NATO’nun Nükleer Caydırıcılığı Almanya’da Sürecek

“Nükleer Caydırıcılıktan Vazgeçmeyeceğiz”

NATO’nun Nükleer Caydırıcılığı Almanya’da Sürecek


lmanya sınırları içinde bulunan dış menşeli nükleer silahlar süregelen bir tartışma konusu. ABD’nin soğuk savaş stratejisi doğrultusunda Almanya’yı nükleer silahlarla donatma arzusu, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin bir darbe ile çözülmesi esnasında bile ana başlıklardan biriydi. Emperyalizmin sosyalist bloğa saldırırken tutturduğu “nükleer barış” masalı, yapılan açıklamalarla NATO’nun en üst mercilerinden yalanlanmaya devam ediyor.

Almanya, askeri yatırımlarını uzun süredir ekonomik potansiyeline kıyasla kısıtlı tutuyor. NATO bütçesine katkı koymaktaki isteksizliği sebebiyle de Trump ve ABD tarafından sıkça eleştiriliyor. Almanya ekonomisinin genel stratejisi olan kemer sıkma ve katı ihracat yönelimine ve bir süredir daha fazla dillendirilen bağımsız Avrupa ordusu tartışmalarına baktığımızda, AB’nin lider emperyalist gücünün, ABD’ye dönük bağımlılığı çeşitli alanlarda zayıflattığını görmek mümkün.

Korona salgının sonuçlarının bu dengeler üzerindeki etkisini ise şimdilik ancak takip edebiliyoruz. Sosyal demokratlar ve sol liberaller, haklı çıktıklarını ve devletlerin militarizasyon politikalarından ricat ederek sosyal devlet kurumlarını güçlendireceğini iddia etse de emperyalizmin başat aktörleri tarafından yapılan açıklamalar aksini gösteriyor.

“Nükleer Caydırıcılıktan Vazgeçmeyeceğiz”

NATO Genel Sekreteri James Stoltenberg, Frankfurter Allgemeine Gazetesi’nde geçtiğimiz gün kaleme aldığı yazıda Almanya’da bulunan nükleer silahlar için tam olarak bu ifadeleri kullandı: “Nükleer caydırıcılıktan vazgeçmeyeceğiz.”

Stoltenberg, yazının başında “Koronavirüs, II. Dünya Savaşı’ndan itibaren karşılaştığımız en büyük kriz ancak bu kriz, diğer tehditlerin sonlandığı anlamına gelmiyor” derken, tehditleri Kuzey Kore’deki nükleer silahlanma ve Rusya’nın saldrıganlık politikası olarak örneklendiriyor. Ancak KDHC’nin nükleer kapasitesi, ABD’nin yalnızca binde 5’i kadar. Stoltenberg, liberal demokrasileri tehdit eden otoriter devletere Rusya’yı örnek verip “Ukrayna’nın bir bölümünün ilhak edilmesi” ifadesini kullanırken de NATO tarafından Ukrayna’da desteklenen Neo-Nazi gruplardan söz etmiyor. 

Yazının tamamında NATO Sekreteri, Almanya’yı nükleer silah bulundurma konusundaki kararlılığından dolayı tebrik ve takdir ediyor. Bir yandan da Rusya’nın nükleer füzelerinin Berlin’den yalnızca 500 km. uzaktaki Kaliningrad’da bulunduğunu hatırlatırken, Avrupa merkezlerinin neredeyse tamamının “nükleer şemsiye” olmaksızın savunmasız olacağının altını çiziyor. Dünya tarihindeki tek atom bombası saldırısı ABD tarafından gerçekleştirildi, buna rağmen Stoltenberg’e göre NATO için nükleer silahlar yalnızca birer siyasi araç, Rusya silahları askeri stratejisinde konumlandırıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Pentagon’un kendi verilerine göre ABD, nükleer silahlarını modernize etmek adına 1,5 trilyon dolar, yani Rusya’nın tam 53 katı para harcadı. ABD’nin “siyasi araçlarının” ziyadesiyle maliyetli olduğunu söylemek mümkün.

