Müslüman sporcu, gazeteci ve politikacının yalan ve gerçek girdabında sınanması.
Ne durumdayız?
Fehmi Koru yazdı...
Müslüman sporcu, gazeteci ve politikacının yalan ve gerçek girdabında sınanması.
Müslüman bir sporcu, bir gazeteci, bir politik şahsiyet, inanç sistemine aykırı olduğunu bildiği türden yanlış davranışlar sergiler mi?
Hayli zamandır hafta sonlarımı evdeysem yerli-yabancı futbol liglerinden maçları izlemekle geçiriyorum.
Artık dünyanın çeşitli takımlarında Türklerin çoğunluğu teşkil ettiği Müslüman ülkelerden oyuncular da bulunuyor.
Onları faul yapar veya faul alacak biçimde yerde kıvranırken gördüğümde aklıma hep girişteki soru geliyor.
Cumartesi günü, şampiyonluk iddiasını hala sürdüren önemli bir takımın golcüsü maç içerisinde aldığı sarı karta ek olarak, oyunun bitmesine saniyeler kala kural-dışı bir davranışta bulundu ve hakemden, haklı olarak, kırmızıya dönüşen yeni bir sarı kart aldı.
Ardından yorumcular “Süper ligde bir sonraki maç güçlü bir takımla oynanacağı için bunu mahsus yaptı” görüşünü seslendirdiler. İlk aldığı sarı kartla cezalı duruma düştüğü için gelecek ilk lig maçında oynayamaz duruma düşmüş golcü oyuncu; ikinci sarı kart sayesinde arada yapılacak Türkiye ligi maçına çıkmadığında yeni kural gereği cezasını çekmiş sayılacağı için, bir sonraki lig maçında oynayabilecekmiş…
Takımın teknik direktörü, “Bizim takım öyle bir şey yapar mı, ayıp ediyorsunuz ama” çıkışında bulundu, yine de kimseyi inandıramadı.
Aldatma anlamına gelen bir davranış sportmenliğe sığabilir mi?
“Salah, yeter ki sen gol at, biz de Müslüman oluruz”
İngiliz Liverpool takımı bu yıl şampiyonluğu garantiledi; en yakın rakibiyle arasında dünyalar kadar puan farkı var.
Liverpool’un en golcü iki ismi –Muhammed Salah ile Sadio Mane– Müslüman kimliği ağır basan futbolcular. Her ikisi de attıkları gollerden sonra sahada çimen üzerinde hemen secde ediyorlar. [Bizde de her takımda aynı şekilde davranan futbolcular var.]
Her ismi kısaltmaya meraklı İngilizler Muhammed Salah’ı ‘Mo’ diye anıyorlar.
Mo Liverpool taraftarınca çok seviliyor.
Sahaya her çıkışında, attığı her golden sonra, kendisi için yazıp besteledikleri şu şarkıyı söylüyor taraftarlar:
“Mo, Mo, Mo, Salah, Mo Mo, Mo Salah-la-la-la, la-la-la-la-la-la-la.
If he’s good enough for you, he’s good enough for me.
If he scores another few, then I’ll be Muslim too.”
If he’s good enough for you, he’s good enough for me.
Sitting in the mosque, that’s where I wanna be!
Mo Salah-la-la-la, la-la-la-la-la-la-la.”
Türkçesi:
“Mo, Mo, Mo, Salah, Mo Mo, Mo Salah-la-la-la, la-la-la-la-la-la-la.
Eğer senin için yeterliyse benim için de yeterli.
Birkaç gol daha atsın, ben de Müslüman olurum
Eğer senin için yeterliyse benim için de yeterli.
Camide oturmak mı, ben de orada olmak isterim.”
İşte o şarkı:
Dün akşam zorlu Manchester United maçı yine Muhammed Salah’ın son saniyede attığı golle mühürlendi.
