Osmanlı neden özellikle Kariye'yi camiye dönüştürdü?

Isaakios Angelos, uzaktan Bizans Sarayı ile akrabalığı olduğu düşünülen fakir bir gençti.

Osmanlı neden özellikle Kariye'yi camiye dönüştürdü?


Osmanlı neden özellikle Kariye'yi camiye dönüştürdü?

Kariye, tüm ihtişamına rağmen Osmanlı İmparatorluğu için bir tehditti. Siyasi simgeler bir kenara bırakıldığında gayrimüslim mabetlerinin korunması konusunda Osmanlı Devleti büyük bir hassasiyet göstermişti

İçindeki sönmek bilmez Bizans düşmanlığı ile intikamını alacağı günü bekliyordu. 

Bizans'ın payitahtında yaşanan gelişmeler ise hem sarayın hem de halkın yaklaşan büyük felaketten habersiz olduğunun kanıtı gibiydi.

Yeni imparator I. Andronikos Komnenos ahlaki olmayan biçimlerle Bizans tahtını ele geçirmesi sebebiyle önceki hanedanlığın bütün mensuplarını ortadan kaldırmaya kararlıydı.

Isaakios Angelos, uzaktan Bizans Sarayı ile akrabalığı olduğu düşünülen fakir bir gençti.

Komnenos'un önemli komutanlarından birisi kendisini öldürmeye geldiğinde can havliyle kaçmayı başarmış ve kaçarken de komutanın boğazını bıçağıyla kesmişti.
 

Isaakios Angelos.jpg
Isaakios Angelos / Görsel: Wikipedia


Angelos, sabah gün ışıdığında Konstantinopolis sokaklarının kahramanı olmuştu bile.

Tüm amacı yalnızca hayatını kurtarmaya çalışmaktan ibaret olan bu fakir genç kendisini biranda Ayasofya'da Bizans tacını giyerken bulmuştu.

Öfkeli halk Komnenos'u tahttan indirmiş ve Angelos'u tahta çıkartmıştı.

Bizans'ta bir halk darbesi olmuş ve Komnenos taraftarları şehri terk etmeye çalışırken yakalanmıştı.

Öfkeli halk sabık imparatoru At Meydanı'nda idam etmiş ve şehirdeki tüm hatırasını silmişti. 
 

Feleğin çarkı Bizans Sarayı'nda öyle hızlı dönüyordu ki imparatorluk tahtına oturmakla ölüm fermanını imzalamak pek farklı bir durum değildi.

Isaakios Angelos büyük bir tesadüf eseri oturduğu tahttan kardeşi Aleksios tarafından indirilmiş ve gözlerine mil çekilerek Bizans Sarayı'nın küflü zindanlarına atılmıştı. 
 

isakios.jpg
Isaakios Angelos / Görsel: Wikiwand


Oysa Bizans'ın büyük sarayında dönen taht oyunları henüz yeni başlıyordu, Angelos'un başına gelen büyük felaketin intikamını alacak bir oğlu vardı.

Tarihin cilvesi Angelos'un oğlunun adı da Aleksios'tu. Aleksios babasının başına gelen büyük felaketten sonra Avrupa'ya kaçarak Alman İmparatorluğu'na sığınmıştı. 


Papa'dan Haçlı Seferi çağrısı

Bizans Sarayı'nda bu gelişmeler yaşanırken Avrupa'da Papa, tüm Katolik Hıristiyanlara Kudüs üzerine yapılacak bir sefer çağrısında bulundu.

Devasa bir ordu meydana getiren Haçlıların en büyük sorunu bu büyük orduyu Kudüs'e nasıl götüreceğiydi. 

Sayıları 100 bine yaklaşan uçsuz bucaksız orduyu menziline taşıyabilecek donanma yalnızca Venediklilerde bulunuyordu.

Venedik donanması içerisinde tüm filoları harekete geçirebilecek tek isim Bizans sarayında gözlerine mil çektirilen Enrico Dandolo'dan başkası değildi. 

