Öcalan’a Suriye Yolu Göründü Mü?
Abdullah Öcalan’ın Suriye’ye gönderilmesi olasılığı, Türk milletinin hassasiyetleri, devletin şeffaflık politikası ve toplumsal barışa yönelik stratejilerle değerlendiriliyor. Barış ve adalet adına tarihi bir dönüm noktası olabilir.
YUSUF İNAN YAZDI...
Öcalan’a Suriye Yolu Göründü: Türk Milletinin Hassas Duygularını Anlamak ve Devlet Stratejisinde Şeffaflık
Stratejik Dönem: Öcalan’ın Rolü ve Yeni Sürecin İhtimalleri
Türkiye’nin 40 yıllık terörle mücadelesinde simgesel bir figür haline gelen Abdullah Öcalan, yeni bir stratejik hamle ile gündemde. Türkiye’nin iç ve dış politikasında kritik adımların atıldığı bir dönemde, Öcalan’ın Suriye’ye gönderilme ihtimali tartışmalara yol açıyor. Ancak bu tartışmalar, sadece bir terör örgütü liderinin pozisyonunu değil, Türk milletinin tarihi hassasiyetlerini, şehit ailelerinin duygularını ve devletin şeffaflık anlayışını da kapsıyor.
Türk Milleti Ne İstiyor?
Türk milleti, tarihi boyunca adalet, şefkat ve hak arayışının öncüsü olmuş bir toplumdur. Öcalan’ın Suriye’ye gönderilmesi gibi radikal bir hamlenin Türk milletine doğru bir şekilde anlatılması, yalnızca stratejik bir hamle değil, aynı zamanda milli bir sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Şehit aileleri ve gaziler, sadece evlatlarını değil, aynı zamanda haklarını ve onurlarını korumak için mücadele ediyor. Bu kesimlerin duyguları, toplumsal barışın en önemli yapı taşlarından biridir.
Devletin Sorumluluğu: Şeffaflık ve Adalet
Devletin, Öcalan’ın pozisyonunu bir strateji unsuru olarak kullanması, tarihi bir dönüm noktasını işaret edebilir. Ancak bu süreçte, şehit aileleri ve gazilerin kırılmış onurlarını onarmak, ülkedeki adaletsizlikleri gidermek ve topluma güven vermek hayati önem taşır. Devletin, Türk milletine ve uluslararası topluma karşı şeffaf bir yol haritası sunması gereklidir.
Adalet terazisinin doğru çalışmadığı bir ortamda barış tesis edilemez. Hukukun üstünlüğü, adaletin tesisi ve toplumsal uzlaşmanın sağlanması, böylesi bir süreçte temel taşlardır.
Tarihsel Bir Perspektif: Kürt Sorunu ve Devlet Şefkati
Abdülhamid Han dönemindeki Hamidiye Alayları (*) örneğinde olduğu gibi, Kürtlerle tarih boyunca ortak bir kader paylaşan Türk milleti, aslında hiçbir zaman bölünme kaygısı taşımamıştır. Türk-Kürt kardeşliği, toplumsal uzlaşı ve bir arada yaşama arzusu, tarih boyunca ortak değerlerin korunduğu bir zemin oluşturmuştur. Bugün de devletin şefkat elini tüm toplumsal kesimlere uzatması, bu tarihi bağların yeniden canlanmasını sağlayabilir.
Öcalan ve Yeni Bir Strateji
Eğer Öcalan, Suriye’de PKK, YPG ve diğer bölgesel aktörleri tek bir çatı altında toplayarak, Türkiye için stratejik bir avantaj oluşturacaksa, bu sürecin şeffaf bir şekilde yönetilmesi hayati önem taşır. Ancak bu adımın, şehit ailelerinin ve gazilerin kırık kalplerine dokunmadan atılması, toplumsal yaraları daha da derinleştirebilir.
Bu ülkede gaziler, şehit eşleri, şehit çocukları "terörizmle" suçlandı, yargılandı ve hapse atıldı. 26 yıldır şehit aileleri ve gazilerin haklarını savunan www.sehitlerolmez.com kurucusu ve genel yayın yönetmeni tüm dünyaya "terörist" ilan edildi. Hem de hiçbir suç ve suç kanıtı olmadan!
Devletin, şehit ailelerinden ve gazilerden özür dilemesi, geçmişteki hataları kabul etmesi ve topluma yeni bir umut sunması, bu süreçte kritik bir rol oynar.
Barış ve Huzur İçin İnsanlık Adına Bir Adım
Cezaevlerinde yüz binlerce (350 / 400 bin) insanın bulunduğu bir ülkede, toplumsal huzuru sağlamak sadece cezalandırma politikalarıyla mümkün değildir. Adaletin ve hukukun doğru işlemesi, toplumsal barışın temel taşıdır. Öcalan’a uzatılan şefkat eli, Türk milletine ve tüm topluma uzatılmalı; adalet terazisi yeniden hassas bir şekilde çalıştırılmalıdır.
Sonuç: İnsanlık İçin Bir Yol Açmak
Bu süreç, sadece Türkiye için değil, tüm dünya için örnek teşkil edebilir. Barış ve insan hakları adına atılacak her adım, insanlık tarihine altın harflerle yazılacaktır. Ancak bu yolda, Türk milletine ve onun değerlerine saygı göstermek, devletin en büyük sorumluluğudur. Şeffaflık, adalet ve şefkat, bu stratejik hamlenin başarısını belirleyecek temel unsurlar olacaktır.
Aksi halde ülke bir kez daha ve çok daha büyük bir kaosun içine düşer ve herkesi yakar!
*
(*) Hamidiye Alayları, Sultan II. Abdülhamid tarafından 1890 yılında Sünni aşiretlerden oluşturulan silahlı hafif süvari alaylarıdır. Alaylar, göçebe/yarı göçebe Türk, Arap ve Kürt aşiretlerden teşkil edilmiştir.
YUSUF İNAN / YURTTA SULH CİHANDA SULH
Twitter : @Yusufinan2023
Instagram : yusufinan2023
Instagram : fondinan2016
Email : gundem@sehitlerolmez.com
Website : www.sehitlerolmez.com