Norşin cinayetinin benzerine daha önce rastlanmadı…
Yüzyıllardır süren “Şeriata gitme” uygulamasında ilk defa bir hakem öldürüldü
Nakşibendi şeyhi Abdulkerim Çevik, bölgede ara buluculuk yaparken verdiği kararı beğenmeyen biri tarafından öldürüldü. Bu duruma bölgede daha önce rastlanmadı
Cihat Arpacık Muhabir @Arpacik
Norşin Medresesi Başmüderrisi Abdulkerim Çevik’in silahlı saldırıda hayatını kaybetmesi, bölgede derin bir huzursuzluğun baş göstermesine neden oldu.
Çevik, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yüz yıllardır devam eden bir geleneği sürdürmüştü.
Husumetli iki kişi veya iki aile, aralarındaki kavganın daha da büyümemesi için bölgedeki saygın kanaat önderlerinin kapısını çalıyor ve bu isimlerden hakem olmasını istiyor.
Yüz yıllardır devam eden ara bulucuk geleneği: Şeriata gitme
Bölgede adı “Şeriata gitme” olarak bilinen bu uygulama bir nevi ara buluculuk.
Mele veya şeyhler kavgalı iki tarafın arasındaki sorunu çözerken kutsal kaynaktan yararlanıyor.
Verilen hüküm fıkıhtan ileri geldiği için her iki taraf da karara saygı gösteriyor.
Bu cinayet bölgede bir ilk
Hayatını kaybeden Çevik’in akrabası olan Sosyolog-Yazar Müfid Yüksel, bölgede bu tür bir hadiseyle ilk kez karşılaşıldığını söylüyor.
Yüksel, “İki kişinin arasındaki sorunu çözmeye çalışan bir din adamının bunu yaptığı için katledilmesi daha önce duyulmadı” diyor.
Katilini kahvaltıya davet etti
Çevik, Norşin’de yüz yıllardır faaliyet gösteren dini medreselerin birinde hocalık yapıyordu.
Önceki yüz yıllarda çağdaş bilimler ile dini ilimlerin beraber okutulduğu bu medreseler, cumhuriyetin ilanını ardından yasadışı bir pozisyona düşse de bölge halkının desteğiyle faaliyetlerine devam etti.
Dini ilim almak isteyen yüzlerce kişi hala Doğu ve Güneydoğu bölgesine yayılan bu medreselerde eğitimlerine devam ediyor.
Hali hazırda Siirt, Bitlis, Bingöl, Elazığ, Batman ve Şırnak’ta çok sayıda medrese bulunuyor.
Norşin medresesinin başmüderrisi olan Çevik de pazar sabahı öğrencileriyle kahvaltı yapmak için evden çıktı.
Bir süre önce arabulucu olduğu ve aleyhine hüküm verdiği kişiyle karşılaşan Çevik katilini kahvaltıya davet etti. Ama bu son daveti ve son kahvaltısıydı.
"İhtilaflı taraflar genellikle karara uyar, uymayanlar toplumdan tecrit edilir"
Bölgedeki kan davalarıyla ilgili araştırmalar yapan sosyologlardan biri olan Prof. Dr. Ahmet Özer, başlayan kan davalarının birkaç nesil boyunca devam edebildiğini belirtiyor.
İnsanların haklarını hukuki yollarla aramak yerine kendi yöntemlerini uygulayarak bir çatışma süreci içine girdiklerini belirten Özer, bu kan davalarını çözmek için bölgedeki otoritelerin devreye girdiğini ifade etti.
“Taraflar barıştırılırken verilen hükmün ihlal edilmemesi için de Kur’an-ı Kerim’e el basma ya da yemin etme gibi ritüellerle barış sağlanıyor” diyen Özer, “Genellikle de ihtilaflı iki taraf da verilen karara uyuyor. Uymayan taraf da toplumdan tecrit ediliyor. Öyle olunca da insanlar tecrit olmamak için bu çerçeve içinde karara uymaya çalışıyorlar” dedi.
Adliyeler kan davasını neden çözemez?
Resmi mahkemelerden çıkan sonucun kan davalarını önleyemediğine değinen Özer, “Hukukta ‘suçun şahsiliği’ ilkesi var ve mahkeme o suçu işleyen kişi hakkında tasarrufta bulunuyor. Ama aşiret toplumunda ‘Biz’ duygusu egemendir. Bir aileden biri öldürüldüğü zaman öldüren tarafın tümü suçlu pozisyonuna girmiş oluyor. Topyekûn savunma, topyekûn saldırı vardır. Biri tek başına da bir yanlış yapsa, yanlışı yapan ailenin tüm fertleri onu benimsemiyorsa bile karşı taraf hepsini suçlar. Bir meseleden dolayı biri hayatını kaybetmişse ve mağdur taraf adliyeye gitmişse öldüren taraf cezaevine gönderilse de bu yeterli görülmüyor. İntikam da gizli-kapaklı değil herkesin bileceği şekilde alınıyor. Yani adliyeye gidilse bile bir barış sağlanamadığı takdirde husumet yıllarca daha sürebiliyor” ifadelerini kullandı
©The Independentturkish