Murat Somer: Virüs rejim dinlemiyor

"Çin Komünist Partisi… İnsanların kendisinden dinlemeye izin yok.”

Murat Somer: Virüs rejim dinlemiyor


Koç Üniversitesi, Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Somer, “Aslında virüs, rejim dinlemiyor” diyor. Somer bir enformasyon savaşının da başladığına dikkat çekiyor: “Otoriter rejimler olan Çin ve İran ile demokratik İtalya en ciddi etkilenen ülkeler arasında. Çin ne kadar etkin müdahale yaptığını anlatıyor, ama tabii anlatan da Çin Komünist Partisi… İnsanların kendisinden dinlemeye izin yok.”

 

Filiz Gazi  [email protected]

DUVAR – Korona virüsü salgınına karşı hemen her ülke farklı tedbirler aldı. Nüfus bilimci ve politik iktisat teorisyeni Malthuscu yaklaşımla “Güçlü olan kazansın” diyen tek örnek ise İngiltere. Değişen uygulamaları kısa vadede rejimlere bakarak yorumlamak bir hayli zor. Virüs sebebiyle deklare edilen tedbirlerin ileri vadede neye dönüşeceği konusunda da çeşitli öngörüler var.

Koç Üniversitesi, Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler alanında öğretim üyesi olan Prof. Dr. Murat Somer, “21. yüzyılda bütün dünyada demokratik ve yeni otoriter rejimler arasında iyi yönetim ve güvenlik sağlama konusunda bir prestij rekabeti var” diyor ve salgının bu konuda bir test daha doğrusu “propaganda alanı” haline geldiğini ifade ediyor.

‘HER OTORİTER REJİM AYNI DEĞİL’

Murat Somer.

Somer şöyle açıklıyor: “Aslında virüs -Kuzey Kore gibi tamamen kapalı bir ülke değilseniz- rejim dinlemiyor. Otoriter rejimler olan Çin ve İran ile demokratik İtalya en ciddi etkilenen ülkeler arasında. Ama bir enformasyon savaşı hemen başladı, Çin ne kadar etkin müdahale yaptığını anlatıyor, ama tabi anlatan da Çin Komünist Partisi… İnsanların kendisinden dinlemeye izin yok.

Somer, demokratik rejimin tek başına iyi yönetimin garantisi olmadığını ama bunun otoriter rejimler lehine yorumlanmasının da mümkün olmadığını vurguluyor. “Her otoriter rejim aynı değil, tamamen keyfi ve kişisel otoriter rejimler kadar, Singapur gibi, yönetenlerin eleştirilmemesi kaydıyla oldukça kurallı ve düzenli, yani bu krizleri görece iyi yönetebilen otoriter rejimler de var. Şu temel fark unutulmamalı: Demokrasi varsa toplum, kötü yönetenleri değiştirebilir, hataları tartışarak düzeltebilir. Otoriter rejimlerdeyse bunu yapmak mümkün değildir. İyi yönetim ve insan hayatının değeri şansa kalmıştır. ”

Somer yorumuna parantez açarak devam ediyor: “Otoriter ülkeler bu süreci hakikaten iyi mi yönetmiş yoksa görüntü mü öyle onu bilemeyiz çünkü gerçek anlamda medya ve bilgi edinme özgürlüğü yok. Demokrasilerdeyse daha çok şeffaflık olduğundan hatalar da öğreniliyor. Ayrıca demokratik rejimlerin içinde de bugün, demokrasiyi sadece kullanmak isteyen aslında otoriter zihniyetli hareketlerle, gerçek anlamda demokrasiyi korumak isteyenler arasında bir rekabet var. Demokrasiyi korumak isteyenler iyi yönetmek zorunda.”

‘SOSYALİZM-DEMOKRASİ İLİŞKİSİ İMRENİLECEK YERDE DEĞİL’

Somer’e, hasta dolu gemiyi kabul eden tek ülke olması ve korona virüsüne karşı etkili olduğunu garanti ettiği ilacı duyurması gibi sebepleri hatırlatarak Küba örneğini soruyorum. Şöyle yanıtlıyor: “Neoliberal ve kontrolden çıkmış kapitalizmin, sadece sağlık alanında değil eğitim ve çevre gibi başka alanlarda da tıkandığının ve dünyada sorunların kaynağı olduğunun gözler önüne serildiği bir dönemden geçiyoruz. Ama alternatifinin de ortaya çıkmış olduğunu söylemek henüz mümkün değil. Kapitalizm-demokrasi evliliği çatırdıyor ama bilinen sosyalizm-demokrasi ilişkisi de imrenilecek bir yerde değil. Çernobil’lerin nerelerde olduğu unutulmamalı, Venezuela gibi örnekler doğru okunmalı.”

‘DİN, MİLLİYETÇİLİK İSTİSMARA AÇIK ALANLAR HALİNE GETİRİLDİ’

Türkiye’de şeffaf bir süreç yönetiliyor mu? Siyaset bilimi açısından, paniğe neden olmamak için şeffaflığın şart olmadığı zamanların doğru kabul edildiği kriz anları var mı? Şöyle yanıtlıyor Somer: “Demokrasilerde kayıtsız, koşulsuz ve süresiz gizlilik olmaz. Elbette karar vericilerin yönetebilmek için kendilerine mahsus bir hareket alanı olacak, ama gerektiğinde kamuoyunu bilgilendirmesi, yetkili kurumlara şeffaf olması gerekir. Türkiye’de din, milliyetçilik ve futbol gibi bazı alanlar, hiç olmadığı kadar makul eleştiriden azade, dokunmaktan korkulan, her türlü istismara açık alanlar haline getirildi. Muktedirlerin, yöneticilerin, bazen de vatandaşların üzerlerinden sorumluluk atmak istediklerinde konuyu buralara çekerek istismar edebilecekleri, başka her alanda geçerli kuralların işlemediği, fanatik ve sorumsuz olmanın serbest olduğu alanlar haline getirildi. Bu yüzden koronavirüs krizinde de örneğin okullar kapanırken bu alanlarda yeterince rasyonel bir tartışma yapılamadı. Dini toplantıları, maçları ertelemekte geç kalındı. Umarım bu çok canımıza mal olmaz.”

Somer, önümüzdeki günlerde ‘demokratik rejimlerin ve uluslararası işbirliğinin, Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşların ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı’ diyenlerle,” ‘Bakın demokrasiler ve AB gibi ulus-ötesi organizasyonlar ne kadar kof çıktı, küresel terör ve salgınlardan korunmak için güçlü ve yumruğunu sert vurabilen rejimlerde iş var” diyenler arasında enformasyon savaşlarının başlayacağına dikkat çekiyor.

 

DUVAR