Osmanlı'da kölelik

Cariyelerin saraya girmesi, Orhan Bey zamanında başlayarak gittikçe arttı.

Osmanlı'da kölelik


Köle kısaca; güçlünün zayıfa hükmetmesi ve onu her alanda kullanması olarak tanımlanabilir. İnsanlığın tarihi ile birlikte ortaya çıkan kölelik Eskiçağ boyunca Yakın ve Ortadoğu Avrupa ekonomisinin sosyal hayatının değişmez bir unsuru oldu.

Eskiçağ boyunca emeğin veriminin düşük ve tekniğin ilkel olması köleyi en büyük üretim aracı yapmıştır. Mısır, Roma, Yunan ve İslamiyet öncesi Arap dünyasında kölenin yaşadığı şartlar son derece ağırdı. Tek   Tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla kölelerin yaşadığı şartlar biraz olsun yumuşamıştır. Özellikle İslamiyet’in doğuşuyla birlikte köleler daha insancıl kavramda görülmeye başlanmıştır.

Osmanlı Devletinde, Osman Bey döneminde saray hizmetinde ve orduda kölelerin kullanılması çok yaygın değildir. Osmanlı Devletinde kölelerin saray hizmetinde kullanılması ve özellikle cariyelerin saraya girmesi, Orhan Bey zamanında başlayarak gittikçe arttı.

image0023.jpg 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Sarayda cariyeler)

Sarayda ve devlet hizmetinde kölelerden görevli yetiştirilmesi Osmanlı’ya Orta Doğu İslam Devletlerinden geçmiştir. Osmanlı Devleti köleleri başta saray olmak üzere devlet ve orduda kullanmıştır.

Fatih döneminde kurulan harem, cariyelik kurumunun oluşmasında ve gelişmesinde ve revaç bulmasında büyük etken olmuştur. Cariyelik kurumunun oluşması ve gelişmesiyle padişahlar Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ettiler. Kanuni’nin Hürrem Sultan İle evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği ikinci Osman tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da daha sonraki padişahlar cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir.

 

image0032.jpg 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Has bahçede cariyeler)

Sarayda gelişen kölelik orduda da işletiliyordu. Selçuklularda görülen gulam sistemi Osmanlılarda 1362de benimsenen pençik kanunu gereğince acemi oğlanlar olarak karşımıza çıkıyor. Fetihlerle elde edilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınır ordu için yetiştirilirdi. Bir bölüm esirde saraya devlet hizmetinde eğitilmek üzere ayrılıyordu. Saraya ayrılanlar Edirne sarayı, Galata sarayı ve At meydanındaki İbrahim paşa saraylarında eğitiliyorlardı. Bosnalı Müslümanlar doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı.

Osmanlı devletinde köle devlet hesabına kullanılan kölelerden ibaret gelmiyordu. Konak köşk ve çevrelerinde kölelik görülmekte alt kesime inildikçe ise pek rağbet görülmemekteydi. Buralarda görülen kölelere efendileri iyi davranmak zorundaydı. Efendiler kölelere çoğunlukla ana baba gibi davranırlar onların yetişmeleri için ellerinden geleni esirgemezlerdi. Buralarda kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınır, erkek köleler ise ayak işlerinde kullanılırdı.

Osmanlı Devletinde köleler özgürlüklerini kazanarak halk arasına katılabiliyorlardı. Kölelerin özgürlüklerini kazanabilmeleri üç yolla oluyordu ve Osmanlı’ya İslamiyet’ten geçen Azadlık Kurumuyla gerçekleşiyordu. Osmanlıda kölelerin özgürlüklerine kavuşabilmeleri üç yolla oluyordu. Birincisi; efendisi köleye ben öldükten sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu. İkinci olarak; efendisi köleye sağlığında bundan sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu. Üçüncüsü de; kişinin bedelini ödemesiyle  gerçekleşiyordu. Kişi bedelini ödedikten sonra hürriyetine kavuşabiliyordu.

image0041.jpg 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Kadın köle pazarı)

Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek ya da onu başkasıyla evlendirerek kölesini hürriyetine kavuşturabiliyordu.

