Nihat Ergün: Kendimize çeki düzen vermezsek birçok insan dindarlara selam bile vermeyecek

‘KORK KORK NEREYE KADAR! YETER ARTIK DESİNLER’

Nihat Ergün: Kendimize çeki düzen vermezsek birçok insan dindarlara selam bile vermeyecek




DEVA Partisi Teşkilat İşleri Başkanı Nihat Ergün: Muhafazakâr insanlara şöyle bakılıyordu: bunlar iyi güvenilir insanlar, bunlardan bir kötülük gelmez. Bugün birçok insan şöyle bakıyor: bunların ne kötülük yapacağı belli olmaz!.. Bu bile tek başına büyük bir yıkım değil mi?.. (AK Parti'yi kastederek) Arkadaşlarım hâlâ bulundukları partide durmalarına rağmen çocukları durmuyor, başka istikamete gidiyorlar... Biz çocuklarımızın torunlarımızın geleceği için sorumlu hissettik ve elimizi taşın altına koyduk. Kork kork kork, nereye kadar!.. Mafya lideri olanlar ağzına geleni söylüyor, bir Allah’ın kulu bir şey söylemiyor... Bir anda yeniden adeta 90’lı yıllardaki yaklaşıma her açıdan dönmüş olduk... Dünyada da aşırı milliyetçilik gibi kutuplaştırıcı yaklaşımlar ön plana çıkıyor ama bu teslim olunacak bir rüzgâr değil. Milliyetçilikleri vatanseverlik çizgisine getirmek gerekir.

Nihat Ergün, KRT’de dün akşam yayınlanan Özlem Akarsu Çelik ile POLİTİKA programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

‘KORK KORK NEREYE KADAR! YETER ARTIK DESİNLER’

Ergün, siyasi iktidarın yanlışlarına AK Parti içinden neden ses çıkmıyor sorusuna şu yanıtı verdi:

“Arkadaşlarım hâlâ bulundukları partide durmalarına rağmen çocukları durmuyor, başka istikamete gidiyorlar. Bizi de ilk kuvvetli uyaranlar çocuklarımız oldu, n’apıyorsunuz diye. Biz çocuklarımızın torunlarımızın geleceği için sorumlu hissettik ve elimizi taşın altına koyduk. Kork kork kork, nereye kadar! Arkadaşların korkuları varmış. Kredi aldım üstüme çökerler, borcum var ödeyemem, iş yerime müfettiş gönderirler… Anladım da kardeşim, bunlar 28 Şubat sürecinde de yapıldı. Benzer şeyleri o zaman da yaşadık. Şimdi benzerleri bugün yaşanıyorsa bu çare değil. Bu anlayışı terk etmeleri gerekiyor. Bizim partimize gelsinler diye söylemiyorum, kendi partileri içinde cesaretlensinler. Yeter artık desinler, bu böyle gitmez desinler göreceksiniz Türkiye’nin birçok meselesi düzelmeye başlayacak.”

“ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK DEĞİL ŞİDDETLİ GÜVENSİZLİK NEDENİYLE AYRILDIM”

Nihat Ergün, “İslami muhafazakârlar 28 Şubat sürecinde zulme uğradığında yanlarında her kesimden demokratlar vardı. Ancak İslami muhafazakârlar ne zaman kendilerini devletin asıl sahibi olarak gördüler, demokratlarla tüm bağlarını kopardılar. Bunun ne gibi sonuçları oldu?” sorusuna ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu çok ciddi bir güven kaybına yol açtı. Bana soranlara da diyorum, biz şiddetli geçimsizlikten değil şiddetli güvensizlik nedeniyle ayrıldık. Karşılıklı güven kaybı oldu. Bir takım ilkelere anlayışlara artık çok uzak noktalara savrulduğunu ve artık geri dönüşü olmayan bir yola girildiğini gördük. Allaha şükür çok paralar yönettik ama elimizi devletin parasına sürmedik.”

‘BUGÜN MUHAFAZAKÂRLARA BUNLARDAN NE KÖTÜLÜK GELECEĞİ BELLİ OLMAZ DİYE BAKILIYOR’

“İnsanlar şöyle bakıyordu, bunlar iyi insanlar, güvenilir insanlar, bunlardan bir kötülük gelmez. Bugün birçok insan şöyle bakıyor: bunların ne kötülük yapacağı belli olmaz! Bu bile tek başına büyük bir yıkım değil mi? Güvenilir insan olma vasfını kaybetmek ne demek! Muhafazakâr insanlar hakkında toplumun önemli bir kesiminde, “bunların ne kötülük yapacağı belli olmaz” düşüncesi var. Bunu sembolize eden insanlar da var. Birkaç gün önce bir televizyon kanalında bir hanımefendi, nasıl insan katliamı yapacağına dair konuşma yaptı. Kimse bir şey demedi. Dava açılmadı, hesap soran olmadı.”

