Mine G. Kırıkkanat: Kandır ve yönet!

Hz. Musa’nın okuma yazma bildiği kesin. Çünkü Musa’nın Firavun’a olan yakınlığı, kendisine eğitim alma olanağı sağlamıştı. 

Mine G. Kırıkkanat: Kandır ve yönet!




Bilgi, insan bilincine iki yoldan ulaşır: Öğrenerek ya da malum olarak. Bilimsel ve dinsel bilgiler arasındaki farkın temelinde bu yol ayrımı vardır. Üç tektanrılı dinden yalnızca Yahudilik’te, Hz. Musa’nın okuma yazma bildiği kesin. Çünkü Musa’nın Firavun’a olan yakınlığı, kendisine eğitim alma olanağı sağlamıştı. 
Hz. İsa’ya değgin yaptığım araştırma, tartışmasız bir sonuç vermedi. Ancak Hz. İsa’nın içinden çıktığı sosyal çevre ve Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil’in kendi ölümünden çok sonra, dört müridi tarafından yazıldığı düşünülecek olursa, büyük olasılıkla okuması yazması yoktu. 
Hz. Muhammed de okuryazar değildi ki, Tanrı’nın kelamına vâkıf olduğunda, “Allah’ın adına oku!” emri kendisine bu yüzden verildi. 
Ancak peygamberler ister okuryazar olsun, ister olmasınlar, tektanrılı üç dinin pek çok ortak noktalarından biri, inanç bilincini “malum olma” yoluyla aktarmaları ve aynı yoldan iman talep etmeleridir. 
Malum olan bilgi, içe doğandır, mantıksal açıklama aranmayan sezgiye dayanır.

 

Madem cahil, öyleyse günahkâr 
Hıristiyanlığın hiyerarşik yönetimi, tüm ortaçağ boyunca okuma ve yazma olanağını ruhban sınıfına, papaz okullarına tanıyarak “günahkârlar” diye genellediği sade müritleri eğitim ve bilgiden uzak tutmaya özen göstermiştir. Böylece siyasal iktidarını, halkın cahil kalıp, halka egemen güç, yani “kilise”nin bilgeliği üstüne kurmuştur. 
Özellikle papalığın temsil ettiği Katolik Kilise, düzen kurucu olarak yaptırımlarının halk tarafından eleştirilmesini ve yeni bir düzen arayışını bu yöntemle engellemiştir. 
Zaten matbaanın icadı ve halkın okuryazarlık düzeyinin artması, kilise hegemonyasında sonun başlangıcı olmuş, bu tarihten öteye Katolik dogma parçalanmış, Protestanlık ortaya çıkmış, dinin devlet ve toplum üzerindeki etkisi erimeye başlamıştır.

Aptala malum olan yeterlidir 
Dolayısıyla din dogmalarının “malum olma” yoluyla kabulü, bu dogmaları irdeleyip ufalayacak “öğrenim” kanalıyla bilinmesine tercih edilir. Malum olan bilincin tartışması yoktur, çünkü temelinde sorgulamaya direnecek bilgi yoktur, mantık ölçüsüne vurulamayan psikolojik bir kanıya dayanır. 
Sorbonne Üniversitesi Dil Bilimleri öğretim üyesi Alain Bentolila, doğduğu ülke Fas’ta üniversite öğrencilerine verdiği bir konferansta: “Allah’ın kelamını doğru anlayıp doğru iletmenin önemi”nden söz eder. 
Molla bozması bir öğrenci karşı çıkar: “Allah kelamını anlayıp yorumlamaya gerek yoktur! Çünkü tüm Müslümanlar, Kuran’ı bilir!” 
Ve hocayla öğrenci arasında ilginç bir tartışma başlar: 
“Tüm Müslümanların Kuran’ı okuduklarını mı söylemek istiyorsunuz?” 
“Evet.” 
“Peki ama Fas’ta her yüz kişiden altmışı okuma yazma bilmiyor, Kuran’ı nasıl okurlar?” 
“Hz. Muhammed de okuryazar olmadan Kuran’a vâkıf olmuştu. Kuran’ı bilmek için Müslüman olmak yeter!” 
Aslında öğrenci, Kuran’daki bilginin “malum olma” yoluyla geçtiğini söylemektedir, profesöre.

Hazır hurafe, lop yumurta 
Oysa... 
El öptürülmeyen kız çocuklarından, sesi tahrik ediyor diye mükemmel okuduğu ilahiler sansürlenen kadın müminlere yönelik baskıcı, ayrımcı, hatta işkenceci olabilen çirkin cehaleti bile; sadece ve sadece Kuran’ı anlayarak okumakla edinilen bir bilginin değiştirmesi mümkündür! 
Bugün şeriatla yönetilen ya da şeriatçılığın yayıldığı ülkelerde okuryazarlara bile Kuran’da olmayan hurafeler hazırlop yutturulsa da, zaman içinde öğrenim yoluyla bilgi, malum olma sistemine karşı tıpkı Hıristiyanlıkta olduğu gibi radikal İslamcılığı da çatlatacaktır. 
Siyasal İslamcıların sultası altındaki ülkelerde, Kuran’ı okuyabilse gerçeği anlayacak olan kadının, en azından halk tabanında eğitimden özenle uzak tutulması bir raslantı değildir. 
Pakistan, Afganistan ve Türkiye gibi dili Arapça olmayan Müslüman ülkelerde halkı cahil bırakmak ve Kuran’ı illaki Arapça okutmak gayreti işte bu özenin ifadesidir. 
Ne var ki İslamiyet, öyle ya da böyle, er geç bir aydınlanma çağına girecek. İşte o çağa, ne yazık ki Kuran’ın Türkçe okutulmadığı ve Allah kelamıyla kul arasına giderek daha çok aracının girdiği Türkiye’den önce, kutsal kitabı kendi dilinde okuyan İran halkı ulaşacak. Siyasal İslamcılık devrimle doğduğu yerde, İran’da tarihe gömülecek.

 

MİNE G. KIRIKKANAT / CUMHURİYET