Enrico Dandolo bu büyük Haçlı Ordusu'nu istedikleri yere götüreceğini; ancak bunun karşılığında ücretini ödemeleri gerektiğini söyledi.

Dandolo çoğu fakir çiftçi ve maceracıdan müteşekkil Haçlı Ordusu'nun bu ücretin yarısını bile karşılayamayacağını biliyordu; fakat bu orduyu kullanarak Bizans'ı yangın yerine çevirebileceğinden de emindi.

Haçlı Ordusu bu parayı ödeyemeyeceğini söylediğinde Dandolo, Alman İmparatorun desteğini de arkasına alarak Haçlılara bir teklifte bulundu.

Buna göre Bizans İmparatorluğu'na yetim Aleksios'u oturturlarsa kendilerini istedikleri yere seve seve götürecekti.

Aleksios da tahta oturması halinde Haçlı Ordusu'nun tüm lojistik ihtiyacını karşılayacağı gibi Bizans'ın mezhep değiştirerek Vatikan'a biat edeceğinin sözünü verdi. 

Haçlılar bu cazip teklifi kabul ederek süratle Konstantinopolis'e doğru demir attı. Halk bir sabah uyandığında yüzlerce Venedik gemisinin içinde Katolik Şövalyelerle bugünkü Kadıköy kıyılarına demir attığını gördü. 

Venedikli Haçlılar, donanmasını Galata civarına çevirerek bölgeyi muhasara altına aldı. Haliç zincirleri kırılarak bölge Venediklerin eline geçti ve onları oradan yüzyıllar sonra ancak Türkler atabilecekti.  

Fransızların çoğunluğunu oluşturduğu kara ordusu da Bizans surlarına şiddetli taarruzlara girişti. 

Şehrin düşeceğini anlayan Amca Aleksios'un tahtını terk ederek şehirden kaçması halkın direnişi kıran en büyük gelişme oldu.

Bu gelişme üzerine Haçlılar Yeğen Aleksios'u tahta oturttu. Latin ordusu şehre girdikten sonra ilk iş olarak Konstantinopolis'te yaşayan Müslümanları kılıçtan geçirmiş ve şehirde birçok taşkınlık göstermişti.

Durumdan son derece rahatsız olan halk, isyan teşebbüsünde bulunmuştu; fakat bu girişimler sonucu Latinler şehir tamamen işgal etmişti.

Bu işgal sırasında Bizanslı genç kızlar Latinlerin türlü kötülüklerine maruz kalmış, mabetler yakılmış ve erkekler de köleleştirilmişti.

Büyük üstat Semavi Eyice, bu korkunç işgali şu sözlerle anlatmaktadır:

Lâhitler açılıp mezarlar soyuluyor, kiliseler, manastırlar yağma ediliyor ve Ayasofya, Hıristiyanlığı müdafaa için Müslümanlar ile dövüşmeye giden (!) bu asil şövalyeler tarafından tahrip ediliyordu.
Mukaddes kupalarda şarap içen bu kahramanlar, hayvanlarını kilisenin içine kadar getirtip ganimetleri yüklüyorlardı.

Hatta rezalet o derece ileri gitti ki, bu feci işgali yaşamış olan tarihçi Niketas'a göre bir fahişe, Ayasofya'da patriğe mahsus kürsüye çıkarak burada müstehcen bir şarkı okumaktan çekinmedi ve mabedin ortasında dansetti.

Aynı Bizanslı tarihçi, Türk ve Müslümanların bu gibi bir şenâati hiçbir zaman yapmadıklarını, Salâhaddin-i Eyyûbî Kudüs'ü aldığı zaman, kadın ve kızların iffetine dokunmadığı gibi, Hıristiyanları kılıç, ateş, açlık ve sefaletle bile ezmediğini açıkça ifade etmektedir.