“BU KİŞİLER SİYASİ İKLİMDEN CESARET ALIYOR”

“Açıkçası ben bu kişilerin siyasi iklimden cesaret aldıklarını düşünüyorum. Bunu oluşturan iklimin var olduğunu siyasetçilerin, önce ülkeyi yönetenlerin görmesi lazım. Acaba nerede yanlış yapıyoruz diye bir muhasebe yapmaları gerekiyor. Acaba bizim üslubumuzdan kaynaklanıyor olabilir mi? Türkiye bundan hoşnut değil. Biz de bundan hoşnut olunmadığını gördüğümüz için bu siyasi hareketi oluşturduk. Bizim en önemli ilkelerimizden bir tanesi siyasetin dilini ve üslubunu değiştirmek. Türkiye bu siyaset dili ve üslubuyla bir yere varamaz.”

“SİYASETİN RACONU BU DEĞİL!”

Nihat Ergün, “Cumhur İttifakı temsilcileri, kutuplaştırıcı söylemi, kendi partilerinin kitlelerini konsolide etmek amaçlı mı kullanıyor?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Siyasette konsolidasyon politikaları var ama insani ve ahlaki sınırların dışına çıkılmamalı. Bizde insani ve ahlaki sınırların, hatta hukukun dışına çıkılıyor ve siyasetin gereği zannediliyor bazı şeyler. (06 00) Siyasetin raconuymuş bu! Siyasetin raconu bu değil! Biz o nedenle partilerle kavgaya girmek, liderlerle çatışmak siyaseti gütmeyeceğiz diyoruz. Bunun reytingi yüksek olabilir ama insani değil. Onun için siyasetin zeminini değiştirmemiz, yepyeni bir siyaset yapmamız lazım.”

‘HER ANLAMDA 90’LI YILLARA DÖNÜLDÜ’

Nihat Ergün, son haftalarda organize suç örgütü yöneticilerinin sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlara ve siyasete ilişkin mesajlarını ise şu sözlerle değerlendirdi: “Devlet örgütü mafya ile mücadele örgütüdür. Suç örgütlerinden yakın olanları himaye eden bir devlet mekanizması tahayyül edilebilir mi? Ama bunlar televizyon dizilerinde bile teşvik ediliyor. Gençlik bu istikamete yönlendiriliyor. Gerçekten de mafya lideri olanlar ağzına geleni söylüyor, bir Allah’ın kulu bir şey söylemiyor. Geziyor, dolaşıyorlar rahatça. Bunların devlet adabıyla, devlet anlayışıyla örtüşmesi mümkün değil. Böyle değildi bu işler. Bir anda yeniden adeta 90’lı yıllarda yaklaşıma her açıdan dönmüş olduk. Bu gidişatı doğru bulmuyoruz.”

‘MİLLİYETÇİLİKLERİ, VATANSEVERLİK ÇİZGİSİNE GETİRMEK GEREKİYOR’

“Dünyada da kötü bir gidişat var, popülizm yükseliyor, içe kapanma, aşırı milliyetçilik gibi kutuplaştırıcı yaklaşımlar ön plana çıkıyor ama bu teslim olunacak bir rüzgâr değil. Bunun sonu felakettir. Bu mücadele edilmesi gereken bir rüzgârdır. Zemini, liderlikleri demokratikleştirmek gerekiyor. Milliyetçilikleri vatanseverlik çizgisine getirmek gerekir.”

‘KENDİMİZE ÇEKİDÜZEN VERMEZSEK TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNDE DİNDARLARIN ESAMESİ OKUNMAYACAK’

Nihat Ergün, “AK Parti’nin MHP’ye bu kadar angaje olması, dindar seçmeni nasıl etkiliyor?” sorusunu ise şu sözlerle yanıtladı: “Ben de dindar bir insanım, dindar bir seçmenim. Eğer kendimize çekidüzen vermezsek dindar insanlar olarak, bu gidişatı yanlış bulmazsak inanın önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin dindar insanlarının Türkiye’nin siyasetinde, ekonomisinde, sosyal hayatında hiç esamesi okunmayacak. Selam bile vermeyecek birçok insan. Neden? Güven kaybı yüzünden. Sadece dindarların değil herkesin üslubunu, kendisini gözden geçirmesi gerekiyor. Bizim üç ölçümüz var: birlikte çalıştığımız insanlar etrafta iyi insanlar olarak bilinsinler; yaptıkları işi iyi yapsınlar, demokrat insan olsunlar.”

‘GELECEĞE DAİR UMUT VERİLEMEYİNCE KORKU SİYASETİ ÜRETİLİYOR’

Darbe tartışmalarına ilişkin, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun bu niyetle söylemediğini açıklamasının esas alınması gerektiğini ifade eden Nihat Ergün,  “Canan Kaftancıoğlu böyle bir maksadı olmadığını ifade etti, öyle dedikten sonra hayır öyle değildi demek polemik konusu olur. Hukuki bir anlamı olmaz, politik istismar meselesi olur. Türkiye’de hükümet etme tarzı bunların üzerine bina edilmiş oldu. Geleceğe dair umut verilemeyince korku siyaseti üretiliyor” dedi.

