişleri Bakanı olması iyidir. George Bush yani ‘Baba Bush’ da istihbarattan geliyordu. Putin istihbaratçı. Bizim tarihimizde de örnekleri var. Tersi örnekler de var. CIA’nin başında şu anda bir diplomat var. Bizde de MİT’in başına bir akademisyen olan İbrahim Kalın geldi.”
Uluslararası ilişkiler ve güvenlik uzmanı Prof. Dr. Sait Yılmaz ise aksi görüşte.
Yılmaz’a göre istihbarat farklı, uluslararası siyaset farklı bir alan. ikisi de devlet için önemli ancak istihbaratçı bir ismin Dışişleri Bakanı olmasının artı faydası olmaz.
Hakan Fidan, "15 Temmuz darbe girişimine kadar yaşananların ilk işareti" olarak yorumlanan 7 Şubat 2012 MİT krizinde ifadeye çağrıldı. Asıl amacın Fidan’ın tutuklanması olduğu ileri sürülürken, kanunda yapılan değişiklikle MİT mensupları hakkında cezai soruşturma açılması Başbakan’ın iznine bağlandı.
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ya göre MİT’in başkanları her zaman Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki isimlerdir:
“Cumhurbaşkanı’nı ilk gören kişidir MİT Başkanı. İstihbaratın başındaki kişi Cumhurbaşkanı’na brifing verir. Bu ABD’de de böyledir, İngiltere’de de. MİT krizini hatırlayın, Erdoğan ameliyat olacağı sırada Fidan hemen kendisine ulaşıyor ve olayı anlatıyor. O zaman Başbakan olan Erdoğan da ‘MİT’e yaklaşan olursa vurun’ talimatını veriyor.”
Fidan son 10 yıldır da Rusya’dan Macaristan’a, Libya’dan Kıbrıs’a, ABD’den Ukrayna’ya kadar Türkiye’nin içinde veya merkezinde yer aldığı dış politika denklemini oluşturan isimlerden biri.
Bu süreçte sık sık Hakan Fidan ve eski Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Türkiye’nin dış politikasını perde arkasında yürüten ve yeri geldiğinde sahada uygulayan isimler olduğu, Mevlüt Çavuşoğlu’nun ise daha çok bu üretilen politikanın diplomasideki karşılığı olarak kaldığı yorumları yapıldı.
Hüseyin Bağcı da aynı görüşte:
“Fidan son 10 yılda Türkiye’nin bütün dış politikasının içerisinde yer alıyor. Türkiye’nin dış politikasını belirleyenlerden. Bütün sistemi de biliyor. Dış politikanın yeni uygulayıcısı olacaktır”
Fidan'ın bakanlığında Türk dış politikasında neler değişecek?
Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye’nin dış politikasında nelerin değişeceği sorusu önemli hale geliyor.
Prof. Dr. Sait Yılmaz’a göre Türkiye’de dış politikanın merkezden ve tek elden belirlenmesi nedeniyle önemli bir değişimin olması sözkonusu değil.
Yılmaz, ciddi anlamda devlet mantalitesinin değişmesi gerektiğine vurgu yapıyor:
“Türkiye, ABD-Rusya denkleminde sıkışmış durumda. Yeni açılımlara ve yenilikçi bir zihniyete ihtiyaç var. Dış politika iflas etmiş durumda. Bu boşluğu Suudi Arabistan, İran doldurmak istiyor. Suriye’yle ilgili politikada da kökten değişim lazım. Türkiye’nin Suriye’de en önemli politikası terör örgütüne toprak verilmemesini sağlamaktı. Bunu da sağlayacak kişi Esad’dı. Ama Türkiye onun yerine ikinci, üçüncü kişilerle görüştü.”
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ise Fidan’ın ve yeni bakanların gelişinin Türkiye’de değişimin göstergesi olduğunu belirtiyor.
Bağcı, Fidan’ın da gelişiyle dış siyasetteki çatışmacı söylemin yerini işbirliğinin alacağı görüşünde:
“Suriye konusunda, Yunanistan konusunda, AB politikalarında ve göç meselesinde bu kadar deneyimli bir ismin bakan olması Türkiye için önemlidir. Türkiye yeni dönemde bölgesel bir güç olarak kalmayacak. Jeopolitik gelişmeler Türkiye’yi şampiyonlar ligine çıkartıyor yani küresel güç yapıyor. Türkiye şu anda hem bölgesel hem de küresel bir güç. Fidan yeni dönemde denge politikası yürütecektir. Türkiye yeni kabineyle dünyayla çatışmaya değil işbirliğine gidiyor. Ekonomide de böyle, savunmada da. Fidan uluslararası ilişkilerde denge politikası yürütecektir. ABD’yle de, İngiltere’yle de ve Rusya’yla da. Serin sularda gemi yürüten bir isim olacaktır. Hakan Fidan’la Türk dış politikası sakin olacaktır.”
EURO NEWS