Ne olmasını bekliyordunuz?
Türkiye, Rusya, Sarrac ve Hafter’den ibaret sanmak büyük hata değil mi?
Hafter’i sadece “meşru hükümeti devirmeye çalışan darbeci bir generalden ibaret görmek” büyük hata değil mi(ydi)? Hafter’i yok sayınca Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Fransa, İtalya buharlaşmış mı oluyor? Moskova’daki masayı bu nedenle sadece Türkiye, Rusya, Sarrac ve Hafter’den ibaret sanmak büyük hata değil mi?
İleride ne olur bilinmez ancak Libya’da ateşkes öngören mutabakat daha görüşmeler yapılırken patladı. Sürpriz mi? Libya’da tek tarafa oynayan, Putin devreye girince hemen sonuç alabileceğini düşünen iktidar için evet, saha şartlarını bilenler için hayır.
Libya politikası gerekli bazı adımları içermesine rağmen hatalarla dolu. Önce şu saptamayı yapmak gerek: Yaklaşık iki ay öncesine kadar Türkiye’nin Libya diye bir krizi yoktu. Türkiye haklı olarak Doğu Akdeniz’deki ekonomik çıkarlarını koruma düşüncesindeydi. Yani tek başlık altında yürüyordu mücadele. İktidar Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile deniz yetki alanı anlaşması yaptıktan sonra da sorun yoktu. Libya’yı işin içine katarak diğerlerine rest çekilmek istendi. Hesap dışı sonuçlar da bundan sonra gelmeye başladı.
İlk büyük hata asker gönderme kararı ile yapıldı. Asker gönderme gündeme gelince mesele nitelik değiştirdi ve Doğu Akdeniz’deki ekonomik mücadele Libya savaşına dönüştü. Şimdi Doğu Akdeniz unutuldu, varsa yoksa Doğu Akdeniz’in taktiksel adımı olan Libya konuşuluyor.
Asker gönderme kararı hükümetin dış politikadaki düsturunun son örneğidir. Önce adım at sonra zemin hazırla. Anlaşma yapıldı yapılmasına ama anlaşmanın yapıldığı taraf kendisini korumayı beceremeyen, doğru dürüst askeri gücü olmayan, BM tarafından tanınan ancak iktidarını tam olarak sağlayamayan UMH. Böylece anlaşmanın geleceği de garanti değil.
Asker gönderme kararının yol açtığı ikinci sonuç şu: Türkiye Libya’ya (bir daha çıkmamak üzere?) gidiyor. Arap devletleri ve diğerlerinin penceresinden görünen manzara bu. Bu durumda ne yapılması bekleniyordu? Libya’nın sınır komşusu ve doğal olarak iç siyaseti ile etkileşimin en şiddetli hissedildiği Mısır’ın sessiz kalması mı? Türkiye gibi büyük bir gücün Libya’ya adım atması karşısında Mısır’ın endişe duymaması mümkün mü? Amaç Doğu Akdeniz ile ilgili mesaj vermek ve rahatsız etmekse bu mesaj Mısır ve diğerlerine Libya üzerinden mi verilmeliydi? Ya da Libya üzerinden verilmesinin nasıl bir sonuç getireceği hesaplandı?
Bu adım bölgesel rekabet içerisinde Suudi Arabistan, BAE ve Mısır karşısında Türkiye’nin alan kazanması anlamına geliyor. Bu ülkelerin böyle bir adıma izin vermesi, ses çıkarmayacakları ya da Doğu Akdeniz politikalarından kolaylıkla vazgeçecekleri hangi verilerden yola çıkılarak öngörüldü? Aynı şekilde Batı ülkelerinin Libya’nın baldan tatlı petrolü dururken Türkiye’ye kolaylıkla alan tanıyacakları düşüncesine nasıl varıldı?
İktidar muhtemelen dikkate almıyor, oldubittinin dış politikada geçerli olduğunu sanıyor ama yukarıda saydıklarımız birer devlet. Birtakım planlar, öncelikler, hassasiyetler, güvenlik algılamaları Türkiye gibi bu ülkeler için de geçerli.
Bu durumda Hafter’i sadece “meşru hükümeti devirmeye çalışan darbeci bir generalden ibaret görmek” büyük hata değil mi(ydi)? Hafter’i yok sayınca Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Fransa, İtalya buharlaşmış mı oluyor? Moskova’daki masayı bu nedenle sadece Türkiye, Rusya, Sarrac ve Hafter’den ibaret sanmak büyük hata değil mi?
Rusya elbette bölgede büyük oyun kurucu. İplerin tamamen Rusya’nın elinde olduğu, dolayısıyla Hafter’in Rusya ne derse onu yapacağını düşünüyor olabilirsiniz ancak gözden kaçırdığınız küçük bir ayrıntı var: Rusya Ortadoğu’ya tekrar dönmek istiyor ve hiçbir bölge ülkesi ile problem yaşamak istemiyor. Bu nedenle Hafter’e Libya’da taraf ülkeleri çok rahatsız edecek bir dayatmada bulunmaz. Hafter de dinlemez zaten.
Daha Moskova’dayken “anlaşmayı imzalamıyorum” demesinin ardındaki sır burada yatıyor. Hafter’in itiraz ettiği maddelere bakılırsa durum daha net anlaşılır:
– Ulusal birlik hükümetinin kurulması, yani iktidara ortak olma
– Ateşkes için planlanan gözetim mekanizmasına Türkiye’nin katılmaması
– Suriye ve Türkiye’den gelen askerlerin hemen geri çekilmesi
Bu maddelere temel oluşturan 10 maddelik taslak hangi TV kanalına sızdırılmıştı? El Arabiya. Yani Suudi Arabistan’ın kanalına. Hafter’in arkasındaki güç(ler) konusunda yeterince fikir veriyor.
Hem Hafter (siz Suud, BAE, Mısır olarak anlayın) Trablus’a dayanmak üzereyken ateşkesi neden kabul etsin? Nitekim son gelen haberlere göre Moskova’dan döner dönmez Trablus’a saldırmak için hazırlık yapmaya başlamış.
Bütün bunlar bir yana Hafter ateşkes anlaşmasını imzalasaydı bile bu anlaşma uzun süreli olamazdı. Sahada çok sayıda unsurun olduğu bir yerde ateşkesin uzun süreli olması beklenebilir mi? Önümüzde Suriye-İdlib örneği var. Onlarca kez ateşkes imzalandı ancak bu ateşkeslerin bir tanesi bile uzun ömürlü olamadı.
Berlin şimdiden öldü, 19 Ocak’ta katılımcılar çay içip dönerler. Bir tarafın bariz bir şekilde üstünlük sağlayamadığı ve sağlamaması için tarafların elinden geleni yapacağı belli olan Libya’da bu durum kısa süreli ateşkesler de dahil bu şekilde daha uzun bir süre devam eder.
Bu nedenle Libya’ya asker gönderme adımı ilgili ülkeleri rahatsız edip harekete geçirmesinin dışında sonuç getirmedi şimdilik. Sorulması gereken soru “Libya’da ne işimiz var?” değil, “Libya’nın da içinde bulunduğu bölgeye yaklaşım bu şekilde mi olur?” şeklinde olsaydı daha doğru olurdu.
Musa Özuğurlu kimdir?
Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Halen Artı TV’de hafta içi her gün iç ve dış gündeme medyanın yaklaşımını yorumladığı “Medya Kritik” ve iç ve dış gündemin tartışıldığı “Bu arada” haftalık programını sunmaktadır.
GAZETE DUVAR