’28 ŞUBAT SÜRECİNDE, ERDOĞAN, CEZA ALANA KADAR GÖREVDEN ALINMAMIŞTI’

HDP’li belediyelere mahkeme kararı olmadan kayyım atanmasını 28 Şubat sürecine benzeten Nihat Ergün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişte yaşadıklarını hatırlattı: “Belediye başkanları, hakkında adli ve idari bir soruşturma yoksa, kesinleşmiş bir mahkeme kararı yoksa görevinden uzaklaştırılamaz. Sayın Cumhurbaşkanı bunu yaşadı. 312’inci maddeden nahak yere yargılandı, ceza aldı. Cezası kesinleşene kadar görevinden alınmadı. Cezası kesinleştikten sonra hapse giderken görevinden alındı. Yine aynı partinin içerisinden bir başka kişi belediye meclis üyeliğinden seçildi. Bakın bunlar 28 Şubat sürecinde olan şeyler. Şimdi başka türlü oluyor. Olabilir mi bunlar! Hakkında bir kesinleşmiş bir yargı kararı yoksa yapılabilir mi bunlar! O zaman Türkiye hukuk devleti olmaktan hızla uzaklaşır ve ekonomisinden dış siyasetine birçok konuda Türkiye’ye zarar verir. Zarar verdiğini görmüyor arkadaşlarımız.”

‘PARTİ DEVLETİ Mİ BU’

Nihat Ergün, Diyarbakır Belediye Başkanı yerine kayyım olarak atanan Diyarbakır Valisi Hasan Güzeloğlu’nun AK Parti il ve ilçe başkanları ile video konferans sistemiyle toplantı yapması konusunu ise şöyle değerlendirdi:

“Deveye sormuşlar niye boynun eğri, nerem doğru demiş. Sistemde neresi doğru ki! Doğru bir taraf kalmadı. Tepeden tırnağa yanlış. İdlip Harekâtında, Cumhurbaşkanlığındaki görüntüye bakın. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı, Kuvvet Komutanları olacak. Karşılarında parti genel başkan yardımcıları var. Parti devleti mi bu? Böyle olur mu? Böyle olmadı hiç. Çünkü Cumhurbaşkanı hem parti genel başkanı hem cumhurbaşkanı. Bu, mevcut anayasaya bile aykırı. Cumhurbaşkanının parti başkanına değil parti üyesi olmasına izin veriyor anayasa. Anayasanın 103’üncü maddesi cumhurbaşkanına tarafsızlık yemini ettiriyor.  Parti başkanı olan bir cumhurbaşkanı nasıl tarafsız olacak? Melaike olsanız tarafsızlığınızı koruyamazsınız. Anayasanın 104’üncü maddesinde de cumhurbaşkanından milleti birleştirmesi isteniyor. Parti başkanı olan bir cumhurbaşkanı milletin birliğini nasıl temsil edecek? Kuvvetler ayrılığını, yargı bağımsızlığını zedeleyen yönü var. Ben 16 Nisan referandumunda o zaman parti üyesiydim, gidip parti genel başkanına da bunu açık açık anlattım ve hayır dedim.”

“BU BİR SİSTEM DEĞİL SİSTEMSİZLİK”

“Bu bir sistem değil sistemsizlik. Sistem dediğimiz şeyin bir takım temel ilkeleri koruyor olması lazım. Kuvvetler ayrılığı, yürütmenin denetlenmesi, yargı bağımsızlığı olmazsa olmazdır. Bu sistem hiçbirini sağlamıyor. Bizim önerimiz gerçek bir parlamenter sistem. Bundan önceki sistemimiz de parlamenter sistem değildi. Bir parlamenter sistemde cumhurbaşkanının o kadar yetkisi olmaz, sembolik olur.”

‘TÜRKİYE’DE FİİLEN CUMHURBAŞKANLIĞI KAYBOLDU’

Nihat Ergün, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptığı ve adına “Memleket Masası” dediği, Cumhurbaşkanının tüm siyasi parti liderlerini bir masa etrafında toplaması çağrısına iktidar cephesinden gelen olumsuz yanıtı ise şöyle değerlendirdi: “Cumhurbaşkanının iki şapkası var, cumhurbaşkanı şapkası ve parti genel başkanı şapkası. Sadece cumhurbaşkanı şapkası olsaydı tarafsız, milletin birliğini temsil eden bir cumhurbaşkanı olarak herkesi bir masanın etrafında toplayabilirdi. Ne oluyor bu siyaset nereye gidiyor diyebilirdi ama bunu diyecek kimse yok şimdi. Türkiye büyük bir kayıp yaşıyor. Fiilen cumhurbaşkanlığı kayboldu Türkiye’de. Cumhurbaşkanlığı başbakanlık düzeyine inmiş oldu. Sistem, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ama bir cumhurbaşkanından beklenen rolleri oynatmayan bir sistem.”

duvar