'Montrö'de en ufak oynama Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atar'

Montrö'nün önemini emekli Tuğamiral Ergun Mengi ile konuştuk.

'Montrö'de en ufak oynama Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atar'


Ergun Mengi'ye göre, 1936 Montrö Sözleşmesi İstanbul'un işgalden kurtuluşuna eşdeğer başarıydı. Çanakkale dahil boğazları içerdiği için Kanal İstanbul'un da Montrö'ye dahil olacağını söyleyen Mengi, yeni kanalla sözleşmenin tartışmaya açılma riskine atıf yaptı. Mengi Montrö'de en ufak oynamanın Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atacağı görüşünde.

Erdoğan yönetiminin İstanbul Boğazı'na paralel Kanal İstanbul projesi için düğmeye basması büyük tartışmalar koparırken, Türk Boğazları'ndan geçişleri düzenleyen 1936 Montrö Sözleşmesi'ni yeniden gündeme taşındı. Projeyle yabancı askeri gemilerin tonaj ve kalış süresi kısıtlaması getirerek Karadeniz'in askerileştirilmesini önleyecek şekilde kıyıdaş devletlere haklarını teslim eden ve ticari gemilere geçiş serbestisini de getiren Montrö Sözleşmesi de 'tartışmaya açılmış' durumda.

Montrö'nün önemini emekli Tuğamiral Ergun Mengi ile konuştuk.

 

'Montrö, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin çok önemli diplomatik başarısı, kolay olmadı'

Ergun Mengi, Lozan ve Montrö dahil Türkiye’nin boğazlarını ilgilendiren 9 adet uluslararası bağlayıcılığı olan anlaşma olduğunu anımsattı. Mengi, eğer İstanbul'un Kurtuluş günü olarak 6 Ekim 1923'te işgal kuvvetlerinin şehri terk etmesinden bahsediliyorsa, diğer önemli günün de 20 Temmuz 1936'da Montrö Sözleşmesi'nin imza tarihi olduğunun altını çizerken, "Bugün deseler ki, İstanbul'un hatta Çanakkale'nin tam egemenlik günü nedir diye, ben 20 Temmuz'u öneririm" vurgusu yaptı. Mengi, Montrö'nün genç Türkiye Cumhuriyeti'nin çok önemli diplomatik başarısı olduğunu vurguladı:

“Montrö Anlaşması öncesinde, Lozan’ın Boğazlar, Türkiye’nin taraf olmadığı bir Sevr Anlaşması, bir de hemen 18 Mart 1915’te Çanakkale’de Rusya’ya yardım götüremeyen Fransa ve İngiltere’nin Rusya ile yaptığı bir anlaşma var. Çünkü bir şekilde Rusya’dan hem özür dilemek hem de onların savaşa devam, azim ve iradesini yüksek tutmak için bir anlaşma var 18 Mart 1915’te. İstanbul dahil sattığını ve boğazları, savaştan galip çıktıkları takdirde Rusya’ya vereceklerine dair bir anlaşma. Lozan’ı ve Montrö’yü de sayarsak 9 tane boğazları etkileyen uluslararası anlaşma var. 1936 gerçekten çok önemli bir tarih. Lozan’da Uluslararası Boğaz Komisyonu’na işletme yetkisi verilen boğazlar, bu bir miktar 15’er km kara sınırlarını da kapsıyor. Bu kara sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin polisiye tedbirler haricinde hiçbir silahlanma noktası yok, savunma sorumluluğu yok. Bizim boğazlar üzerinde tam egemenliğimiz yok. İstanbul’un kurtuluş günü eğer ki 6 Ekim 1923 yani işgal kuvvetlerinin İstanbul’u terk ettiği gün kabul edilebilir. Fakat diğer çok önemli bir gün, 20 Temmuz. Bana bugün deseler ki İstanbul’un hatta Çanakkale’nin tam egemenlik günü nedir? Ben 20 Temmuz’u öneririm. Bu kolay olmadı, yani genç Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik alanda yapmış olduğu çok önemli girişimler sonucunda Montrö Anlaşması imzalandı."

'Montrö'de azıcık oynama Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atar'

Mengi, Montrö Sözleşmesi sonrası dünyanın birisi İkinci Dünya Savaşı diğeri Soğuk Savaş olmak üzere iki büyük sınavdan geçtiğini anımsatırken, Türkiye'nin sözleşme sayesinde boğazlarda hassas dengeleri 'iyi yönettiği' görüşünü dile getirdi. Bu süreçte pek çok sorunun ortaya çıktığını anımsatan Mengi, dengelerin güdülmesinde dünyada tek örnek olarak Montrö'nün önemine atıf yaptı. Mengi, barış zamanlarında savaş gemilerine kısıtlamalar getirirken, ticaret serbestini de sağlayan bu anlaşmanın, itirazlara rağmen sorunsuz bir yönetimin bu sayede sağlandığına dikkat çekerken, Montrö'de yapılacak en ufak oynamanın başta Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atacağını vurguladı:

 

