Namık Kemal’in ruhu Anayasa Mahkemesi salonunda gezinirken
FARKLILIKLARIMIZLA BİR ARADA YAŞAYABİLMEK
Namık Kemal’in ruhu Anayasa Mahkemesi salonunda gezinirken
SEDAT ERGİN YAZDI...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın belli vesilelerle yaptığı konuşmaların önemli bir yönü, genellikle görüşlerini hem Doğu hem de Batı dünyasından, aynı zamanda Osmanlı döneminden tarihe mal olmuş filozoflar, yazarlar, şairler ve hukuk insanlarından alıntılarla desteklemesidir.
Bu geniş alıntılar bugün karşımızda duran ve hukuk düzenini, siyaseti, toplum hayatını ilgilendiren birçok güncel meselenin, tarih boyunca insanlığı meşgul etmiş olduğunu ve atıf yapılan şahsiyetler tarafından asırlar boyunca ortaya konmuş olan düşüncelerin, yüceltilmiş değerlerin bugünlere de ışık tuttuğunu bize anlatır.
Prof. Arslan’ın Anayasa Mahkemesi’nin 61’inci kuruluş yıldönümü dolayısıyla dün düzenlenen törendeki konuşmasında bu kez antik dönemden ünlü Yunan düşünürü Aristo, Ortaçağ İslam dünyasının önemli düşünürü ve bilim insanı Farabi ve 19’uncu yüzyılın ikinci döneminden “hürriyet şairi” ve fikir insanı Namık Kemal’den yaptığı alıntılar dikkat çekti.
Ve bir de Abdülhamid döneminin yüksek yargıçlarından Abdüllatif Suphi Paşa...
Bu alıntılara geleceğiz ama öncesinde Prof. Arslan’ın konuşmasının bütününe baktığımızda, özgürlükler, güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı meselelerine ilişkin mesajların en geniş yeri tuttuğunu, ana ağırlık noktalarını oluşturduğunu vurgulamalıyız.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun o sırada AYM salonunda ön sırada oturdukları koltuklardan kendisini dinlemekte olduklarını belirtirsek, Prof. Arslan’ın konuşmasının gerçekleştiği ortamı da tasvir etmiş oluruz.
FARKLILIKLARIMIZLA BİR ARADA YAŞAYABİLMEK
Prof. Arslan, konuşmasında demokratik anayasaların özgürlükleri korumak amacıyla “güçlerin ayrılması ve sınırlanması” yönünde ilke ve kurallar getirdiklerini anlatıyor. Bu çerçevede kuvvetler ayrılığı ilkesinin “yetki aşımlarının ortaya çıkmasını ve temel hakların ihlal edilmesini engellemeyi” amaçladığını vurguluyor.
AYM Başkanı, bu vurgudan sonra yüzüncü yıldönümüne girmekte olan Cumhuriyet’in demokratik bir hukuk devleti olarak yoluna devam edebilmesi hedefini biri toplumsal diğeri hukuksal ve siyasal düzlemde olmak üzere “iki temel şarta” bağlıyor.
Önce birinci sıradaki “toplumsal şart”a bakalım. Burada mesele, “öteki”ne, yani “bizim gibi olmayanlar”a bakışla ilgilidir. “Öncelikle toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak zorundayız” diye konuşuyor Prof. Arslan.
‘HÂKİMDE SAĞLAM KİŞİLİK VE KİRLENMEMİŞ VİCDAN...’
Gelelim hukuksal ve siyasal düzlemde tanımlanan ikinci koşula. AYM Başkanı’na göre; “Demokratik Cumhuriyet’in geleceği hukuksal ve siyasal düzlemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve bu kapsamda yargı bağımsızlığının tam manasıyla hayata geçirilmesine bağlıdır.”
Başkan, bu çerçevede Anayasa’nın 138’inci maddesindeki “Hâkimlerin vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri ve hâkimlere -tavsiye ve telkinde bulunmak dahil- hiçbir surette müdahale edilemeyeceği ve mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin yerine getirileceği” şeklindeki kuralın altını çiziyor. Bu maddeyi “demokratik hukuk devletinin sigortası” olarak nitelendiriyor.
Prof. Arslan, sözlerine devamla AYM’nin muhtelif kararlarıyla bu maddeyi yorumlayışına da açıklık getiriyor: “Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hâkimin çekinmeden, endişe duymadan, herhangi bir dış etki altında kalmadan, tarafsız tutumla ve özgürce karar verebilmesi gerekir.”