Geçen yıl şampiyonlar liginde Real Madrid’in haşarı beki Sergio Ramos onu Mısır milli takımının hayati maçlarında oynayamayacağı bir hale soktu, kasti olduğuna emin olduğum biçimde sakatlayarak…
Muhammed Salah’ın kendisi bir rakip takım oyuncusunu kasten sakatlar mı, sakatlayabilir mi, sakatlamalı mı?
Üzerinde ciddi ciddi düşündüğüm soru bu.
Aynı soruyu gazeteciler, yazarlar ve hatta politikacılar için de sorabilirim:
Müslüman bir gazeteci veya yazar başkalarına -hatta okurlarına- zararı olacağını bile bile yalan haber yazabilir veya öyle bir yalan haber üzerine yorum yapabilir mi?
[Apple TV+’ta yayına giren ‘Truth Be Told’ (Gerçekler Açığa Çıkmalı) adlı bir dizi var. Bir cinayet davasını takip edip okurlarıyla paylaşan genç bir gazeteci suçladığı kişinin ağır ceza almasına sebep olur, kendisi de o konudaki göz dolduran haberleri sayesinde muhabir olarak New Yok Times’a kapağı atar. Tam 19 yıl sonra artık deneyim kazanmış gazetecinin içine hapse attırdığı mahkumun suçsuz olabileceği kuşkusu düşer. “Ne yani, hata yaptığını dünyaya ilan mı edeceksin, bu senin sonunu getirir” diyen yakınlarına aldırmadan gerçeği ortaya çıkarmak için tehlikeyi de göze alır.]
Dindar kimliğiyle bilinen politikacılar, ağızlarından çıkan sözlerin hep doğru olması gerektiğini düşünürler mi, yoksa yalan iddiaları gerçekmiş gibi birbiri ardına ortaya atarlar, atabilirler mi?
Çok az dini eğitim almış biri bile eminim şu anekdotu işitmiş veya bir yerlerde okumuştur:
“Peygamber bir gün şöyle demişti” diye başlayan rivayetleri ilk ifade edenler ‘hadis’ denilen Hz. Peygamber’e atfedilen sözler ve davranışların kaynağıdır. Hadisleri derleyenler o sözleri ilk nakleden kişilerin ‘doğrucu’ bilinen birileri olmasına önem vermişler, hayatlarında bir kez bile yalan söylediğini öğrenmişlerse öyle birinin rivayet ettiği sözü ‘hadis külliyatlarına’ almamışlardır. Hatta, o ilk dönemde yaşayan birinin, yemlemesi gerektiğinde yemi olmadığı için atını aldatacak biçimde davrandığını öğrenince, onun naklettiği sözleri de ‘doğru’ kabul etmemişlerdir.
Atını aldatanı bile doğrucu kabul etmeyen ve aktardığı sözlere güvenmeyen Müslümanca bir anlayış…
Neyi merak ettiğimi anlamışsınızdır sanırım.
Golden sonra yere kapanıp secde eden Müslüman bir sporcu rakibini kasti sakatlar, faule maruz kalmadığı halde kendini yere atıp penaltı almaya çalışır mı?
Dindar kimliğiyle tanınan bir gazeteci, bir yazar, bir politikacı muhataplarını aldatır, aldatabilir mi?
Bunları yaparsa kendisinden çok inandığını ilan ettiği inanç sistemine zarar vereceğini bile bile?
Yalan belgelerle insanları hapse düşüren, sınav sorularını önceden vererek bağlılarını başkaları karşısında kayırmayla sonuçlanacak bir sahtekarlık sergileyebilen, bulundukları makamlarda çeteleşerek haksızlıklar yapabilen, Beytülmale zarar veren, haksız kazançlar elde edebilen kişiler çıkabilir mi dindar bilinen insanlar içerisinden?
Çıkarsa ne olur?
Görüyorsunuz, zihnimi ben nelerle meşgul ediyorum…
FEHMİ KORU / T24