"Sonrasında ne oldu, dünya çok büyük iki sınavdan geçti. Bunlardan biri İkinci Dünya Savaşı. Türkiye, Montrö ile bu savaşa girmedi. Çok nazik olan hassas dengelere göre çok güzel yönetti. Arkasından daha uzun bir periyot var, neredeyse 50 yıl, soğuk savaş dönemi. Soğuk savaş döneminde boğazın bir tarafında Sovyetler Birliği diğer tarafında Türkiye’nin de içinde bulunduğu NATO ittifakı. Burayı da Türkiye çok güzel idare etti. Yığınla sorunlar oldu, fakat zaman zaman NATO’nun zaman zaman da Rusya’nın hoşgörü göstermesi Türkiye bu aradaki dengeleri çok güzel idare etti. Montrö sayesinde oldu bunlar ama Montrö’yü de idare edebilmek önemli. Montrö kolay bir anlaşma değil dünyada örneği tek olan bir anlaşma. Savaş gemilerine kısıtlamalar getiriyorsunuz barış zamanında, savaş zamanında ise Türkiye’nin savaşa girdiği girmediği gibi alt başlıklar altında birçok sınırlamalar getiren bir anlaşma. Denizcilik deyince her şeyden önce denizlerin serbest kullanılması bütün dünyada hakim bir ilkeyken bunlara kısıtlamalar getiren bir anlaşma 1936’dan beri hayatta ve Türkiye bunu bir şekilde çok güzel idare ediyor. İtirazlar son derece fazla var, zaman zaman gündeme getirildi, Montrö 20 yıla bitecek, taraflar 5 yılda bir değişiklik önergesi verebilir vs. fakat bugüne kadar sorunsuz gidiyor.  Montrö’nün ana amacı geçiş serbestisi, bunun yanı sıra Türkiye’nin ve Karadeniz sahildarı ülkelerin güvenliği dikkate alınarak yapılmıştır. Bunda yapılacak en ufak bir oynama başta Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atar.”

'Yolu kısaltmıyor, ekonomik katma değer sağlamıyor, Montrö açısından bir şey değiştirmiyor'

Kanal İstanbul’un yolu kısaltmadığını ve genişliğinin 400 metre olduğunu belirten Mengi, İstanbul Boğazı’nın en dar yerinin 700 metre olduğunu anımsattı. İstanbul Boğazı'ndan geçişlerde yarı yarıya kılavuzluk hizmetleri için para ödendiğini belirten Mengi, Kanal İstanbul’un bir kanal olarak ekonomik anlamda bir katma değer sağlamadığına vurgu yaparken, Montrö hem İstanbul hem Çanakkale'yi, yani boğazları içerdiği için Montrö Sözleşmesi açısından ise bir şeyi değiştirmeyeceğini söyledi:

“Olaya iki yönden bakmak lazım. Yeni bir kanal olduğu vakit Süveyş Kanalı yolu çok daraltıyor. Kanal İstanbul yolu kısaltmıyor. Ekonomik katma değer de sağlamıyor, güvenlik açısından Kanal İstanbul’un genişliği 400 metre. Bugün İstanbul Boğazı’nın en dar yeri 700 metre. Derinliklere bakarsak Kanal İstanbul sadece 25 metre derinliği var. Yani Kanal İstanbul daha emniyetli olduğunu söylemek mümkün değil. Ekonomik olarak bir şey getirmediği gibi Montrö açısından bakıldığında Kanal İstanbul hiçbir şeyi değiştirmez. Yani Montrö’den ayrı düşünülmesi mümkün değil. Çünkü Montrö, Türk Boğazları tanımını İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı olarak tarif etmekte. ‘Yarın da Çanakkale Boğazı’na da Şarköy’den bir kanal açarız. Bunun geçireceği bir katma değer yok, ilave bir para yok. Biz bunu eğer ki ekonomik olarak yapıyorsak, Montrö’deki kısıtlama, geçen gemilerden kılavuzluk ücreti almak durumunda değiliz. Tamamen isteğe bağlı. Montrö’de yazıyor, çünkü adamlar 1936’da bugünleri görmüşler; Ancak Türkiye bunu mecbur tutsa dahi herhangi bir ücret talep edemez diyor. Fakat bunlara takılmamak lazım. O zaman günlük realitelere bakmamız lazım. Günlük realitede boğazlardan geçen gemi sayısı 2017’de ortalama 87 bin. Neticede kimler kılavuzluk hizmetinden istifade etmiş, bu rakam yüzde 50 civarında. Yüzde 50 civarında geçen gemiler kılavuzluk talep edip bunun parasını ödemişler. Türkiye’nin buradan elde ettiği rakamlar yılda 300-400 milyonlarla hesap ediliyor. Yüzde 50’si derken buradan boğazlara ve geçiş yoluna aşina olan çok ciddi sayıda Türk gemisi var. Eğer ki yabancı gemileri dikkate alacak olursak her yabancı gemini yüzde 70’i zaten kılavuz alıyor. Türk gemileri buraya tabii ki çok aşinalar, kılavuz almadan geçebilirler. Çok sık geçiş yapıyorlar, bu nedenle ekonomik boyutuna bakıldığı takdirde şu anda Montrö bunu sağlamıyor demek de rakamlarla biraz çelişiyor.”

