‘Reform’ diye başlanmıştı, bugün gelinen duruma bakın; durum hiç iç açıcı değil…
Yargıda reform çıkmaz ayın son çarşambasına kaldı
‘Reform’ diye başlanmıştı, bugün gelinen duruma bakın; durum hiç iç açıcı değil…
FEHMİ KORU YAZDI...
Ekonomide ve adalet alanında ‘reform’ yapılacağı müjdesine ne oldu?
Bu soruyu muhatap almam gerekenlerin kim olduğunu tam kestiremediğim için öylesine soruyorum.
Önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ekonomi alanında ve yargıda köklü değişiklikler yapılacağı müjdesini verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin Türkiye açısından önem taşıdığını, tam üye olma hedefinden vazgeçilmediğini de bu vesileyle tekrarladı.
Ardından, adalet bakanı Abdülhamit Gül, benzer açıklamalar eşliğinde, kolların sıvandığı izlenimi veren görüşmeler yapmaya başladı. Bakanın sivil toplum kuruluşlarıyla buluşmalarında verdiği sözler kesindi. Bakan orada da kalmadı, kendisinden bile gelse talimatları dinlememeleri gerektiğini bildirdiği yargıçlardan yasalara ve vicdanlarına göre karar vermelerini istedi.
Cumhurbaşkanı ve bakanın çıkışlarını, AK Parti sözcülerinin niyet teyidi anlamına gelecek açıklamaları ile görevlerini parti politikaları istikametinde görüş bildirmek olarak tanımlamış kalemlerin ve TV yorumcularının koroya katılması izledi.
Ne oldu bütün bunlara?
Ekonomide reform bakanın gitmesi miydi, yoksa faiz oranını yükseltmek mi?
Üzerinden henüz bir ay bile geçmemiş müjdeyi unutmamız mı gerekiyor?
Faiz artırımı ‘ekonomide reform’ anlamına mı geliyor yoksa?
Eğer faiz oranının düşük veya yüksek olması bu kadar önemli idiyse, düşük faiz oranında yıllarca ısrar edilmesi yüzünden yaşanan kayıplar neden göze alındı?
O ısrar yüzünden Hazine ve MB’nin elindeki döviz rezervlerinin eksiye düştüğü ve bu durumun 128 milyar dolarlık bir kayba yol açtığı iddiası var.
‘Ekonomide reform’ kamuoyunu iddialar hakkında aydınlatmayı da içermek zorunda.
Yargıda reform çıkmaz ayın son çarşambasına kaldı
‘Yargı reformu müjdesi’ ise, üzerinden geçen bir ayın sonunda, öncesinden daha vahim bir hal aldı.
Konunun yetkili ağızlar ve AK Parti’nin muteber saydığı yazar-yorumcular tarafından AB ile ilintilendirilmesi, özellikle Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye yönelik eleştirileri ortadan kaldırmanın amaçlandığı biçiminde yorumlanmıştı.
Avrupa ülkeleri fikir ve ifade özgürlüğü konusunda hassas. Siyasi kimliğe sahip kişilerin, sivil toplum önderlerinin cezaevlerinde bulunması, görüş sahiplerinin yazıları ve konuşmaları yüzünden takibata uğraması, kanun hükmünde kararnameler (KHK) eliyle insanların görevden alınması en fazla eleştiri getiren hususlar…
Bu hafta, İngiltere’de bir mahkeme, önüne gelen bir davada fikir özgürlüğü sınırını hayli geniş tutan bir karara vardı. Karara göre, fikir özgürlüğü başkalarını rahatsız etmeyi, hatta hakareti bile kapsar. Kararda aynen şu ifade yer alıyor: “Özgürlüğü sadece kimseyi rahatsız etmeyecek fikirler için istemenin bir anlamı yok.”
‘Reform’ denildiğinde İngiltere’de mahkemenin çizdiği sınırlara kadar gitmeyi henüz kimse bizde savunmuyor. En ileri tavsiyeler, siyasi alanın dar kalıplardan kurtarılmasını, cezaya dönüşen tutuklu yargılamalardan vazgeçilmesini, siyasiler, sivil toplum liderleri ve gazeteciler ile yazarların cezaevinde tutulmamasını içeriyor.
Hepi topu birkaç simge isim üzerinde yoğunlaşıyor beklentiler…
Zaten ‘yargıda reform’ konusunun bir başka bahara kaldığı görüntüsü de o birkaç simge isim etrafında meydana gelen son gelişmelerden kaynaklanıyor.
Yargılandıkları mahkemelerin savcılarının bile iddianamelerinde ileri sürmedikleri yakıştırmalar ortalığı kapladı ve iktidarı destekleyen bir çevreden gelen o yakıştırmalar ‘müjde’ veren ağızların söylemini de değiştirdi.
‘Beşinci kol’ hoş olmayan bir kavram
İlk kez ‘beşinci kol’ deyimi bu dönemde iktidar sözcüleri tarafından yaygın kullanılma sokuldu.
‘Beşinci kol’, yani savaş halindeki bir ülkenin dış düşmanlarıyla işbirliği halinde olan kendi içinden birileri…
Franko döneminde iç-savaş halindeki İspanya’da dikta yönetimi tarafından kullanılan bir kavram bu ‘beşinci kol’ kavramı…
Türkiye bir iç-savaş halinde değil. Muhalifler bile iktidarın bu yeni kavramı literatüre dahil etmesine kadar ‘diktatör’ sözcüğünü kullanmıyordu; şimdi kullanılınca en sert tepkileri iktidar sözcülerinden duyuyoruz. Yani Türkiye’de dikta yönetimi de yok.
O halde ‘beşinci kol’ kavramı neden?
Bu soru önemli. Önemli, çünkü ‘beşinci kol’ tespiti iktidarlar tarafından yapılmaya başlandığında arkasından neler geldiğini tarih kitapları yazıyor.
Hiç hoş şeyler yazmıyor tarih kitapları…
Kavramın kullanıma girmesiyle başlayan sürecin sonu iyi gelmiyor.
Daha da önemlisi şu: Bir ay önce ‘yargı reformu’ ve AB ile ilişkileri düzeltme bir ‘müjde’ olarak sunulmuşken iktidar sözcüleri ile MHP dışındaki destekçilerinin savundukları o müjdeyle birlikte gündeme gelen görüşleri şimdi tekrarlayanlar ‘beşinci kol’ tehdidine maruz kalıyorlar.
En son AK Parti genel başkan yardımcısı, karakollar ve cezaevlerinde ‘çıplak arama’ yapıldığını söyleyen mağdureler için kullandı ‘beşinci kol’ kavramını. [Böyle bir iddia-itham varsa, iktidara düşen, iddia sahiplerinin yalan söylediği suçlaması yapmak değil, böylesine vahim bir iddianın üzerine gidip soruşturma açmak olmalıydı.]
Akıl alır gibi değil.
Muhatabımı tam kestiremediğim için ortaya öylesine sorduğum “Reform yapılacaktı, ne oldu o müjdeye?” sorusuna makul bir cevap bulabilirsem, şimdi almayan aklım belki o zaman alır.
Ne oldu sahi?
https://fehmikoru.com/reform-diye-baslanmisti-bugun-gelinen-duruma-bakin-durum-hic-ic-acici-degil/
FEHMİ KORU