Parça parça gelen tedbirler ekonomiyi ayağa kaldırır mı?
Gazeteci Erdal Sağlam’ın analizi.
Salgının etkisiyle birlikte büyüyen her tepkiden sonra hükümet yeni önlemler açıklıyor. Hangi yaklaşım Türkiye ekonomisini ayağa kaldırabilir? Gazeteci Erdal Sağlam’ın analizi.
Koronavirüs salgınıyla hem sağlık tedbirleri hem de ekonomik açıdan mücadelede, ülke yönetimleri ciddi bir sınavdan geçiyor. Ülkelerin kurumsal kapasiteleri ve yönetimde bulunan kişilerin anlayışları, mücadelede farklı yöntemlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Türkiye’deki ekonomik tedbirlerin parça parça açıklanması en göze çarpan özelliklerden birisi. Son olarak hükümet, 3 aylığına işten çıkarmaları yasaklayıp ücretsiz izne çıkarılacak işçilere ayda 1200 TL ödeneceğini açıkladı. Halbuki bu önlem, ilk tedbir açıklamalarıyla birlikte açıklanması istenen tedbirlerden biriydi. İktisatçılar bununla birlikte daha önce işsiz kalanlara, kayıt dışı çalışanlara da bir paket halinde yardım yapılmasını istemişti.
Bununla birlikte esnafa ve KOBİ’lere yardımların ağırlık verilmesiyle, yaşanan şok talebi aşırı düşürmeden, işletmelerin yaşamalarına izin verecek bir dengenin kurulması gerektiği söylenmişti. Buna karşılık hükümet, ekonomik imkanların sınırlı olmasının de etkisiyle bu talepleri o dönem gözardı etmiş; yardım paketini sınırlı tutup parasal tedbirlerle ve kredi ötelemeleriyle yetinmeye çalışmıştı.
Tepki arttıkça yeni önlemler geliyor
Ancak salgının faturası ve toplumsal tepkiler artınca parça parça bu tedbirleri uygulamaya sokmak zorunda kaldı. Bunun ardından uzun zamandır talep edilen toptan sokağa çıkma yasağı, elektrik ve doğalgaz ödemelerinin ötelenmesi gibi tedbirler de açıklanabilir.
İktisatçılar parça parça alınan tedbirlerin hem toplam faturayı büyüttüğünü, hem de ileriye dönük olarak güven verilemediği için kurlardaki yüksek seyir gibi yan etkilerinin görüldüğünü söylüyorlar. Kurlardaki hareketle birlikte Türkiye’nin uluslararası riskini gösteren CDS primlerinin aşırı yükselmesinin, içeride ve dışarıda yaşanan büyük güvensizliğin göstergesi olduğu, bu durumun da salgın sonrası ekonomik toparlanma konusunda tedirginliği artırdığı görüşündeler.
Erdal Sağlam
IMF de olsa dış kaynak şart
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Özatay, açıklanacak ekonomik tedbirlerin bir bütün halinde olması gerektiğini, her şeyden önce belirli bir süre saptanıp, sonradan esnetilse bile, bu süre içinde uygulanacakların paket halinde açıklanması gerektiğini, ancak böyle etkili olabileceğini söylüyor. Hazine’nin yapacağı yardımlar ile Merkez Bankası’nın parasal tedbirlerinin birlikte düşünülüp belirlenmesi gerektiğini kaydeden Özatay, desteğin finansmanının da paket kapsamında yer alması gerektiği görüşünde. Özatay, aynı paket kapsamında dış kaynak kaleminin de bulunması gerektiğini, bu kapsamda ihtiyaç duyulan dış kaynağın bulunup bulunamayacağının kritik öneme sahip olduğunu söylüyor.
Türkiye'nin 2020 yılında 32 milyar doları kamu borcu olmak üzere, toplam 172 milyar dolar borç ödeyeceğini, normal zamanda sıkıntı olmayacak bu geri ödemenin böyle bir ortamda riski büyüttüğünü, bu nedenle uluslararası kurumlardan dış kaynak temini çabalarının artması gerektiği görüşünde. Bu durumun ileriye dönük risk algısını büyüttüğünü belirten Prof. Özatay, FED’in swap planı içinde yer almadığı için Türkiye’deki piyasaların olumsuz etkilendiğinin altını çiziyor. G-20 çerçevesinde, IMF tarafından hazırlıkları yapılan yeni döviz imkanı çalışmalarından Türkiye’nin yararlanması için girişimlerin artırılmasının, bu nedenle büyük önem taşıdığını söylüyor.
Herkesi kapsayacak bir paket mümkün mü?
Prof. Dr. Daron Acemoğlu da 2 gün önce Bloomberg’de yer alan söyleşisinde Türkiye'nin uluslararası kuruluşlarla çalışması gerektiğinin altını çizerek, "Türkiye'nin yeterince önlem aldığını düşünmüyorum, önce virüsün etkisini durdurmak lazım, eğriyi düzleştirmek lazım, aynı zamanda ekonomiyi de kuvvetlendirmek lazım, bunun için Türkiye'nin bence uluslararası koordinasyona ihtiyacı var. IMF ya da dışarıdan gelen bir sistemin getirdiği güvene ihtiyacı var. Kaynaklar kısıtlı olduğu için bu tek başına yapılacak bir şey değil" şeklinde konuşmuştu.
Özetle; Türkiye’nin aldığı tedbirler iktisatçılar tarafından, geç kalınması ve bütünlüklü bir plan olmayıp bazen birbirleriyle ilgisiz parçalar halinde açıklanması nedeniyle eleştiriliyor. Türkiye’nin de milli gelirinin yüzde 10’u kadar, yani yüklü mali yardımlar açıklayabileceği, ancak bununla birlikte finansmanı ve olası etkilerinin hesaplanabilir olması gerektiği belirtiliyor. İyi planlanmış, ihtiyaç duyan toplumsal kesimlere kaynak aktarabilen bir paket -ne kadar büyük olursa olsun- Türkiye için de mümkün gözüküyor. Finansmanı ve kaynağıyla birlikte açıklanacak, hamasi değil rasyonel söyleme dayalı bir paket, ileriye dönük riskleri de önemli ölçüde azaltacak.
Erdal Sağlam
Deutsche Welle Türkçe