Ortadoğu’da dinamikler değişiyor, cepheler keskinleşiyor
Ortadoğu’da yol açtığı değişim, kimi Arap ülkelerini İsrail’e yakınlaştırdı.
Trump’ın Ortadoğu için ‘barış planının’ akıbetini büyük ölçüde bölge ülkelerinin tutumu belirleyecek. İran düşmanlığının Ortadoğu’da yol açtığı değişim, kimi Arap ülkelerini İsrail’e yakınlaştırdı.
Filistin Özerk Yönetim Konseyi Başkanı Mahmud Abbas (solda) ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu (Foto: Arşiv)
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Ortadoğu’da barışı tesis edeceği iddiasıyla duyurduğu planı, dikkatlerin bölge ülkelerine çevrilmesine yol açtı.
Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman’ın Washington Büyükelçilerinin, Trump’ın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu eşliğinde kürsüye çıkarak, "yüzyılın anlaşması" olarak nitelendirdiği planını açıkladığı toplantıya katılmaları, dikkat çekti.
Bölge ülkelerinin "barış planına" ilişkin sergiledikleri farklı tepkiler, bölgede siyasi dinamiklerdeki çarpıcı dönüşümü, oluşan yeni ittifakları ve İsrail’in Türkiye ve Arap ülkeleriyle ilişkilerindeki değişim rüzgarlarını gözler önüne serdi.
İsrail’in, kimi bölge ülkeleriyle ilişkilerindeki bu değişimi derledik:
Türkiye
28 Mart 1949 tarihinde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye, Trump’ın planını, "Filistin topraklarını gasp etmeyi hedefleyen ilhak planı" olarak nitelendirirken, "Kudüs kırmızı çizgimizdir. İsrail’in işgal ve zulmünü meşrulaştırmaya yönelik adımlarına izin vermeyeceğiz" ifadeleriyle tepki gösterdi. Türkiye, İran ile birlikte ABD planına en sert tepkiyi gösteren bölge ülkelerinin başında yer aldı.
Uzun yıllar boyunca, inişli çıkışlı da olsa, yakın bir diyalog ve işbirliği içerisinde ilerleyen iki ülke ilişkileri, AKP iktidarı dönemindeki Mavi Marmara ve Davos krizleriyle büyük gerilimlere sahne olmuş, bunu izleyen süreçte taraflar bölgede yaşanan kriz, gerilim ve silahlı ihtilaflarda ayrışan tutumlar benimseyerek, değişen ittifaklarda, farklı cephelerde yer almaya başlamıştı. Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri kötüleşirken, pek çok Arap ülkesi ile İsrail arasında yakınlaşma arttı.
Suudi Arabistan
Suudi Arabistan İsrail’i tanımıyor. Diplomatik ilişkileri olmasa da, iki ülke arasında yürütülen gayri resmi görüşmeler yoluyla büyük bir yakınlaşma sağlandı. Bu yakınlaşmanın başlangıcı, 2002 yılına, dönemin Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın, İsrail ile Filistinliler arasındaki sorunun çözümü için önerdiği çözüm planına dayanıyor. 2015 yılında iki ülke yetkilileri arasında başlatılan yoğun görüşme trafiğinin temel nedeni, İran’ın nükleer programından duyulan endişe. Bu endişe, Suudi Arabistan’ın yıllardır Filistin Özerk Bölgesi’ne mali destek sağlamamasının da temel gerekçesini oluşturuyor. İsrail hafta sonunda sembolik önemi büyük, dikkat çekici bir adım attı. İsrail hükümeti, İsrail vatandaşlarının hac ve umre ya da iş seyahatleri için Suudi Arabistan’a seyahat etmelerine izin veren kararın imzalandığını duyurdu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferah, pazartesi günü yaptığı açıklamada, ülkelerinde İsraillileri ağırlamaya hazır olmadıklarını söylese de, yaşanan bu gelişmeler, taraflar arasındaki yakınlaşmanın somut adımları olarak görülüyor.
Bahreyn
İsrail ile ilişkilerinde, büyük ölçüde Suudi Arabistan’ın çizgisini izleyen Bahreyn, Suudi Arabistan gibi İsrail’in var olma hakkını tanıdığını açıklayan ülkeler arasında yer alıyor. Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid Bin Ahmed Al Halife, 2019 yılının Haziran ayında "Times of Israel" gazetesine, henüz diplomatik ilişkilerden söz edilemeyeceğini, ancak İsrail’in bölgede bir ülke olduğunu ve Bahreyn’in "var olma hakkını tanıdığı İsrail ile barış istediğini" söylemişti. Hatta bu açıklamasından bir yıl önce Bahreyn dışişleri bakanı, Arap Birliği’nin İsrail’e yönelik boykot girişimini de kınamıştı.