Osmanlı Devletinde köleliğin belli bir süresi vardı. Bu süre sonunda köleler hürriyetlerine kavuşabiliyordu. Sarayda ve sosyal hayatta bu süre ,beyaz köleler için dokuz, siyah köleler için yedi yıldır. Bu sürenin sonunda kendilerine azatlık kağıdı verilirdi.

Osmanlı Devletinde kölenin diğer kaynağı ticaret yoluyla elde edilen kölelerdi. Ticaret yoluyla kölelik üç şekilde karşımıza çıkar: Kaçırma yoluyla, hediye yoluyla ve ailelerin satışıyla köleleştirme.

Kaçırma yoluyla kölelik hukuken yasak olmasına rağmen, insanlar kaçırılarak esir pazarlarında satılırlardı. Kaçırma yoluyla köleleştirmenin cezası ölüm olmasına rağmen bu olayın önüne geçilememiştir. Kaçırılma yoluyla kölenin kaynağını başlıca üç bölge oluşturuyordu.

1)    Macaristan, Eflak, Boğdan, Rusya, Polonya ve Ukrayna.

2)    Kafkasya.

3)    Afrika.

Kaçırılma yoluyla kölelik çeşidinde korsan ve deniz haydutlarının rolü de büyük olmuştur.

Doğu Anadolu’da Kürtler  Ermeni köylerine baskın yaparlar bunlar “Yezididir” diyerek Ermenileri satarlardı.

Ailelerin satışı ile köleleştirmede aileler kendi rızalarıyla çocuklarını satarlardı. Bu şekilde kölelik Kanuni devrinden başlayarak 20.yy’ın başlarına kadar görülmüştür.

KÖLENİN GÖRÜLDÜĞÜ ALANLAR

 Osmanlı Devletinde, devlete ve özel şahıslara ait olmak üzere iki türlü köle görülmekteydi.

A) DEVLETE AİT KÖLELER :

Osmanlı Devletinde halka raiyye veya bunun çoğulu olan reaya denmektedir.

1) ORTAKÇI KULLAR :

 Ortakçı kullar devlete ait hassa çiftliklerinde çalışırlar. Bunlar genellikle sultanların ve yönetici sınıf üyelerinin mülk ve vakıflarında çalıştırdıkları savaş tutsakları yada satın aldıkları kölelerdir.

2) KAPI KULLARI :

Osmanlı Devleti kurulduğu ilk yıllarda artan fetihler sırasında düzenli ve daha fazla askere ihtiyaç duymuştur. Osman ve Orhan Bey dönemlerinde mevcut ordunun gittikçe büyüyen ihtiyaçları karşılayamadığı   I.Murat döneminde daha da belirginleşmişti. Bu ihtiyaçtan dolayı savaş esirlerinden askerlik yapmaya elverişli Hıristiyan çocuklarının beşte birini kısa bir süre Türk terbiyesi verilerek yeni bir askeri sınıf meydana getirildi. Bu teşkilatlanma kapıkulu ocaklarının temelini oluşturmuştur. Kapıkulu Ocakları ve bunların başında yer alan yeniçeri teşkilatı, Osmanlı ordusunun en önemli vurucu güçlerindendir. Yeniçeri ocaklarına asker temin eden iki önemli kaynak vardı:

a) Pençik Sistemi ve Acemi Ocakları

I.Murat döneminde Karamanlı Rüstem’in teklifiyle çıkarılmış olan pençik kanununa göre; savaş esirlerinin beşte biri devlet hesabına ve asker ihtiyacını karşılamak üzere alınıyordu. Ankara Savaşı’na kadar pençik oğlanları yeniçeri ocağının asker ihtiyacını karşılamıştır.  

b) Devşirme Usulü ve Acemi Oğlanları

Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere Osmanlı tebaası bazı Hıristiyan çocuklarının toplanmasıdır. II.Murat zamanında kanunlaştırılmıştır. Devşirme kanununa göre devşirilen çocuklar önce Müslüman olur, adları Türkçe olarak değiştirilirdi. Becerikli ve seviyeli olanlar saray için seçilirdi, diğerleri Türk köylerine dağıtılırdı. Türk köylerine dağıtılan çocuklar Türk ailelerin yanında hizmet ederler, İslamiyet’i ve Türkçeyi öğrenirler daha sonra acemi oğlanı yazılırlardı. Devşirme kanuna uygun yapıldığı sürece iyi sonuçlar vermiştir. Daha sonra rüşvet karışmış ve devşirme sistemi bozulmuştur. Devşirme sisteminin bozulması yeniçeri ocağının da bozulmasına sebep olmuştur.

