Prof. Erdoğan: Suriyelilerin gidebilecekleri başka bir yer yok
BM kamplarını basıp insanları öldürdüler, soykırım yaptılar" dedi.
Göçmenlerle ilgili çalışmalarıyla tanınan Prof. Erdoğan, Türkiye’deki Suriyelilerin hayat kalitesi ve memnuniyetinin giderek arttığını belirterek ülkelerine kendi istekleriyle gitmeyecekleri görüşünü dile getirdi.
Göç ve mülteciler konusunda yürüttüğü çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Murat Erdoğan, Türkiye’nin Suriye harekatının bölgedeki sivil halka etkilerini, tetiklediği göç dalgasını ve Suriyeli mültecilerin yerleştirilmesi için yürütülen güvenli bölge tartışmalarını DW Türkçe’ye değerlendirdi.
Avrupalıların büyük bölümünün, Türkiye’nin Suriye harekatı ile birlikte bölgede yaşananlardan çok da rahatsız olduğuna inanmadığını söyleyen Erdoğan, "Avrupalılar için bir taşla iki kuş vuruluyor: Bir yandan Erdoğan’ı hedef tahtasına koyarak yaşananlardan onu sorumlu tutabiliyorlar, diğer yandan da 'Erdoğan bölgeyi temizlesin yeter ki, bize insan gelmesin’ hesabı yapıyorlar" diye konuştu.
Almanya Savunma Bakanının, BM liderliğinde bir güvenli bölge önerisini gerçekçi bulmadığını söyleyen Profesör Erdoğan, "Suriyeliler saf değil, aptal hiç değil. BM’nin eti ne budu ne? Srebrenitsa’da görmedik mi? Hollanda’nın NATO askerleri oradayken, BM kamplarını basıp insanları öldürdüler, soykırım yaptılar" dedi.
Türk Alman Üniversitesi (TAU) Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Erdoğan’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda 9 Ekim’de başlattığı askeri harekâtın bölgede insani durum bakımından yol açtığı sonuçlar neler?
Prof. Dr. Murat Erdoğan: Silahlı çatışmalar, sıradan insanlar için çok dramatik sonuçlar doğurur. Çatışmaya taraf olanlar, ellerindeki silahlarla kendilerini savunabilecekken, sıradan insanlar, hiç taraf olmadıkları bir savaşın ortasında kalır, canlarını kurtarmaya çalışır. Bütün harekâtlarda olduğu gibi bu harekâtta da bu yaşanması beklenen bir durumdu. Özellikle Suriye’de yaşananlar ve bir de etnisite bakımından, Türkiye’ye çok sempatik gelmediklerini düşünenler bu harekâttan tedirgin olmuşlardır. Hâlâ bilgiler teyit edilmemiş olsa da, yerinden edilmişler varsa, büyük bölümünün Kürt olduğunu tahmin etmek zor değil. Ve ne yazık ki acı gerçek şu ki, bu insanlar devletlerin umurunda değiller. Çünkü burada daha makro amaçlar var.
Prof. Dr. Murat Erdoğan
Türkiye'nin, tek taraflı bir askeri harekâtın bölgedeki insani durumu daha da zora sokacağını bilerek bu harekâtı başlatmış olmasını neye bağlıyorsunuz?
Sorun aslında Trump gibi birinin, ABD gibi aslında istikrar çıpası olan bir devleti yönetiyor olması. Trump’ın akıl almaz politikaları bölge ülkelerinin, "ben ne yaparsam yapayım uluslararası toplum bana bir şey yapamaz” demesine yol açtı. Erdoğan, bu konuda uluslararası toplumdan itirazlar yükseleceğini gayet tabii ki biliyordu ama gerçek şu ki Avrupalıların büyük bölümünün yaşananlardan çok da rahatsız olduğuna inanmıyorum. Avrupalılar için bir taşla iki kuş vuruluyor: Bir yandan Erdoğan’ı hedef tahtasına koyarak, yaşananlardan onu sorumlu tutabiliyorlar diğer yandan da ‘Erdoğan bölgeyi temizlesin yeter ki bize insan gelmesin’ hesabı yapıyorlar. Şu anda uluslararası sistem, inanılmaz bir ölçüde devletlerin kendilerini korumayı öncelik olarak gördükleri bir hale evrildi… Esad tüm Suriye’de kontrolü kazansa herkes neredeyse sevinecek. Demokrasi, insan hakları hikaye, ‘diktatör de olsa gelsin yeter ki bunları kontrol etsin’ denilen bir noktaya gelindi ne yazık ki.
Türkiye’nin askeri harekâtı Rusya ve ABD mutabakatlarıyla durduruldu. Ancak Ankara, güvenli bölge oluşturarak Suriyeli sığınmacıları buraya yerleştirme planında kararlı görünüyor. Bu gerçekçi bir plan mı?
