‘Modern hurafeler’ ve psişik siyaset cerrahları…

Hikayede de anlatıldığı gibi bu tür durumlarda kurbanlar genellikle psişik medyumların esiri olabiliyorlarmış.

‘Modern hurafeler’ ve psişik siyaset cerrahları…




Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan yazdı...

‘Modern hurafeler’ ve psişik siyaset cerrahları…

Astronomi ve uzay bilimleri profesörü Carl Sagan “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı” kitabında, kanser hastalarıyla ilgili ilginç bir hikaye anlatıyor. Hikayeye göre, umutsuz kanser hastaları Filipinler’e gidip, ellerini hastaları iç organlarına sokuyormuş gibi yaparak avuç içlerinde tuttukları tavuk ciğerlerini veya keçi yüreği parçalarını el çabukluğu ile hastaların vücutlarından çekip çıkardıkları hastalıklı dokularmış gibi gösteren, ardından da bu dokuları zafer edasıyla havaya kaldırıp gösteren psişik cerrahları ziyaret ediyorlar.

Hikayede de anlatıldığı gibi bu tür durumlarda kurbanlar genellikle psişik medyumların esiri olabiliyorlarmış.

Yaşanan benzer örneklerin varsayımlara dayanan palavracılık vakaları olduğunu belirten Sagan, palavralara inanan kurbanların genelde güçlü bir duygunun esiri olduklarının altını çiziyor ve şu tespiti yapıyor: “Bu tür palavraların sorgusuz sualsiz kabullenilmesi maddi kayıplara neden olabilir. P. T. Banum, ‘her dakika bir enayi doğuyor’ dediğinde bunu kastediyordu. Ancak bu tür palavralara inanmak çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Devlet büyüklerinin ve toplumların eleştirel düşünce yetilerini kaybederek bu tür palavralara kanmaları, bu duruma düşen insanlara ne kadar sempati duyarsak duyalım, felaketle sonuçlanabilir.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, s.323)

Bilim insanlarının örnekleri de gösteriyor ki farklı dönemlerde ve farklı toplumlarda palavraların esas itibariyle insanları mağdur ettiği bilinmesine rağmen, kandırma mekanizması işlemeye devam ediyor. Çünkü yoksulluklarına ve dertlerine çare arayan kitleleri efsunlu hikayelerle kandırmak, palavracılar için her zaman en kolay yol olmuştur.

Yaşadığımız toplumda etrafımıza baktığımızda siyasetten bireysel ilişkilere kadar pek çok alanda ‘palavra’ aygıtının yaygın olduğunu ve palavracıların karlı bir meslek icra ettiklerini rahatlıkla söylemek mümkün.

Özellikle de siyasi iktidarlar için son derece kullanışlı bir meslek… Eğer ekonomide işler yolunda gitmiyorsa, kitleleri ikna etmek için elinizdeki bütün rasyonel imkanlar tükenmişse ya da zaten akıl ve bilime ihtiyaç duymuyorsanız “vatan-millet-bayrak” üzerinden kutsal hikayeler yazıp kitleleri rahatlıkla efsunlayabilirsiniz. Hele buna bir de din soslu hikayeler ilave edebilirseniz daha da muhteşem olur!

Maalesef bugün ‘modern hurafeler’in revaçta olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Özellikle ülkeyi yönetenler bize her gün yeni masallar anlatıyorlar. Bir gün “Ekonomimiz uçuyor, şaha kalkıyoruz”, bir başka gün ise "Faiz, fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyoruz. Bu ekonomik kurtuluş savaşından da milletimizi zaferle çıkaracağız" şarkılarını dinliyoruz.

Ancak hurafelerin sonu hiç gelmiyor, eğer psişik siyaset cerrahlarının diliyle konuşursanız önce “Enflasyon, mayıs ayında tek haneli rakama inecek” dersiniz, olmadı Aralık’ta düşecek palavrasına sarılırsınız…

Eğer bütün bunlar da çare olmazsa, “Aslında tam enflasyonu düşürüyorduk ama dış güçler izin vermedi” diyerek kitleleri efsunlamak için başka bir hikaye yazarsınız…

Kısacası hurafecilik mesleği konusunda oldukça ustalaşan siyasetçilerimiz, gün geçtikçe daha rafine hurafeler üretiyorlar. Mesela şu günlerde toplumun canını en çok yakan konuların başında zamlar geliyor. Doğal olarak, insanların oylarına talip olan bütün siyasetçilerin bu konuda daha duyarlı olmaları, hatta zamlara karşı tepki koyarak halkın sıkıntılarını paylaşmaları gerekmez mi?

Ama hayır… Bazı siyasetçiler için önemli olan zamlar değil, Türk halkının zamlar karşısında gösterdiği metanet duygusu önemlidir. Ayrıca Türk’e yakışan da zamlara meydan okumaktır!.. Mesela bir siyasetçinin “Türk’e zam ne yapsın…” edasıyla yaptığı açıklamadaki şu ifadeler “Türklük gurur ve şuuru”nun en parlak(!) örneklerinden birisidir: “Yeter ki Türk milleti ebediyete kadar yaşasın dursun. Fiyat artışları, zamlar, hayat pahalılığı, hepsi gelip geçicidir. Dün böyleydi, bugün böyledir, yarın da akıbet aynı olacaktır. Müslümana karamsarlık haramdır.”

Öyle anlaşılıyor ki para istemek için kapılarında günlerce dil döktüğümüz “dış güçler” karşısında dik durabilmenin yolu, Türk halkının zamlara gösterdiği metanetten geçiyor! Yani dışarıda “dış güçler”e selam, içeride zamlara devam…

MEHMET OCAKTAN / KARAR