 KAPIKULU ASKERLERİ VE YENİÇERİLER :

Kapıkulu padişaha bağlı olan, daimi ve maaşlı; yaya ve atlı ordudur. Kapıkulu askerlerinin temelini yeniçeriler oluşturur. Avrupa’nın ilk daimi ordusu yeniçeriler, Osmanlılara savaş alanında büyük bir üstünlük sağlıyordu. Yeniçerilerin Osmanlı Devleti’nin genişlemesinde büyük katkıları olmuştur. Osmanlı Devletine 464 yıl gibi uzun bir süre hizmet eden yeniçeri ocağı belli bir süre sonra bozulmuş ve 1826 yılında kapatılmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kapatılışına Vaka-i Hayriye adı verilmiştir. 

 3) OSMANLI’DA  HAREM 

image0051.jpg 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Harem)

Topkapı Sarayı’nda padişahın evleri ve aileleri bulunduğu yere başkasının girmesi yasak anlamında harem denir. Haremde padişahın annesi valide sultan, padişahın hanımı, hasekiler şehzadeler, padişah kızları, ustalar, kalfalar ve cariyeler bulunurlar. Padişah haremin efendisi, padişahın annesi valide sultan ise Harem’in reisi konumundadır.

Osmanlı Sarayında cariyeler Orhan Bey döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır. Fatih döneminden itibaren ise sarayda cariyelerin sayısı oldukça artmıştır. Haremde iki tür cariye bulunmaktadır:

Birincisi; hizmetçi konumundaki cariyeler,

İkincisi de; eş  konumundaki cariyelerdir.          

Hizmetçi konumundaki cariyeler sarayda para karşılığı çalışırlardı. Bunlar başkasıyla evli olabilirlerdi. Evli olmayan cariyelerin ise başkasıyla evlenmesi mümkün olmadığından bunlar padişahın veya şehzadelerin haremine girebilirlerdi. Başkasıyla evli olan cariyelerin ise saraydan herhangi bir kişiyle cinsi münasebeti olamazdı. Acemiler, cariyeler, kalfalar ve ustalar. Bunlar aldıkları belli ücretler karşılığında haremde hizmet etmektedirler.

image006.jpg 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Haremde eğlence)

Eş konumundaki cariyeler ise; padişahın nikah yaparak ya da nikah yapmadan yaşadığı cariyelerdir. Bu tür cariyelerin sayısı fazla değildir. Eş konumundaki cariyeler iki bölümde incelenebilir:

Birincisi; azad edilerek nikahlanmış cariyelerdir. Bunlara haseki sultan veya kadın efendi denirdi. Bunların içinde padişahtan çocuk doğuranlara haseki ünvanı verilirdi. Sayıları yediye kadar çıkardı. Konumlarına göre baş kadın, ikinci kadın diye sıralanırlardı.

İkincisi ise; padişahın nikahsız olarak yaşadığı cariyelerdir. Bunlara ilkbal, gözde ve peykler denir. Kadın efendi olabilecek ilk dört cariyeye gözde, ikbal adayı olabilecek cariyelere de peyk denirdi. Padişahların en fazla dört ikballeri, dört gözdeleri ve dört tane peykleri olabilirdi. Yani ikbal, gözde ve peyklerin toplam sayısı 12yi geçmezdi.

B) ŞAHISLARA AİT KÖLELER             

Şahıslara ait köleler iki kısımdır. Birincisi gerçek şahıslara ait kölelerdir. Bunlar genellikle özel şahısların çobanlığını yapar, ev, tarla ve bahçe işleriyle uğraşırlardı. Kadın köle olan cariyeler ise; köşklerde, varlıklı ailelerin evlerinde ve konaklarda hizmet ediyorlardı. Alt kesime inildikçe kölelik pek rağbet görmezdi. Konaklarda köle kullanılması gösterişten ileri gelmektedir. Nitekim bir paşanın ağırlığı, birazda kullandığı köle ve cariye sayısına göre de değerlendirilebiliyordu.

