Netflix filmleri İmamoğlu'nun geleceğini etkiler mi?
Ve İmamoğlu bunu hep yapıyor…
İki yazı birden: Türkiye’de en çok izlenen film, bir devletler oyunu belgeseli gibi… Ve İmamoğlu bunu hep yapıyor…
Netflix platformuna konulalı birkaç gün olmasına rağmen ülkemizde en çok izlenen 10 film-dizi arasına girivermiş. Demek ki, tarihle ilgiliyiz. Hem de başka ülkelerin tarihiyle.
Filmin adı ‘Munich: The Edge of War’ (Münih: Savaşın Kıyısında).
Almanya’da, Adolf Hitler, ekonomik krizle cebelleşen ülkesinde az bir oyla iktidara yükseldikten sonra, basit altyapı düzenlemeleri ve asayişi sağlamasıyla halkın önemli bir bölümünün desteğini arkasına almış… Halkının hoşuna gidecek ‘Alman üstün ırkı’ anlatısı ile karşılarına ‘düşman’ (Yahudi) çıkarmayı da akıl etmiş…
Bir de hedefi var Hitler’in: ‘Yakın çevre’ gördüğü Avrupa ülkelerini işgal ederek onları ‘üstün ırk’ın hayat sahası haline getirmek…
‘Yakın çevre’ içerisinde hangi Avrupa ülkelerinin olduğunu, sonradan İkinci Dünya Savaşı adını alacak Almanya’nın işgal stratejisi sahneye konulduğunda, öğrenmeyen kalmadı.
Fransa ve İngiltere de vardı o ‘yakın çevre’ içerisinde, Yunanistan ve Rusya’ya kadar bir düzineden fazla başka ülke de…
İngiltere başbakanı Neville Chamberlain o stratejiyi anlamakta zorlandı.
[Uyarı: Yazının bundan sonraki ilk bölümünde filmin özeti var. İzlemeyi düşünen ve bu yüzden önceden bilgi sahibi olmak istemeyenler yazının Ekrem İmamoğlu ile ilgili ikinci bölümüne atlayabilirler.]
Oxford’ta birlikte eğitim görmüş biri Alman diğeri İngiliz iki genç adam üzerinden…
Mezuniyetleri sonrası, Alman genç Hitler’in yanında tercüman, İngiliz genç de Chamberlain’in özel kaleminde çalışıyor.
Alman gencin ilk yıllarında Hitler’in yarattığı dalgadan etkilenmiş olması yüzünden yara almış arkadaşlıkları, Chamberlain’in Hitler’i Çekoslavakya’yı işgalden caydırmak için gittiği Berlin’de yeniden önem kazanıyor.
Dünyanın önemli bir bölümünü Almanya’nın işgal etme planı olan ‘yakın çevre stratejisi’ ile ilgili gizli belgeyi Chamberlain’a iletmek için, Alman genç, İngiliz arkadaşının aracılığını kullanır.
Hitler’in kendi halkına bile zulüm eden kötü niyetli biri olduğunu sonunda anlamış, onu gerekirse yok etmeyi bile göze alan bir kumpasın parçası haline gelmiştir Alman genç.
“Tarihi film böyle olur” diye izlettiriyor kendisini aslında Robert Harris’in romanından beyaz perdeye aktarılmış ‘Münih’ filmi.
İngiliz medyası filmden Chamberlain’i tarihte kendisine çoktan biçilmiş yerinden daha yükseğe çıkarma çabası olarak gördüğü için bizde ‘en çok izlenen 10 film’ arasına giren Münih’ten rahatsız.
Netflix’te.
ΩΩΩΩ
İmamoğlu’na karlı havalarda mukayyet olmak gerekiyor
Ülkemiz herhalde on yıllardır görülmemiş yoğun kış şartlarına muhatap. Kar ülkenin büyük bölümünü etkisi altına aldı. Antalya bile en son 1993 yılında gördüğü kar ile yeniden tanıştı.
İstanbul ise kendisini kara teslim etmiş bulunuyor.
Yeni havalimanı kullanılamaz hale geliverdi. Ana yollar kapandı, dev kamyonlar dahil binlerce araç kara saplandı, binlerce sürücü ve yolcu ne yapacaklarını bilemez halde aç-biilaç yollarda kaldı.
Olur böyle vakalar. Benzer bir durum Avrupa’nın çeşitli ülkelerini de etkiledi.
Her zaman olduğu gibi bizde bu konu da derhal siyasi çekişmeye malzeme haline geliverdi.
Cumhurbaşkanı iki bakanını İstanbul’a gönderdi; onlar da valiyi yanlarına alıp devlet imkanlarını kullanarak kenti yeniden hayata geçirecek bir çabanın içerisine girdiler.
Yerel yönetimin lideri olan CHP’li büyükşehir belediye başkanını dışlayarak…
[Bakanları taşıyan uçak, kar yüzünden işlevsiz hale gelmiş -dünyanın kıskandığı- İstanbul Havalimanı yerine, bir pisti kullanılamadığı için işlevini yitirdi sayılan Atatürk Havalimanı’na inebildi.]
İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu da Afet Koordinasyon Merkezi’nde (AKOM) kendi kadrosunun başında geceli-gündüzlü bir mesai verdi.
Onların gayretini gören alt kadrolar, belediye başkanı ve bakanlardan geri kalmamak için, canla başla çalıştılar.
Genel ve yerel yönetim ayrı ayrı çalıştı bu muhataralı günlerde.
Ayrı ayrı çalışmak yerine güç birliği yapsalardı hiç kuşkusuz sorunların üstesinden daha çabuk gelinebilirdi.
O zaman “Ben daha fazla çalıştım, o az çalıştı” tatavası yapılamazdı ama…
Neyse.
Günün sonunda İmamoğlu’na “19 saatlik mesaide 1 saatlik yemek molam bile konuşuldu” tarizinde bulunduracak bir olay yaşandı.
AKOM’dan çıkıp yemek için bir balık lokantasına gitmesinin sosyal medyaya malzeme olması ile…
Tarizi yerinde, ancak siyasi açıdan bir anlam taşımıyor. 19 saatlik mesaiyi televizyonlardaki görüntüler eşliğinde bazılarının gözünde sıfırlayacak bir siyasi gaf bu yaptığı…
Kendisini sevenler “Yemek çok önceden planlanmıştı” gibi bir şeyler söylüyor.
Seçim başarısının hemen ardından, göreve başlamadan, Erzurum’da kayak tatiline çıktığında da “Önceden planlanmış bir tatildi” savunmasına başvurulmuştu.
Önemli bir değerlendirme hatasıydı en karlı kentlerimizden Erzurum’da kayak tatili.
Şimdi de İstanbul kara teslim olmuşken balıkçıda yemek molası…
Kar tutulması diye bir şey vardır ya, Ekrem Bey’in zaafı da o.
Onu kar tutuyor.
Yanında “Başkan, bu yaptığınız yanlış” diyecek birileri yok mu?
FEHMİ KORU