Müyesser Yıldız : Erdoğan “çözüm sürecine” yine göz mü kırpıyor

Çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan analar 15 gündür HDP önündeki oturma eylemleriyle, gerçekten bir direniş destanı yazıyorlar.

Müyesser Yıldız : Erdoğan “çözüm sürecine” yine göz mü kırpıyor


Çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan analar 15 gündür HDP önündeki oturma eylemleriyle, gerçekten bir direniş destanı yazıyorlar.

Şaşırtıcı olan, dün İktidarın “Çözüm sürecine” kayıtsız destek verirken, İmralı'daki teröristbaşını öven, sadece HDP milletvekilleriyle değil, Kandil'deki Karayılan'larla röportaj yapmak için sıraya giren, halen de PKK'nın İngiltere'de kolu olarak bilinen DPI'nın “Çözüm süreci” çalıştaylarına katılan kimi isimler ile milleti “Açılıma” ikna etmek için “Akilliğe” soyunanların, hiçbir özeleştiri yapma ihtiyacı duymadan, o anaların yanına koşabilmesi!.. Daha çok yakın zamanda teröristbaşının mektubunun Anadolu Ajansı'nda yayınlanmasına, kırmızı bültenle aranan bir diğer terörist Osman Öcalan'ın TRT'de konuşturulmasına en ufak bir eleştiri getirmeksizin, gidip o analara sarılabilmeleri!.. 

Erdoğan ve Bakanlar da anaların eylemini destekliyor. Vatandaşlar olarak bizler de destekliyoruz, ama aramızda bir fark olmalı, değil mi? Çünkü, onlar Devlet, yani gereğini yerine getirme makamı!..

HDP'yi de masaya yatıralım. Terör örgütü PKK'nın siyasi kolu mu, “İradesi” tümüyle İmralı ve Kandil'e mi ipotekli, evet... “Çözüm sürecinde” ne yaptı? İmralı-Ankara-Kandil arasında postacılık... Kandil'e, İmralı'daki teröristbaşının talimatlarını, Ankara'ya ise “Şartlarını” iletti... “Çözüm süreci buzdolabına kaldırıldı” da HDP'nin, PKK'nın siyasi kolu olduğu, “PKK'ya asker alma şubesi gibi çalıştığı” hatırlandı... Kandil'e kaynak aktaran belediyelere kayyım atanıyor, ama hepimizin vergileriyle bu işi yapan HDP'ye dokunulmuyor, aksine yeniden “Figür/muhatap” haline getiriliyor...

Bu tabloda bir gariplik yok mu?

KAÇ ASKER VE POLİSİMİZ PKK'NIN ELİNDE

Anaların eylemi, satır aralarında geçiştirilse dahi 4-5 yıldır PKK'nın elinde olan asker ve polislerimizin de gündeme gelmesini sağladı. Çünkü, onlardan bazılarının aileleri de Diyarbakır'daki eyleme katıldı. Çoğu kimsenin haberdar olmadığı bu acı gerçeği ve yaşananları hatırlamaya var mısınız?

Polis memuru Sedat Yabalak Temmuz 2015'te Lice yakınlarında kaçırıldı. Eşi Burcu Yabalak 1 ay sonra, “Eşimi Türk Bayrağına sarılı bir tabutta görmek istemiyorum. Birçok yetkili ile görüştüm, ancak hiçbir sonuç alamadım. Cumhurbaşkanı ve Başbakana yazılar yazdım, hatta bizzat görüştüm. İlgilendiklerini söylüyorlar, ama bugüne kadar bir gelişme görmedim” dedi.

Astsubay Semih Özbey Eylül 2015'te Tunceli-Pülümür-Erzincan karayolunda kaçırıldı. 402 gün sonra Ekim 2016'da babası Gürsel Özbey, şöyle konuştu:

“Meclis'teki bütün partilerin grup başkanlarıyla defalarca görüştüm. Eski Başbakan Davutoğlu, Başbakan Binali Yıldırım, hatta Sayın Cumhurbaşkanı ile 2 kez görüştüm. Fakat mesafe katedemedim. Meclis'te görüştüğümüz parti temsilcilerine, 'Sizin çocuklarınız eve 1 dakika geç gelse, ne hissedersiniz' dedik. Sadece üzgün olduklarını söyleyip, gönderdiler. Başbakan Binali Yıldırım'la 15 dakika yüz yüze konuşma fırsatı buldum. Sağolsun dinledi. Mahcubiyetini belirten bir ifadeyle, devlet olarak konunun arkasında olduklarını ve üzgün olduklarını söyledi.”

Er Müslüm Altıntaş Ekim 2015'te Erzincan'daki birliğine giderken, Tunceli'de bindiği otobüs durdurulup kaçırıldı. Babası 4 ay sonra, “Yeter artık babayım ben de. Bu candır karpuz kabuğu değildir. Bu ordunun namusudur. Bu sadece benim sorunum değildir. 'Basına çıkma, kamuoyu duymasın' dediler hep...” sözleriyle isyan etti.

Er Adil Kavaklı da Ekim 2015'te Erzincan'da kaçırıldı. Annesi Cennet Kabaklı, “Akıbetleri hakkında hiçbir bilgimiz yok. Askeri makamları da aradık, ama onlar da nerede olduklarını bilmediklerini, haber alırlarsa bizi bilgilendireceklerini söylüyorlar. Yardım bekliyorum, yavrumu istiyorum” dedi.

Er Asım Süleyman Sungur, Uzman Çavuşlar Hüseyin Sarı, Sedat Vardar, Ferdi Polat, polis memuru Vedat Kaya da 2015'ten beri PKK'nın elinde. İsmi bilinmeyenler de vardı, sayının 10-13 olduğu konuşuldu. 