Makalede ele alınan ve tartışmanın ana odaklarından biri olan son başlık ise, NATO’nun nükleer potansiyelin paylaşımına dayalı politikasının, yani daha fazla ülkede NATO’ya ait nükleer silah bulunmasının, ittifak içerisinde “eşitlik” yarattığı iddiası. Stoltenberg, Almanya’nın “nükleer caydırıcılık programına” duyduğu bağlılık sayesinde NATO içerisindeki pozisyonunu koruyabileceğini ve örgütün politikasında söz sahibi olabileceğinin altını çiziyor. Avrupa’da NATO’ya ait nükleer başlıkların %90 oranında azaltıldığı (şu anki füzelerin hasar potansiyeli çok daha yükse olsa da) hatırlatılırken, görünen o ki ABD ve NATO, mevcut olanları taşımamakta kararlı. Zira Almanya’nın ortasında duran katliam araçları yalnız diğer emperyalist ülkeleri tehdit etmiyor, aynı zamanda ABD ve NATO’nun kıta Avrupa’sındaki sigortası olma işlevini taşıyor

Almanya’daki Tartışmalar

NATO’nun nükleer silahlara verdiği önemi hatırlatmaya ihtiyaç duyması tesadüf değil. Almanya’nın ABD ile kurduğu ilişkiye dair tartışma, Alman politikasının başat unsurlarından biri. Ancak son 2 haftada yapılan tartışmalar, özellikle ilişkilerin askeri bağlamında Berlin’in ayak diremeye devam ettiğini gösteriyor. 

Bu kez tartışma, Alman Savunma Bakanı ve CDU (Hristiyan Demokrat Birliği) Sekreteri Kramp-Karrenbauer tarafından dile getirilen F-18 jetlerine dönük anlaşma sayesinde başladı. Hava kuvvetlerini modernize etmek için Tornado Jetleri yerine filoyu F-18’ler ile takviye etmek isteyen Savunma Bakanlığı, SPD (Sosyal Demokrat Parti) tarafından yükseltilen itirazla karşılaştı. Rolf Mützenich, Der Tagesspiegel’e konuşurken diğer ülkeleri örnek gösterdi ve “Artık nükleer silahların Almanya’da konuşlanmasını durdurma vakti geldi, başkaları bunu NATO’daki varlıklarını sorgulamaksızın yapabildi” dedi. Yani Alman muhalefeti de NATO ile kurulan ilişkilere temkinli yaklaşırken, Almanya’yı izole edecek bir konumdan da kaçınıyor.

Alman hükümeti konuya, devletin en üst kademesinden yapılan açıklamalarla cevap vermeyi tercih etti. Dışişleri Bakanı tarafından yapılan “Bu tek yanlı bir yaklaşım olur ve NATO ile sahip olduğumuz güveni zedeler” açıklaması ve Savunma Bakanı’nın  nükleer silahların, Almanya’nın pazarlık pozisyonunu güçlendirdiğini ve barışın teminatı olduğunu öne sürmesiyle, anlaşmanın “Alman çıkarlarını göz ettiği” vurgulandı.

2019 sonbaharında, ABD’nin Büchel Hava Üssü’ndeki nükleer silahları gizlice modernize ettiğine dair haberler Alman basınında yayılmıştı. Üsteki bombaların varlığını her iki taraf da resmi olarak onaylamasa da bölgedeki nükleer silahların tam lokasyonu, devlet sırrı kategorisinde saklanmaya devam ediliyor.

Bombaların akıbeti ne olacak

NATO, pandemi esnasında gösterdiği performansla bazı ülkeler tarafından yeterince aktif ve görünür olmamakla eleştirilmişti. Ancak salgın daha sonlanmadan başlatılan silahlanma tartışmaları için aynısını söylemek mümkün değil. Kaleme alınan yazı, Stoltenberg tarafından Alman medyasına aynı hafta içinde verilmiş ikinci demeç oldu. İki açıklamanın içeriğinde de NATO’nun aba altından sopa gösterdiğini, Almanya’nın NATO içerisindeki pozisyonu açısından konuşlanan nükleer silahların çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.

’91 Haziranı’nda Sovyetler Birliği, imzalanan antlaşma uyarınca Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ndeki bütün nükleer silahları ortadan kaldırmış, bu işlem yalnızca üç ay sürmüştü. Ancak ABD emperyalizminin, Avrupa üzerinde uzun süredir Demokles’in kılıcı misali sallandırdığı nükleer tehdit, Sovyet sosyalizminin yokluğunda daha tehlikeli hâl almış durumda. Zira artık ortada antlaşmaları uygulayacak ve prensiplerinden ödün vermeyecek bir sosyalist blok değil, yalnızca tekellerin ve burjuva devletinin çıkarlarına uygun hareket eden birden fazla emperyalist kamplaşma var. Almanya’nın tercihi, bir yanda petrol ve doğalgaz kaynakları vesilesiyle bağı olduğu Rusya’yı karşısına almamak mı, yoksa NATO içerisinde izolasyondan kaçınmak mı olacak göreceğiz. Ancak bildiğimiz bir şey var, dünyanın dört bir yanında depolanan nükleer bombalar, işçi sınıfı el koymadığı müddetçe ne yazık ki bir vadede Çehov’un silahıyla aynı kaderi paylaşacak.

SOL HABER