Ortadoğu’da barış masası kurulabilir mi?

"Pirus zaferi”

Ortadoğu’da barış masası kurulabilir mi?




Ortadoğu’da barış masası kurulabilir mi?

Ortadoğu’da barışın ancak Filistin sorununun çözümü ile tesis edilebileceğine dikkat çeken uzmanlar, AB’nin tarafları müzakere masasına oturmaya ikna edebileceği görüşünde.

İsrail'in 7 Ekim sabahı Hamas saldırısının ardından Gazze'ye başlattığı hava saldırıları sürüyor.

Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası yardım kuruluşları, daha fazla sivilin hayatını kaybetmemesi için taraflara çatışmalara son verme, özellikle de İsrail'e Gazze Şeridi'ne insani yardımların ulaştırılmasına izin verme çağrısı yapıyorlar.

BM'den "savaş suçları” uyarısı

BM'nin Bağımsız Soruşturma Komisyonu, her iki tarafın savaş suçları işlediklerine dair bulgular olduğunu, kanıtları toplamakta olduklarını duyurdu.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk ise, Gazze'ye uygulanan ablukayı sert bir dille eleştirirken, uluslararası hukuk uyarınca sivillerin hayatını tehlikeye sokacak bir ablukanın yasak olduğunu, bunun "kollektif cezalandırma” anlamına geleceğini söyledi.

Volker Türk ayrıca "etkide bulunabilecek devletlere” savaşa son verilmesine katkıda bulunmaları için de çağrı yaptı, her iki tarafta ölümlere ve tarifsiz acılara son verilmesi gerektiğini kaydetti.

AB tarafları müzakere masasına oturtabilir mi?

Uluslararası toplum öncelikle bölgede tırmanan tansiyonun düşürülmesine, Hamas'ın elindeki rehinelerin sağ kurtarılmasına ve ihtilafın bölgeye yayılmasını önlemeye odaklanıyor.

Saygın düşünce kuruluşlarından Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nın kıdemli uzmanı Pierre Vimont ise Avrupa Birliği'nin (AB) Filistin-İsrail barışının tesisinde bir rol üstlenebileceği görüşünde.

Vimont, son gelişmeleri mercek altına aldığı analizde, "İsrail hükümetinin Filistin meselesini bir kenara koyup, Arap komşularıyla ilişkilerini güçlendirmeye yöneldiği jeopolitik stratejisinin tamamı geri tepti” görüşüne yer verirken, artık unutulmaya terk edilmiş Filistin sorununun da yeniden uluslararası sahnenin merkezine yerleştiğine dikkat çekti.

Bununla birlikte Vimont, "Hamas teröristleri, ellerinde çok sayıda rehine ile Gazze'ye çekilirken, İsrail'i içinden çıkılması ve çözümü zor bir savaşa zorlamaya hazır görünüyorlar. Gazze sokaklarındaki kaçınılmaz sivil kayıplar ve rehinelerin olası ölümleri, bu uzun savaşın hem Arap hem de İsrail halkları arasında daha fazla öfke yaratmasından başka bir işe yaramayacaktır” kaygısını aktardı, şiddetin Batı Şeria'ya da sıçrama ihtimaline de işaret etti.

Vimont, bölgede bu gelişmeler yaşanırken bölge ülkelerinin arabuluculuk rolünü üstlenebileceğini belirtirken, uzun vadede ise AB'nin devreye girmesi gerektiğini kaydetti.

Pierre Vimont, Filistin sorununun bir aşamada İsrail ile Filistin arasında bir barış anlaşmasıyla çözüme kavuşturulması gerekeceğinin altını çizerken, AB'nin ekonomik ve mali ağırlığını kullanarak her iki tarafı müzakere masasına dönmeye, dinmek bilmeyen şiddete son vermeye ikna edebileceğini savundu.

Vimont, "Avrupa bu siyasi pozisyonu açıklamakta hiç vakit kaybetmemeli ve güven kazanmak için de bunu Arap ortaklarıyla yakın işbirliği içinde yapmalıdır. Bu siyasi mesaj belki şu anda duyulmayabilir, ancak savaş alanındaki gürültü ve öfke sona erdiğinde yararlı bir referans olabilir” görüşünü aktardı.

"ABD müdahalede isteksiz”

Uluslararası Kriz Grupu (ICG) da yayımladığı bir analizde, mevcut çatışmaların son bulması için kimin devreye girebileceği sorusuna yanıt aradı.

İsrail'in en önemli güvenlik partnerinin ABD olduğuna, ancak Biden yönetiminin müdahale etmekte isteksiz göründüğüne dikkat çekilen yazıda, Hamas'ın 7 Ekim saldırısına kadar Washington'un bölgede başka önceliklere, İsrail-Suudi Arabistan arasındaki normalleşmeye odaklandığına vurgu yapıldı.