(Bizans İmparatorluğu'nun çöküşünün başlangıcı - Semavi Eyice) 
 

İznik İmparatoru VIII. Mihail Paleologos, Latin imparatorluğundan payitaht İstanbul'u kurtardıktan sonra Bizans Devleti bu utanç dolu günleri bir daha unutmamak için Kariye Kilisesi'ni yeniden inşa ettirdi.

Kariye, ayakta olduğu ve çanlar çaldığı sürece hiçbir Bizanslı genç bu esareti asla unutmayacak ve ümidini kaybetmeyecekti. 

Ünlü Seyyahımız Evliya Çelebi'nin "Ve Edirnekapusu kurbünde câmi‘-i Kahriyye: mâ-tekaddem deyr-i musanna‘ imiş" sözleriyle oldukça estetik bir sanatla yapılan bir kilise olarak tanımladığı bu mabet, kilise olarak hizmet verdiği mühletçe Bizans İmparatorluğu'nun İstanbul sokaklarında dolaşan hayaleti olacaktı. 

Osmanlı'nın İstanbul'da geçici değil, kalıcı olacağının alamet-i farikalarından biri de Kariye Kilisesi'nin bir Müslüman mabedine çevirmesi ile mümkündü.

Nitekim Sultan İkinci Beyazid zamanında mozaikler ve fresklerin üzerine sıva çekilerek bu yapı bir camiye dönüştürüldü. 


Osmanlı'nın kilise politikası ve Kariye Camisi

Yeditepeli İstanbul'un en stratejik tepesi olarak kabul edilen Haliç'in hemen arka sırtlarında Edirnekapı içlerinde bulunan Kariye Camisi; Grekçe 'chora' yani 'taşra', Arapça'da ise 'kariye' yani 'köy' anlamına gelmektedir. 

Hazreti İsa'dan sonra 536 senesinde inşa edildiği düşünülen bu yapı depremler ve savaşlar sebebiyle defalarca yıkılıp inşa edilmişti.

1945 senesinde Bakanlar Kurulu kararıyla cami işlevinden çıkartılarak müzeye dönüştürüldü.

Kariye Camisi, Bizans İmparatorluğu'nun siyasi bir simgesiydi. Dışarıdan bakıldığında pek ihtişamlı durmaz, tuğlaların dışarıdan görülebildiği bu yapı daha içeriye ilk adım attığınız anda sizi zengin bir mozaik ve dekoratif öğelerle adeta büyüler. 

Bizanslıların gözünde de yıkılmaya yüz tutan imparatorlukları ilk bakışta dışarıdan pek ihtişamlı durmazdı; ama yakından baktığınızda tarih ve medeniyet birikimiyle herkesi etkileyecek bir kudrete sahipti.

Nitekim Fatih Sultan Mehmet Han da İstanbul'u fethederken bu ihtişamı yakından görmüştü ve Bizans'a karşı büyük bir hayranlık duyuyordu.

Lakin Kariye tüm ihtişamına rağmen Osmanlı İmparatorluğu için bir tehditti. 

Siyasi simgeler bir kenara bırakıldığında gayrimüslim mabetlerinin korunması konusunda Osmanlı Devleti büyük bir hassasiyet göstermişti.

İstanbul başta olmak üzere "anveten fetih" yani kılıç hakkıyla ele geçirilmiş olmasına rağmen "Her kilisenin yanına bir cami" politikası izlenmişti.

Buna göre istisnai durumlar hariç kiliseler, Hıristiyan mabetler olarak korunuyor ve ihtiyaçlar çoğunlukla inşa yöntemiyle hallediliyordu. 

Hatta ünlü Osmanlı Kadısı Ebussuud Efendi, kılıç hakkıyla fethedilen Osmanlı topraklarında cami ihtiyacı neden kiliselere el konularak çözülmüyor, minvalinde sorulan soruya Fatih Sultan Mehmet Han'ın adaletli davranışlarını örnek göstererek doğru olmadığını belirtiyordu:

Merhûm Sultan Muhammed Hân -Aleyh'ir-rahmetü vel'ğufrân- Hazretleri, Mahmiye-i İstanbul'u ve etrafındaki karyeleri anveten feth eylemiş midir? 

