'NATO 2030 Belgesi' Türkiye için ne anlama geliyor, etkileri ne olabilir?
'NATO’nun siyasi rolü kuvvetlendirilmeli, 2010 Stratejik Konsepti güncellenmeli'
'NATO 2030 Belgesi' Türkiye için ne anlama geliyor, etkileri ne olabilir? | Görüş
NATO Soğuk Savaşın hitamından itibaren değişen şartlara uyum sağlayarak, kuvvet ve komuta yapısını dönüşüme tabi tutup hayatta kalmayı başardı. Ancak ABD’nin, Başkan Trump döneminde önceliğini Çin ile mücadeleye vermesi, Suriye’den askerlerini çekmesi, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine harekât icra etmesi ve sonrasında yaşanan “beyin ölümü” tartışmaları, NATO içerisinde gündemde olan güncelleme çalışmalarına hız verdi.
2019 yılında yapılan NATO liderler zirvesinde Genel Sekreter’den NATO’nun siyasi boyunun güçlendirilmesi odaklı bir değerlendirme çalışması yapması talep edildi. Bu amaçla, Nisan 2020'de Genel Sekreter Stoltenberg, Thomas de Maiziere ve A. Wess Mitchell'in eş başkanlığında ve John Bew, Greta Bossenmaier, Anja Dalgaard-Nielsen, Marta Dassu, Anna Fotyga, Tacan İldem, Hubert Vedrine ve Herna Verhagen'den oluşan bağımsız bir çalışma grubunu görevlendirdi.
'NATO’nun siyasi rolü kuvvetlendirilmeli, 2010 Stratejik Konsepti güncellenmeli'
Rapor üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm NATO’nun 2030 vizyonunun genel çerçevesini çiziyor. İkinci bölüm güncel ve gelecekte olması muhtemel, NATO’yu etkiyecek ana eğilimlere ilişkin değerlendirmeleri kapsıyor. Üçüncü bölüm ise, Genel Sekreter tarafından verilen üç göreve ilişkin çalışma grubu tarafından hazırlanan 138 öneriyi içeriyor.
Bu öneriler içerisinde bazı konular öne çıkıyor. Buna göre; halen yürürlükte olan '2010 Stratejik Konsepti güncellenmeli. Rusya ile caydırıcılık ve diyalog yaklaşımına devam edilmeli. Çin’in faaliyetlerini analiz edebilmek için daha fazla zaman ve kaynak ayrılmalı'.
Ortaya çıkan, gelişen ve ezber bozan teknolojiler (GET)’de NATO ülkeleri, otoriter rejimler ile mücadele için hakimiyeti ele geçirmeli ve öncü rol üstlenmeli. NATO güney kanadına komşu olan bölgelerde artan Çin ve Rus varlığına ile devam eden terörizm, düzensiz göç ve geleneksel tehditler ile mücadele için açık ve tutarlı bir yaklaşım ortaya koymalı, güney/Akdeniz kanadı için askeri hazırlık ve reaksiyon süresi üzerine odaklanmalı.
NATO ve AB ilişkileri en üst seviyede yeniden canlandırılmalı, her alanda iş birliği tesis edilmeli. İlk fırsatta, NATO ve AB liderleri ilişkilerin durumunu yeniden değerlendirmek için bir araya gelmeli. Oybirliği ilkesi ittifakın temel taşlarından biri olmaya devam etmeli, ancak NATO’nun kararları zamanında alabilmesi ve uygulayabilmesi için çaba sarf edilmeli. NATO, oybirliğine dayalı kararların uygulanmasını sürdürmeli, bununla birlikte karara dayalı devam eden çalışmalarda oybirliği ilkesinin hafifletilmesine ilişkin tedbirler alınmalı.
'10 yıl içerisinde büyük belirsizliklere neden olabilecek radikal değişimler yaşanacak'
Dokümanın geneline hâkim olan hava ve ortaya konulan öneriler dikkatle incelendiğinde, NATO önümüzdeki 10 yılda büyük belirsizliklere neden olabilecek radikal değişimlerin yaşanacağını düşünüyor. Bu belirsizlik ile mücadele edebilmek için öncelikli olarak NATO üyesi ülkeler arasında temel konularda yaşanan fikir ayrılıklarının giderilmesi, görüş birliğine varılması ve NATO’nun askeri yönünün yanında, siyasi rolünün de güçlendirilmesi gerekiyor.
“Demokratik Dayanıklılık İçin Mükemmeliyet Merkezi” kurulmalı
Bunun için de İttifak üyeleri arasında demokratik değerler ve hukukun üstünlüğü konusunda yeniden bir anlayış birliğine varılması öncelikli hedef olarak vurgulanıyor. Özellikle üye ülkeler arasında yaşanan görüş ayrılıklarından, Rusya ve Çin gibi otoriter rejimlerin istismarının önüne geçmek için “Demokratik Dayanıklılık İçin Mükemmeliyet Merkezi” kurulması, toplumsal direncin güçlendirilmesi hedefleniyor.
Yaşanan belirsizlik ortamında NATO’nun istikrar sağlayıcı küresel bir güvenlik teşkilatı olabilmesi için, AB ülkeleri ve ABD arasında NATO çatısı altında yeniden demokratik değerler ve kural tabanlı uluslararası sistem üzerinde uzlaşıya varılması gerekiyor. Bunun için de NATO’nun siyasi yapısının ve her ne kadar oy birliği ilkesi korunsa da karar alma mekanizmasının dönüştürülmesi icab ediyor. Dünya artık tek bir gücün tek başına hegemon güç olarak bütün tehditlerle baş edebileceği koşullardan çok uzak bir konuma evrildi. Batılı demokratik düzenin korunması Atlantik’in her iki yakasının her alanda yakın iş birliği içerisinde çalışmasını dikte ediyor.
NATO 2030 ile resmedilen koşullar Türkiye için hem riskler hem de fırsatlar içeriyor. Türkiye, Rusya’dan S-400 silah sistemi alması nedeniyle NATO içerisinde ve ABD’de ciddi olarak eleştiriliyor. Şartlar değişmediği takdirde Türk-Amerikan ilişkilerin daha fazla gerileceği aşikâr. Öte yandan Türkiye, AB ve NATO’nun askeri iş birliğinin üzerinde uzlaşılan çerçeve belgesi sınırları dahilinde devam etmesini istiyor.
Koşullar her iki örgüt arasında yakın iş birliğini zorunlu kılıyor. Zira, dokümanda da açıkça ifade edildiği gibi NATO’nun güney kanadında, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Suriye’den kaynaklar risk ve tehditler ancak NATO-AB iş birliğiyle bertaraf edilebilir. Bu durumda daha önce Türkiye tarafından veto edilen SEA GUARDIAN ve IRINI gibi NATO-AB askeri iş birliği faaliyetlerinin engellenmesi yeni karar alma mekanizmaları hayata geçirildiği takdirde kolay olmayacaktır.
Fransa İngiltere’nin AB’den ayrılmasından sonra tek nükleer güç olarak Avrupa’nın güvenliğini sağlayarak liderlik koltuğuna oturabileceği, NATO’dan bağımsız bir güvenlik yapısı kurmak istiyor. Ekonomik olarak AB’nin lideri olan Almanya için bu tercih edilebilir bir durum değil. Almanya, ABD’nin Çin ile mücadele için AB’ye ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve bu koşullar altında ABD ile NATO çatısı altında kurulacak güçlü bir iş birliği mekanizmasının kendisine daha fazla alan açacağını düşünüyor. Hal böyle iken de Türkiye’nin NATO’da yeniden güçlü bir ortak olarak ön plana çıkması, Türkiye’nin olduğu kadar Almanya’nın menfaatlerine de hizmet ediyor.
Sonuç olarak; NATO’nun merkezde olacağı, siyasi olarak daha da güçleneceği, AB ile daha yakın iş birliği kuracağı, demokratik değerler ve kural temelli uluslararası sisteme bağlılığın ön plana çıkacağı, değişen koşullara süratle cevap verebilmek için karar alma süreçlerinin dinamik hale geleceği yeni bir döneme giriyoruz.
Türkiye şu anda ABD ile 1 Mart 2003 yaşanan tezkere krizi ile benzer bir süreç yaşıyor. O dönemde de Türkiye ABD ile yaşanan sorunu AB ile üyelik müzakerelerine hız vererek aşmaya çalışmıştı. Bugün de Türkiye oluşan koşulları dikkate alarak, NATO’nun sorunlu ülkesi algısını yıkarak yeniden Almanya ile yakın iş birliği kurarak Batılı sisteme ve değerlere olan bağlılığını yenilemeli, NATO’nun yeni döneminde şartların kendisine sunduğu fırsatları değerlendirerek uluslararası sistemdeki konumu güçlendirmelidir. Aksi durum ne Türkiye’nin ne de NATO’nun menfaatlerine hizmet edecektir.
Yazar: Mehmet Cem Demirci - Deniz güvenliği uzmanı
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, SEHİTLEROLMEZ.COM VE euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.
EURO NEWS