Analizde, ABD'nin bu tutumunun aynı zamanda, "Batı Şeria'daki Filistinlilere yönelik tekrarlanan yerleşimci saldırıları, ordu tarafından çocuklar da dahil olmak üzere giderek artan sayıda Filistinlinin öldürülmesi ve İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim girişiminin fiili ilhaka doğru genişlemesi karşısında büyük ölçüde pasif kalmasına yol açtığına” da dikkat çekildi.

"Yıkıcı sonuçları olacak savaş" endişesi

ICG, günler süren çatışmalardan sonra bir noktada Mısır, Katar ve muhtemelen Türkiye'nin Hamas'a baskı uygulamasıyla ateşkes sağlanması için uluslararası çabaların yoğunlaşacağı öngörüsünü paylaşırken, asıl İsrail ile Filistin arasında sağlanacak barışa odaklanılması gerektiğine vurgu yapıldı.

Son yaşananların aynı zamanda İsrail'in Filistinlilerle ihtilafının kendiliğinden yok olmayacağını bir kez daha gözler önüne serdiğine dikkat çekilen analizde, şu beklenti aktarıldı:

"Barış sürecinin sona ermesi ve iki devletli çözüm umudunun tükenmesi, bölgeyi büyük bir savaşa ya da en azından tekrarlanan şiddet patlamalarına doğru sürüklüyor. Bugün tüm işaretler İsrail ve Hamas'ın yıkıcı sonuçları olacak bir savaşa gireceğini gösteriyor. İdeal olan, devam eden çatışmanın yol açtığı umutsuzluğun, hem İsrail hem de Filistin'deki barış kamplarını güçlendirmesi, can çekişen barış çabalarına yeniden hayat vermesidir.”

Bu arada Hamas'ın bu denli geniş çaplı bir saldırı gerçekleştirmiş olması dikkatlerin İsrail güvenlik ve istihbarat kurumlarına çevrilmesine yol açtı.

İsrail halkı, istihbarat zaafiyetine büyük tepki gösterirken, uluslararası gözlemciler de 7 Ekim'in İsrail istihbaratı için "kara” ve "utanç verici” bir gün olduğunu söylüyor.

"İsrail gafil avlandı”

Chattam House analisti Profesör Yossi Mekelberg ise kaleme aldığı analizde, "İsrail, Gazze sınırında yaşayanların uyarılarına rağmen gafil avlandı” ifadelerine yer verdi.

Hamas'ın hem denizden hem karadan başlattığı saldırıyı değerlendiren Mekelberg, bunun İsrail için "tarihinin en karanlık günlerinden birine yol açan büyük bir güvenlik ve istihbarat başarısızlığını” temsil etmekte olduğunu kaydetti.

Gazze sınırına yakın bölgede yaşayanların İsrail hükümetini güvenlik zaafiyeti konusunda uyardıklarını ama bir sonuç alamadıklarını anlatan Mekelberg, "Ama bugün, sadece o bölgede yaşayanlar değil, tüm İsrail halkı kendini güvende hissetmiyor” gözlemini aktardı.

Katliamları ve sivilleri rehin alması nedeniyle Hamas'ın tereddüte yer kalmayacak şekilde kınanması gerektiğini, bu eylemlerinin hiç bir şekilde meşrulaştırılamayacağını savunan Mekelberg, aynı zamanda artık uluslararası toplumun ve bölge ülkelerinin gündeminde neredeyse yer almayan Filistinlilerin yaşadıkları hayal kırıklığının da gözardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekti.

"Pirus zaferi”

Hamas'ın bu saldırıları bir başarı olarak göreceğine işaret eden Mekelberg, bunun büyük olasılıkla "Pirus zaferi" olacağını, Filistinlilerin saldırılardan kazançlı çıkmasının pek de olası olmadığını kaydetti.

İsrail'in abluka politikasının daha da sıkılaşacağı öngörüsünde bulunan Yossi Mekelberg, değerlendirmesini şöyle tamamladı:

"Ve eğer amaç İsrail'in komşularıyla ilişkilerini normalleştirmesini engellemekse, saldırılar ve rehin alma olayları ters tepebilir ve bu gelişmeler bölge liderlerini Filistin tarafında müzakereler için güvenilir bir ortak olmadığı konusunda ikna edebilir. Ama bu saldırılar aynı zamanda İsrail'in komşularıyla ilişkilerini normalleşme çabalarının Filistin meselesinden bağımsız gerçekleşemeyeceğini de ortaya koyuyor. Bu istikrarsızlığa yol açmaya devam edecek bir konu olmaya devam edecek. Bu aynı zamanda İsrail için Filistinlilerle adil bir barış olmadan güvenliğinin garanti altına alınamayacağına dair de acı bir derstir.”

dw