İkinci olarak da vakıflarda ve yarı resmi müesseselere ait kölelerdir. Bunlar vakıfların ve yarı resmi müesseselerin işleriyle meşgul oluyorlardı.

KÖLE TİCARETİ

Osmanlı Devletinde köle ve cariye alıp satan kişiye esirci denirdi., Esirciler I.Murat döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır. Savaşlarda devletin beşte birlik payı dağıtıldıktan sonra geri kalan esirler savaş meydanlarında tüccarlara satılıyorlardı. Savaş meydanlarında satılamayan esirler ise merkez şehirlerde esircilere yada satın alma gücüne sahip kimselere satılıyordu. Kaçırma yoluyla köle yapılanlarda yine merkez şehirlerde esir tüccarlarında toplanırdı. Osmanlı ülkesinde esir alım satımı serbest olduğundan, esircilik meslek haline gelmiş ve bu mesleğin başına Esirciler Kethüdası getirilmişti. Esircilik karlı bir işti ve esirciler zengin ticaret adamları arasında sayılıyordu. İsteyen herkes esirci olamıyordu. Esirci esnafının iyi tanınması gerekiyordu. Esirci esnafı içinde çeşitli kötülüklerde bulunan ve kanuna aykırı hareket edenler bu işten atılıyordu. Bazı durumlarda işten atılma cezasının hafif geldiği kanuna aykırı davranan kişilerin esir pazarı kapısında asıldıkları görülmekteydi. Esirciler sıkı kontrol altında tutuluyorlardı. Kadın esircilerin hareketleri daha sıkı kontrol ediliyordu. Diğer esnaf teşkilatı gibi esircilerde bir loncada toplanmışlardı, kethüdaları, yiğit başları vardı. Büyük bestekar, musiki bilgini Mustafa İtri Efendi de Esircilik Kethüdalığı yapmıştır.

Osmanlı Devletinde; kölelerin alınıp satıldığı yerlere esir pazarları deniyordu. İlk dönemde yerleşik olmayan esir pazarları vardı. Panayırların bir bölümünde esir alış verişi yapılmaktaydı. İlk esir pazarı Bursa’da kurulmuştu. Fatih dönemine kadar dağınık ve düzensiz bir şekilde sürdürülen esir ticareti İstanbul’un fethinden sonra düzene girmiştir. Sınırlar genişledikçe Edirne, Macar Türk sınırına yakın şehirler, Midilli, Batı Afrika’da Dorfur şehri ve Mısır’da esir pazarları kuruldu.

Prensip olarak Osmanlı da gayrimüslimlere Müslüman köle satmak yasaktı. Osmanlı Devletindeki köle anlayışıyla Batıdaki köle anlayışı son derece farklıdır. Batıdaki köle, üretim aracı olarak görülmekte iken; Osmanlıda üretim aracı olarak görülmeyip daha insancıl yaşam koşullarına sahiptirler ve Osmanlıda kölelerin hakları kısıtlanmamıştır. Osmanlı Devletinde köleler siyasi ve askeri alanlarda yüksek makamlara erişebilmişler ve Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.

Osmanlı Devletinde ordunun çekirdeğini oluşturan yeniçeriler kölelerden meydana geliyordu. Yani Osmanlı Devleti kölelerine ülke savunmasını emanet etmiştir.

Fatih döneminden itibaren Osmanlı bürokrasisi devşirmelere teslim edilmiştir. Bir devşirme olan Sokulu Mehmed Paşa Sadrazamlığa kadar yükselmiş ve Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuştur. Yine Fatih’ten itibaren Osmanlı padişahları cariyelerle yaşamaya başlamışlar, Kanuninin, Hürrem Sultana nikah kıymasından itibaren, Genç Osman hariç, padişahlar arasında cariyelerle evlenmek gelenek haline gelmiştir ve Türk kızlarıyla evlenme geleneği terk edilmiştir. Cariyelikten gelen Hürrem Sultan ve Kösem Sultan gibi padişah hanımları dönemlerinde Osmanlı yönetiminde etkili olmuşlardır.

            KAYNAKÇA

1) AKGÜNDÜZ Ahmed, Kölelik Cariyelik Müessesesi ve Osmanlı’da Harem, İstanbul 1995.

2) AKGÜNDÜZ Ahmed, Öztürk Said, Bilinmeyen Osmanlı, İstanbul 1999.