Yine o günlerde Polis Kürsüsü hesabından, asker ve polislerin fotoğrafları, “Bu vatan evlatları meslektaşımız oluyor hatırlatalım istedik” notuyla paylaşılırken, Polis Refom Grubu da, “Dirimize sahip çıkmayan ölümüze ağlamasın” şeklinde tepki gösterdi. 

SÜRESİ İÇİNDE CEVAPLANMADIĞINDAN 

Peki Ankara ne yaptı?

Mesela CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, Aralık 2016'da tüm bu bilgileri toplayıp, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım'ın cevaplandırması isteğiyle bir önerge verdi. Önergesinde, ABD, İngiltere ve İsrail'in kaçırılan askerlerini kurtarmak için neler yaptığını hatırlatan Bakan, “Her ülke kendi askerini, polisini kurtarmak için elinden gelen her türlü tedbiri almakta, diplomasi ve operasyon dahil her yola başvurmaktadır. Teröristlerce kaçırılan askerlerimizin sağ salim evlerine dönmeleri, devlet olmanın ve devlet onurunu korumanın gereğidir” dedikten sonra şunları sordu:

“Başta PKK ve IŞİD olmak üzere kaç askerimiz, polisimiz, korucumuz ve sivil vatandaşımız 7 Haziran 2015 ile 1 Aralık 2016 tarihleri arasında terör örgütleri tarafından kaçırılmıştır?.. Yaşadıklarını varsaydığımız ve umut ettiğimiz bu asker ve polislerimizin nerede, kimin elinde tutuldukları ve durumlarına ilişkin hükümetin elinde bir bilgi var mıdır?.. Teröristlerce kaçırılan asker ve polislerimizin terör örgütlerinin elinden kurtarılması için hükümet ne gibi çalışmalar yapmaktadır?”

Sonuç mu; bu soru önergesi süresi içinde cevaplandırılmadığından, gelen kağıtlarda yayımlandı, o kadar!..

“ÖCALAN'IN TEK BİR CÜMLESİ YETER”

Kaçırılan polis ve askerlerin ailelerine dönelim. Sadece PKK'ya yakınlığı ile bilinen İHD'ye değil, bizatihi HDP Meclis Grubu'na da gittiler. Aralık 2015'te dönemin HDP Grup Başkanvekili İdris Balüken ile yapılan görüşmede şu acı tablo yaşandı:

Polis memuru Sedat Yabalak'ın eşi Burcu Yabalak, “Ayağınızın altını öpeyim, siz yapacak durumdasınız. Çok doluyum, patlamaya hazır bomba gibiyim. Biz her gün kanallara mı çıkalım? Kim ne derse desin yalvarıyorum; ‘Polisin, askerin annesi yalvarıyor’ desinler, yalvarıyorum. Ne olur bir seslerini duyalım, en yakın zamanda bir yüzlerini görelim, seslerini duyalım” dedi. 

“Çözüm sürecinde” İmralı-Kandil hattında görev alan ve halen tutuklu olan HDP'li Balüken'in, cevabı mı?

Ailelerin duygularını çok iyi anladıklarını, kendisine “insanım” diyen birinin bu duruma duyarlılık göstermesi gerektiğini belirttikten sonra, “İnisiyatif almaya hazırız. Operasyonları durdursunlar, derhal heyetimizi oluşturup, girişimleri başlatacağız” dedi. Hemen ardından, “Öcalan'la da görüşülmesi gerektiğini, Öcalan'ın tek bir cümlesiyle bu kişilerin serbest kalabileceğini” söyledi.

DEMİRTAŞ DA İMRALI'YI ADRES GÖSTERDİ 

Bugüne, Diyarbakır'daki eyleme dönelim. Perşembe günü HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş cezaevinden yaptığı açıklamada;

- Annelerin talebinin haklı ve meşru olduğunu,

- “Çocuklarının dağa gitmesinde veya kamu görevlilerinin alıkonulmasında HDP’nin en küçük bir sorumluluğu olmamasına rağmen bu tepkileri anlamaya çalışmaları” gerektiğini,

- Çünkü bu insanların “Şu veya bu şekilde HDP’den yardım istediğini, HDP'nin de çözüm arayışından kaçmasının söz konusu olamayacağını” bildirdi.

Peşinden de “PKK'nın bu ailelelerin çağrısına derhal cevap vermesi, TBMM içinden ve dışından katılımlarla bir komisyon kurulması, geçmiş deneyimlerden de yola çıkarak, Öcalan'ın devreye girmesinin sağlanması” gibi “Çözüm önerilerinde” bulundu. 

Var mı, Balüken'in yaklaşık 4.5 yıl önceki sözlerinden herhangi bir farkı?

ERDOĞAN: YAPACAKLARI BİR ŞEY VARSA

Demirtaş'tan 1 gün sonra Erdoğan, “Devlet olarak Diyarbakır'daki annelerin yanındayız. Bundan hiç endişeniz olmasın. Bu süreci biz de takip ediyoruz” dedikten sonra şöyle konuştu:

“Burada PKK, siyasi uzantısı HDP, bunlar yapacakları bir şey varsa, bunu yaparlar. Bu işi adeta Meclise taşımak suretiyle kendilerini meşrulaştırma gayretine kusura bakmasınlar, biz prim vermeyiz.”

Erdoğan, “Yapacakları bir şey varsa, bunu yaparlar” dediğine göre; Mesela HDP, “Yeniden İmralı ve Kandil'le görüşmemize izin verin, bu işi çözelim. Ya da Öcalan'dan yeni bir mektup alınıp, Anadolu Ajansı'ndan yayınlansın” gibi tekliflerde bulunsa, kabul edilecek midir?!.

Müyesser Yıldız

Odatv.com