El-Cevab: Ma'ruf olan anveten fetihdir. Amma kenais-i kadime sulhen fethe delâlet eder. Sene hamsin ve erba'ın ve tis'a-mi'e (945) tarihinde bu husus teftiş olunmuştur. 130 yaşında bir kimesne bulunup Yehud ve Nasara tâifesi el altından Sultan Muhammed Hân ile ittifak edüp Tefrûk'a nusret etmeyecek olub Sultan Muhammed dahi anları seby etmeyüp halleri üzere mukarrer edecek olub bu vechile feth olundu, deyu şahadet edüp bu şahadet ile kenâis-i kadîme hali üzere kalmıştır. Ketebehu Ebussuud.

(Ebussuud, Ma'ruzat, İst. Üniv. Kütüphanesi,
Türkçe Yazmalar No: 1798, vrk. 130/a-b)


Tarihin gördüğü en ihtişamlı medeniyetlerden birisi olan Endülüs'teki tüm Müslüman mabetleri kiliseye çevrilip Müslümanlar anavatanlarından sürülmüşken Osmanlı İmparatorluğunun başkentinde günümüzün modern devletlerinde bile eşine az rastlanır bir din ve vicdan hürriyeti örneği gösteriliyordu.   

Ayrıca Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyan ve Yahudilerin mabetlerini inşa etmesine de müsaade edilmişti.

Onlardan istenen tek husus yapılacak mabetlerin büyüklüğü İslam camilerinden daha ihtişamlı olmayacaktı. Bu durumu günümüze ulaşan birçok vesikadan tespit edebilmekteyiz:

Kilise inşa olunacak arsa yirmi sekiz seneden beri Gürcü, Ermeni Katolik rahip ve rahibelerin ikametlerine ve icrayi ayinleri mahsus elaniye ve karakaların ittisalinde olması ve söz konusu yerleşim yerinin ahalisinin ise mileli gayrimüslimeden bulunması cihetlerle kilise-i mezkûrun inşasında mahzur olmadığı bi'l-muhabere tarafından vuku bulunmuş ve uygun görülmüştür. Fakat kilisenin yüksekliği ve genişliği haddini aşmasının önüne geçilmesine dikkat edilsin.

(Osman Nuri Ergin - Mecelle-i Umur-ı Belediye)


Kariye Camisi'nin siyasi imgesinin yanında taşıdığı estetik değer de görenleri şaşkına çevirecek bir mahiyete sahip.

Camiye girdiğinizde Naos bölümünde sizi sol eli açık karşılayan Hazreti İsa mozaiği "Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar, bana gelin ve size ben rahat veririm" yazısıyla karşılamakta.

Hodegetria Meryemi Mozaiği kucağında Hazreti İsa mozaiği ile bir yol göstericiliği imgesini temsil etmektedir. Meryem'in Ölümü (Koimesis) Mozaiği ise Naos bölümünün önemli temsillerindendir. 
 

hazreti meryem.jpg
Fotoğraf: canercangul.com


İç nartekste bulunan başında haç haleli Hazreti İsa mozaiği yine yapının şaheserleri arasındadır. Yanında iki melekle Hazreti Meryem Mozaiği bir başka önemli eserdir.
 

Hazreti İsa ve Meryem Ana mozaiklerinin yanında Havari Tarsuslu Petros'un mozaikleri göze çarpıyor. Yılda yaklaşık 300 bin turisti ağırlayan bu yapı daha çok yabancı turistlerin dikkatini cezbetmektedir. 

2019 yılında müze olması yönündeki Bakanlar Kurulu Kararı iptal edildi. İlk kez Cihat Arpacık'ın gündeme getirdiği haberde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın ziyareti sonrası cami Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanarak tamamen ibadete açıldı. 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve SEHITLEROLMEZ.COM VE Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe