Reform mu makyaj mı
39 maddeden oluşan bu pakette dikkat çeken iki madde var...
Evet, yargı reformu kapsamında ilk paket TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. 39 maddeden oluşan bu pakette dikkat çeken iki madde var...
“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!” Malumunuz bu, bir hatayı sürekli tekrarlayan ve bu yüzden herhangi bir ilerleme sağlayamayanlar için kullanılan bir atasözüdür. Cümledeki “bina” kelimesi, eski medreseli günlerde okutulan Arapça bir dersin adıdır. Bu dersten geçemeyen öğrenci bir sonraki dersleri alamazmış. Rahmi Turan 17 Şubat 2016 tarihli bir yazısında, bu “bina okumak” deyimini gayet güzel açıklamış.
Bir hukuk devletinin olmazsa olmazı “Yasama”, “Yürütme” ve “Yargı” şeklindeki güçler ayrılığı ilkesidir. Anayasamızın 7, 8 ve 9’uncu maddeleri gereği olarak, bu üç organ bizde kesin çizgilerle birbirinden ayrılmıştır.
Ancak son yıllarda çıkarılan bir kısım KHK’lerle “Yürütme”, diğer iki organın da bir kısım yetkilerini adeta gasp ederek kuvvetler birliğine doğru bir gidişi başlatmıştır. Bu hususun ayyuka çıkması üzerine de, sözüm ona “Reform” adı altında bu tepkiler yumuşatılmaya çalışılmaktadır.
Daha ilk pakete baktığımızda, bunun makyaj niteliğinde ve ağızlara çalınmış bir parmak baldan ibaret olduğu açıkça görülecektir.
Evet, yargı reformu kapsamında ilk paket TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. 39 maddeden oluşan bu pakette dikkat çeken iki madde var: Biri avukatlara hususi/yeşil pasaport verilmesi, bir diğeri ise KHK ile iptal edilen pasaportlar konusu.
Pakette yer alan düzenlemeye göre en az 15 yıl kıdemi bulunan avukatlara hususi damgalı pasaport verilebilmesine imkân tanınıyor. Ancak avukatların haklarında, Türk Ceza Kanunu'nda belirtilen suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan dolayı soruşturma veya kovuşturma bulunmaması şartı aranacak.
Dikkatinizi bir hususa çekmek istiyorum. Burada mahkûmiyet şartı aranmıyor. Bir avukat hakkında soruşturma açılması dahi hususi pasaport almasına engel teşkil ediyor. Hele ki herkesin birbirini çok çabuk gammazlayabildiği, idari yargının bile adli yargının kararlarını tanımadığı böyle bir ortamda… Bunu geçen yazılarımızda da dile getirmiştik. KHK’ lerle ihraç edilip akabinde adli yargıda beraat eden veya takipsizlik alanların mesleğe dönmeleri bir yana, avukatlık yapamayacaklarına dair idari yargı kararları hala tam gaz devam ediyor. Kaldı ki, bu ülkede soruşturma dediğiniz şey basit bir dilekçenin insafına bakar.
Oysa hukukta “Suçsuzluk Karinesi” denen bir kavram söz konusudur. Bu, Anayasa’nın 38. maddesinin 4. Fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar...” ve İHAS m. 6/2. Fıkrada, “Bir suç ile itham edilen her şahıs suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Hal böyle iken hakkında sadece soruşturma var diye bir kişinin pasaportunu iptal etmek de neyin nesidir? “Peki, hakkında ciddi bir suç isnadı olan bir kişiye pasaport verelim de yurt dışına mı kaçsın?” diyebilirsiniz. Bunun çözümü zaten mevcut. Bir mahkemenin “Yurt Dışına Çıkamama” şeklinde vereceği bir adli kontrol kararı fazlasıyla yeterli. Eğer yürütme pasaport vermeyerek veya el koyarak bu işi yapmaya çalışırsa kendini yargı yerine koymuş olur. Yani asıl sıkıntı burada.
ADAMINA GÖRE PASAPORT
Bir diğer husus ise 375 sayılı KHK'nin geçici 35. maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler konusunda getirilen yeni düzenleme. Bu düzenlemeden yararlanacak kişiler ise şunlar: Takipsizlik kararı alanlar (KYOK), beraat edenler, haklarında ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenler, mahkûmiyet kararında cezası tümüyle infaz edilenler veya ertelenenler ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilenler…
Ancak bunların haklarında da aynı nedenlerden dolayı devam eden herhangi bir idari, adli soruşturma ve kovuşturma bulunmaması gerekiyor.
İlk bakışta göze ve kulağa hoş gelse de kazın ayağı hiç de öyle değil. Bu kişiler takipsizlik kararı alsa ve hatta beraat etse bile pasaport almaları için bir şart daha var. Bu kişilere pasaport, kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre İçişleri Bakanlığı’nca verilebilecek. İşte zurnanın zırt dediği yer burası.
Bir kişi yargıda beraat ettiyse İçişleri Bakanlığı’nın onayı neden alınır? Hani mahkeme kararları herkesi bağlardı! Nerede güçler ayrılığı ilkesi? Bu düzenleme üstü kapalı bir şekilde “Yürütme”ye yargı kararlarını denetleme ve onaylama yetkisi vermektedir. Ortada öyle basitçe geçiştirilebilecek bir durum yok maalesef. Yargı beraat kararı vermişse yürütme o kararı sadece uygulamakla mükelleftir.
Mevcut durumda İçişleri Bakanlığı zaten adamına göre pasaport işlemini yürütmektedir. Böyle bir yetki gaspını yasal hale getirmek tamamen bir hukuk garabetidir. Bu mevcut Anayasamıza da aykırı bir düzenlemedir.
Kısacası, sistemin bu hale gelmesinde günahı olanların öncelikle zihinlerini evrensel bir hukuk anlayışı ile paketlemeleri gerekir. Böyle olursa, ikide bir makyaj niteliğinde olan bu türden yargı paketlerine de ihtiyaç kalmayacaktır. Aksi takdirde bizim oğlan dönüp dönüp aynı “Bina” yı okumaya devam edecektir.
Ramazan Bulut
Odatv.com