Bu proje bana gerçekçi gelmiyor. Türkiye’deki Suriyelilerin kendi istekleri ile o bölgelere gitmesi çok zor. Çünkü o topraklar genelde onların geldiği topraklar değil, Türkiye toprakları bile o topraklardan daha az yabancı onlara. İstenmediklerini bile bile, sürekli bir çatışma bölgesi olacak bir yere neden gitmek istesinler? Belki ‘yeni gelecek olanları engellemeye çalışıyorum’ dese daha mantıklı olur. Çünkü asıl endişe İdlib’deki gerilimin tırmanması halinde oradan 2 milyon insanın daha gelecek olması. Ayrıca söylemin aksine bence Soçi mutabakatı geri dönüşlere büyük bir darbe vurdu. Çünkü Türkiye Esad’ın otoritesini tanıdı, Esad gitmeyecek. Bizim yaptığımız çalışmalarda zaten dönme eğilimi olmayan Suriyeliler, ancak Suriye’de rejim değiştiği takdirde dönmeyi düşünebileceklerini söylüyorlar. Esad af ilan etse, güvence verse bile Suriyeliler buna nasıl inanacak? Esad sözünü tutmadı diyelim, onları kim koruyacak bu saatten sonra? Kimse korumayacak.
Alman Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer'in BM liderliğinde bir güvenli bölge önerisi gerçekçi mi?
Bu mümkün değil. Suriyeliler saf değil, aptal hiç değil. BM’nin eti ne budu ne? Srebrenitsa’da görmedik mi? Üstelik Hollanda’nın NATO askerleri oradayken, BM kamplarını basıp insanları öldürdüler, soykırım yaptılar. Avrupalılar, ‘güvenli bölge ile insanları orada tutarız üzerimizdeki baskı azalır’ diye düşünüyorlar… Ama bu gerçekçi değil, bu işin şakası yok.
Avrupa Birliği’nin sığınmacı krizinin çözümü konusunda Türkiye ile yeterince dayanışma gösterdiğini düşünüyor musunuz?
Avrupa için şu anda en iyi mülteci Türkiye’de mutlu olan mültecidir. Her ülke kendini korumaya çalışabilir, bunu anlarım, ama o kadar abartıyorlar ki… Tamam Erdoğan antipatisi var anladım, bu konuyu sürekli araçsallaştırması hoş değil, o da kabul. Ama AB sorumluluk paylaşımını sadece Türkiye’deki Suriyeli mültecilere verilen parayla ölçüyor. Erdoğan, “siz bize para göndermeyin artık, biz size on yıl boyunca yılda 20 milyar euro vereceğiz ama mültecilerin yarısını, 2 milyonunu siz alın” önerisini yapsa Avrupalılar bunu kabul edebilir mi? Hayır. Yani konu sadece mali alana sıkıştırılmayacak kadar zor. Bu konunun Türkiye için yarattığı çok büyük siyasi riskler onların umurunda değil. Oysa Türkiye’de yakında AfD benzeri, çok daha ırkçı temelli milliyetçilik söylemi gelişecek, bunlar ülkemize demokratik ve insan hakları bakımından yüklenen ağır maliyetlerdir. Avrupalılar bunu görmek istemiyorlar, tek dertleri kendilerini korumak. Ama dikkatlerden kaçan çok önemli bir konu var. Asıl Türkiye’deki en büyük sorun şu anda Suriyeli olmayan, Afgan, Pakistanlı, İranlı mültecilerde yaşanan olağanüstü artıştır. Sadece bu yıl içinde bu ülkelerden Türkiye’ye gelen ve yakalanan insan sayısı 300 bini aştı. Bu rekor bir artış. Olağanüstü etik dışı, çok onur kırıcı bir tutum içerisindeki Avrupalılar yakın zamanda Suriyeliler konusunda değil, asıl işte diğer ülkelerden kaçanlar sorunuyla yüzleşmek durumunda kalacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemdeki açıklamaları sonrasında Türkiye’de kamuoyunda “Suriyeli mülteciler ülkelerine geri dönecek” beklentisi arttı. Bunun gerçekleşmemesi halinde, içeride gerilimin daha da yükselmesi riski yok mu?
Son araştırmalarımızda Suriyelilerin Türkiye’deki hayat kalitesi ve memnuniyetlerinin arttığını görüyoruz. Ama ne yazık ki aynı zamanda Türk toplumunda Suriyelilere karşı endişeler ve kaygılar artıyor. Erdoğan’ın deklare ettiği ‘mültecileri geri göndereceğiz’ söyleminin gerisinde Türk toplumunda oluşan bu tepkiyi giderme hedefi var. Çünkü önümüzdeki seçimlerde bu konu Erdoğan için büyük sıkıntı olacak. Ama bu beklenti gerçekleşmeyecek ve bunun yol açacağı riskler çok büyük. Tek çare Türkiye’deki Suriyelilerin uyumuna ağırlık vermek. Onurlu ve huzurlu bir ortak yaşam dışında başka çaremiz yok. Çünkü Suriyelilerin gidebilecekleri başka bir yer yok.
Değer Akal / Berlin
Deutsche Welle Türkçe