Sponsor ve arabulucu: Katar Emiri Tamim bin Hamad El Tani 2012'de Gazze Şeridi'ni ziyaret etmişti
Katar
İsrail’in yakınlaştığı bir diğer ülke de Katar. İki ülke, gayri resmi yollardan işbirliği yürütüyor. Bu işbirliği özellikle Gazze Şeridi’ne yapılan yardımlara odaklanıyor. Zira İsrail yönetimi, Gazze Şeridi'nde yaşanan darboğazların birçok Filistinliyi radikalleştirdiğinin bilincinde. Hamas 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’nin yönetimini elinde bulunduruyor ve Katar bu bölgeye, bugüne kadar yapılan 1 milyar 500 milyon euroluk yatırımlarla, en büyük mali desteği yapan ülke konumunda. Hamas’ın sürgündeki liderleri Katar’ın başkenti Doha’da yaşıyor. Ayrıca Batı Şeria’daki Filistin Özerk Yönetimi ile yakın diyaloğu, Katar’ı, Mısır ile birlikte, Ortadoğu sorununda arabulucu konumuna getiriyor, bu ülkelerin İsrail için önemini artırıyor. Katar ise İsrail ile diyaloğu sayesinde, Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği izolasyon baskısını aşmayı hedefliyor.
1978'de imzalanan Camp David Sözleşmesi, İsrail-Mısır ilişkilerinde bir dönüm noktasıydı.
Mısır
İsrail-Arap ilişkilerindeki yakınlaşmaya öncülük eden ülke Mısır. Dönemin devlet başkanı Enver Sedat, 1977 yılında İsrail'i ziyaret eden ilk Arap lider oldu, 20 Kasım’da İsrail Parlamentosu’nda bir konuşma yaptı. Bu ziyaret yeni bir siyasi sürecin kapılarını araladı. Mısır ve İsrail, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter arabuluculuğunda yürütülen gizli pazarlıkların ardından, 17 Eylül 1978’de Camp David Sözleşmesi’ni imzaladı, altı ay sonra, 26 Mart 1979’da bu sözleşme, resmi bir barış antlaşması olarak imzalandı ve Mısır İsrail’i resmen tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. Enver Sedat, dönemin İsrail Başbakanı Menahem Begin ile birlikte 1978 yılında barışa katkılarından ötürü Nobel Barış Ödülü’nü birlikte aldılar. Bu geçmişe dayanan Mısır-İsrail ilişkileri günümüzde de önem taşıyor. Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi, İsrail-Filistin sorununda arabuluculuk çabalarını sürdürüyor. İsrail ile Mısır’ı, İran ve cihatçı grupların yol açtığı endişe yakınlaştırıyor.
Ürdün
Ürdün'ün de 1994 yılından bu yana İsrail ile imzalanmış barış anlaşmalarına dayanan siyasi ilişkileri var. Ancak Ürdün’ün nüfusunun yaklaşık beşte birini Filistinli mülteciler oluşturuyor ve Ürdün halkı İsrail’in Kudüs ve Batı Şeria’daki politikalarına tepkili. Barış antlaşması uyarınca Ürdün Kralı, Kudüs’teki İslami ve Hristiyan kutsal mekanlarının koruyucusu. Ancak bu rolünün sorgulanması ilişkilerde tansiyonu artırıyor. Artan iç siyasi baskılar üzerine 2018 yılında Ürdün Kralı Abdullah, barış antlaşmasının İsrail’e özel toprak kullanım hakları tanıyan düzenlemeyi yenilememe kararı aldı. Günümüzde ise iki tarafın siyasileri ilişkileri ayakta tutmaya çalışıyor.
Tunus'daki Yahudi mirası: Cerba'daki El Griba Sinagogu
Mağrip ülkeleri
Fas, Moritanya ve Tunus’un 1994 yılından bu yana İsrail ile diplomatik ilişkileri var. Fas ve İsrail’i yakınlaştıran en önemli neden İran’ı tehdit olarak algılamaları. Fas, İran’ı içişlerine karışmakla suçlayarak Tahran ile diplomatik ilişkilerini askıya almıştı. Tunus için durum farklı. Tunus’un, ekim ayında seçilen Cumhurbaşkanı Kays Said, İsrail ile her türlü ilişkiyi "ihanet" olarak gördüğünü duyurdu.
Suriye
İsrail, Altı Gün Savaşı sırasında, 1967 yılında, Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ni ele geçirdi. Birleşmiş Milletler, 1981 yılından bu yana bu toprakların Suriye’ye geri verilmesini istiyor. İsrail ise bunun için kapsamlı bir barış antlaşmasını şart koşuyor. Mart 2019’da ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıdı. Trump’ın bu hamlesi Ortadoğu’da sert tepkiye yol açtı.
Öte yandan Suriye’deki iç savaşa İran’ın askeri birlik ve Hizbullah misillerini göndermesi İsrail tarafından tehdit olarak algılanıyor. Bu nedenle İsrail ordusu, belirli aralıklarla operasyonlar düzenliyor, Suriye’deki İran hedeflerini vuruyor. Esad rejimi için İsrail, sınırında, kontrol edilemeyen düşman konumunda.
Kersten Knipp
Deutsche Welle Türkçe