'Montrö kuralları, Kanal İstanbul için de geçerli olur ancak yine de tartışılmasını getirir'

Mengi, uluslararası güvenlik açısından Kanal İstanbul için Montrö’de uygulanan kuralların geçerli olacağını dile getirdi. Ancak Mengi, 2008'de Gürcistan savaşındaki gelişmelere atıfla yaşananları anımsatırken, Türkiye’nin Kanal İstanbul adımıyla İstanbul Boğazı’nı tekrar uluslararası tartışmalara açma tehlikesi yarattığını da ekledi:

 

“Uluslararası güvenlik açısından Montrö’nün kuralları Kanal İstanbul için de geçerli olur. Ancak burada bizim beklediğimiz faydanın hilafına bize zararları olur. Biz kendi kendimizi İstanbul Boğazı’nı tekrar uluslararası tartışma ortamına masaya yatırmış oluruz, tekrar tartışılır. NATO’nun Akdeniz’de uygulamış olduğu denizde güvenlik terörle mücadele kapsamında harekatı herkes o zamanlar gazeteden okumuştur ‘Active Endeavour’ operasyonunun Karadeniz’e genişletilmesi. Türkiye burada da çok esnek yaklaşımla ‘Black Sea Harmony’ operasyonunu başlattı Karadeniz’de. Diğer Karadeniz sahildarı Bulgaristan ve Romanya’nın gibi üye ülkelerin de katılımını arzu ederek aynı Active Endeavour operasyonunun benzeri şekilde burada kendi firkateynleri, denizaltıları, hücumbotları ve deniz karakol uçaklarıyla operasyon yapıp, Karadeniz’de yapılan operasyonda elde ettiği tüm bilgileri NATO’ya sundu. Eğer ki Türkiye bu şekilde bir ön alıp harekatı başlatmasaydı, NATO’dan operasyonu uzatma girişimlerine bir set çekemezdi. Uluslararası etkisi bizim zararımıza olur, biz tekrar boğazları, ilk önce Küçük Kaynarca Anlaşması’yla başlayan boğazlarda serbest geçiş hakkı tanıyan Ruslara, 1774’ten beri dünyanın gündeminde olan bu olayı tekrar uluslararası tartışma platformuna yatırırız ki Türkiye için son derece kötü sonuçları olur. Amaç burada kanal veya boğazın bizatihi kendisi değil. Amaç Karadeniz’deki Türkiye’nin ve sahildarı ülkelerin güvenliği kapsamında ticari gemilerin serbestisi ancak askeri gemilerin kısıtlanması üzerine kurulmuş bir anlaşma. Siz buraya yapay bir kanal açtığınız için güvenlik unsuru ana unsur olan konu yani anlaşmanın ruhu değiştirilemez. Bu kanal açılır ama Montrö’nün içinde Marmara ve Çanakkale Boğazı da var. Tüm geçişi kapsıyor. Siz sadece İstanbul’a bir kanal açtığınız için bundan sonra kurallar değişecek demek mümkün değil. Zaten Montrö’yü tartışmaya açmak isteyen çok kişi var. Karadeniz’deki tek NATO üyesi şu anda Türkiye değil. Bulgaristan ve Romanya var, diğer taraftan Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyesi olması yönünde çok ciddi çalışmaları var. Hatta çok önemli aşamaya geldi. Üyelik uygulama planına bu ülkeler 2008’de alınmasına rağmen daha sonraki NATO zirvelerinde bunlar kabul edilmedi. Hatta o zirvelere şöyle bir motto da taşındı; ‘NATO zirvesine Rusya damgasını vurdu’. NATO içindeki ciddi ülkeler başta Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyesi olmasını istiyorsa da diğer Avrupalı müttefikler Rusya ile olan işbirlikleri kapsamında. Artık Rusya’yı özellikle 1989’dan sonra Sovyetler Birliği’nin dağılması, Varşova Paktının dağılmasından sonra artık tehditten ziyade bir ticari ekonomik partner, büyük bir pazar ve özellikle enerji bağlamında iyi bir işbirliği olan başta Almanya ve Fransa olmak üzere Rusya’nın isteği uyarınca Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyesi olmasına engel oldular. Neticede bugün ne Ukrayna ne Gürcistan NATO üyesi olamadı ki son aşamaya gelmişlerdi. Büyükelçi Rıza Türmen, bu yaklaşımı alırken, Montrö’de boğazlardan geçişi mümkün olmayan bir uçak gemisi İstanbul’a kadar geliyor, Çanakkale ve Marmara’dan da geçiyor. Ama çok net belirtiliyor, ziyaret maksadıyla geliyor. Ziyaret maksadıyla İstanbul’a geldiği için boğazların bir kısmından geçebiliyor, ancak boğazı geçemiyor. İstanbul Boğazı’nı geçerse aşağıya doğru geçer. Eğer ki Çanakkale Boğazı’nı ziyarete giderse... Haricinde kanaldan geçen gemi de Montrö hükümlerine tabidir.”  

 

CEYDA KARAN / SPUTNIK