Bunun sağlanmasının bir yönü hâkimlere görev yerlerinin değiştirilmemesine ilişkin coğrafi teminat verilmesidir. Ama AYM kararlarında hâkimler açısından vurgulanan önemli bir noktaya daha değiniyor Prof. Arslan: “Sağlam bir kişilik ve kirlenmemiş bir yargısal vicdan...”
NAMIK KEMAL’İN HÜRRİYET KASİDESİ’NDEN DİZELER
Prof. Arslan, “ilk anayasamız” olan 1876 tarihli Kanuni Esasi’de “Mahkemeler her türlü müdahelattan azadedir” ilkesinin yer aldığını hatırlatıyor. Ardından Namık Kemal’in adalet üzerindeki görüşlerine atıf yapıyor.
Bunlardan biri, Namık Kemal’in 1876 yılında Magosa’daki sürgünden döndükten sonra tamamladığı “Hürriyet Kasidesi” şiirindeki “Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde /Geçer bir gün zemine arşa çıksa paye-i devlet...” dizesidir. Prof. Arslan, Namık Kemal’in bu dizelerini günümüz Türkçesine de çeviriyor: “Kısacası, adaletin olmadığı yerde devletin payesi ve gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur.”
ABDÜLLATİF SUPHİ PAŞA’NIN NAMIK KEMAL KARARI
AYM Başkanı’nın konuşmasının en çarpıcı kısmı galiba bu dizelerin ardından geliyor. Namık Kemal’in 21 Haziran 1869 tarihinde kaleme aldığı bir makalede “adaletin sağlanmasının birinci şartının yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı olduğunu” yazdığını hatırlatıyor. Ancak Prof. Arslan’a göre, şairin yaşadığı bir tecrübe de “adaletin bir söylem değil eylem meselesi olduğunu” kendisine göstermiştir.
Bunu Namık Kemal’e öğreten ise kendisini yargılayan dönemin İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’dır. Üstelik Namık Kemal, birkaç yıl önce yazdığı bir mektupta Suphi Paşa hakkında “nebbaş” yani “mezar soyguncusu” diye söz etmiştir.
Yapılan telkinlerin de etkisiyle, Namık Kemal dahil herkes mahkemeden mahkûmiyet kararı beklemektedir. Arslan’ın konuşmasında yer vermediği konuyla ilgili bir ayrıntı, Sultan Abdülhamid’in duruşma öncesinde Suphi Paşa’nın Çamlıca’daki köşküne bir temsilci göndererek “Şan-ı sadakate layık bir karar” beklediği mesajını iletmiş olmasıdır. Paşa, “Efendimiz emin olsunlar, adaleti tatbik edeceğim” karşılığını verir.
Konuşmasına dönersek, Prof. Arslan, herkes mahkûmiyet beklerken mahkemenin Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar aldığını belirterek, şöyle diyor:
“Kızı bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, Mahkeme Başkanı Suphi Paşa, tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan şu cevabı vermiştir: ‘Yarın hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım.’”
Prof. Arslan, bu alıntıyı aktardıktan sonra konuşmasına “Sayın Cumhurbaşkanım,” diyerek devam etti ve şöyle dedi:
“Anayasal kimliğimizi oluşturan tüm bu ilke ve değerlerin en büyük güvencelerinden biri bağımsız ve tarafsız yargıdır. Bu nedenle, demokratik hukuk devleti olarak Cumhuriyet bizden yargı alanında da Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ yargı mensupları ister.”
CUMHURİYET’E 100. YIL HEDEFİ
AYM Başkanı’nın konuşmasının önemi, kuruluşunun 100’üncü yıldönümünü kutlamaya hazırlandığı bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti kimliğiyle devam edebilmesinin olmazsa olmaz koşulunu, güçler ayrılığı ilkesinin yanında yargı bağımsızlığının sağlanması hedefi olarak ortaya koymuş olmasıdır.
Yargı bağımsızlığı başlığının Prof. Arslan’ın konuşmasında bu kadar merkezi bir yer tutmuş olması, günümüzde bu alanda önemli sorunların yaşandığı ve bu sorunların aşılmasının Cumhuriyet’in hukuk yörüngesinde yol alabilmesi açısından yaşamsal bir öncelik haline geldiğinin olabilecek en kuvvetli ifadesidir.
Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümüne yakışan, onu yargı bağımsızlığı ile taçlandırmak olmalıdır.
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET