Resmo’dan Ayvalık’a: Mübadelenin izleri, insanları, mekânları

'GEÇMİŞİ SORGULAMAK ÜÇÜNCÜ KUŞAK MÜBADİLLERE KALDI'

Resmo’dan Ayvalık’a: Mübadelenin izleri, insanları, mekânları




Resmo’dan Ayvalık’a: Mübadelenin izleri, insanları, mekânları

Üçüncü kuşak bir Girit-Resmo mübadili olan Metin Öztürk'le ve mimarlık tarihi araştırmacısı Melis Cankara ile Perseus Yayınevi tarafından yayımlanan dönemsel kurgu hikâyesi 'Resmo 1922'yi konuştuk.

Özgür Duygu Durgun

DUVAR - Ayvalıklı yazar Metin Öztürk’ün aile köklerinin uzandığı Girit’in Resmo şehrine adadığı romanı 'Resmo 1922', Türkiye-Yunanistan 1923 Nüfus Mübadelesi’nin 100'üncü yılında okurlarla buluştu. Resmo tarihine dair arşivlerde binlerce belgenin izini süren Öztürk’ün romanına, Girit’te uzun yıllar saha çalışması yapan mimarlık tarihi araştırmacısı Melis Cankara’nın Resmo’yu konu alan 'Mübadelenin Sessiz Tanıkları: Lozan Antlaşması ile El Değiştiren Girit-Resmo Yapıları' başlıklı doktora tezi kaynaklık etti. 

30 Ocak 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile yürürlüğe giren Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi, bir milyonu aşkın Hıristiyan Rum’un Anadolu’dan Yunanistan’a, 500 bin Müslüman Türk’ün ise Yunanistan’dan Türkiye’ye zorunlu göçü ile sonuçlandı. Aileden üçüncü kuşak mübadil olan Metin Öztürk, kökleri Girit’e uzanan aile hikâyesinin rehberliğinde, Türk ve Yunan toplumlarının asırlarca iç içe yaşadığı Girit’in Resmo şehrinde köklü Müslüman Türk ailelerinden birine mensup Mustafa adlı gencin gözünden çok kültürlü, çok katmanlı bir kentin nüfus değişimi öncesi kaotik zamanlarını anlatıyor. Eseri mübadeleye dair yazılmış diğer edebi anlatılardan farklı kılan, odağında mekan olan kapsamlı bir bilimsel bir araştırmanın rehberliğinde kaleme alınmış olması.

Metin Öztürk ve Melis Cankara ile romanı ve mübadelenin izlerini konuştuk.

'GEÇMİŞİ SORGULAMAK ÜÇÜNCÜ KUŞAK MÜBADİLLERE KALDI'

Öztürk, birinci ve ikinci kuşak mübadillerin hayatta kalma mücadelesiyle geçen yıllardan sonra bu döneme dair genellikle suskun kaldıklarını, bu sessizliğin ancak üçüncü kuşak tarafından kırılabildiğini belirtti.

"Büyüklerimiz suskundu, pek fazla bir şey anlatmazlardı. Girit'in cennet olduğunu, bolluk içinde yaşadıklarını söylerlerdi ama ayrıntılara girmezlerdi. Mübadele ile ana vatana gelişleri onları her gün yaşadıkları baskı ve zulümden kurtarmıştı, yaşamları güvence altına alınmıştı. Fakat büyük çoğunluğu Girit'te terk ettikleri mülklerinin karşılığını alamadılar, muhacir hakkıyla yetindiler ve yoksullaştılar. Türkçe bilmediklerinden haklarını da arayamadılar. Birinci kuşak mübadiller kalan ömürlerini hayata tutunmaya çalışarak geçirdiler. Belki de bu yüzden küskün ve suskunlardı. İkinci kuşak ise gün ağarırken kalkıyor, gün batımına kadar deliler gibi çalışıyor, yerini sağlamlaştırmaya çabalıyordu. Geçmişle ilgilenecek zamanları da, hevesleri de olmadı. Geçmişi sorgulamak biz üçüncü kuşağa kaldı. Mübadele derneklerinin kurulması, mübadele üzerine yazılanlar bu döneme rastlar. Mübadeleyi konu alan ilk romanları yazan rahmetli Ahmet Yorulmaz, Ayvalıklıların 'Kitapçı Ahmet abisi', bildiğim kadarıyla ikinci kuşak mübadiller içinde tek istisnadır. Yaşamış oldukları hayat, onları ağırlamış şehir sise bürünmüş, görünmez haldeydi. O sisi dağıtmak, şehirlerine ve yaşamlarına bakabilmek için dayanılmaz bir istek duydum, adeta kendimi bu işe adadım."

Öztürk, Resmolu büyük dedelerinin Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulunan Tasviye Talepnameleri’yle romanın iskeletini oluşturmaya başladı. Osmanlıca yazılmış olan bu belgeleri çözebilmek için Rika yazısını öğrendi.

Resmo 1922, Metin Öztürk, 130 syf., Perseus Yayınevi, 2022.

"Her mübadile verilen bu talepnamelerde Girit'teki mal varlıkları, altın Türk lirası olarak değerleri ve adresleri yazılıydı. Osmanlıca yazılmışlardı ve çevremde onları okuyacak kimse yoktu. Talepnameleri ve Salt Araştırma Kurumu'nda erişime açık Resmo Müslüman Vakıfları İdaresi'nin Osmanlıca yazılmış olan belgelerini okuyabilmek için Rika yazısını öğrenmeye başladım. Beş yıl süren heyecanlı, çok zevkli bir süreç oldu ve sonucunda 'Resmo 1922' romanı ortaya çıktı."

'MELİS CANKARA, ŞEHRİN RUHUNU AVUÇLARIMA BIRAKTI'

Öztürk’ün ilmek ilmek ördüğü romanın yazım süreci başlı başına bir serüven. Başbakanlık Osmanlı arşivlerini incelerken Resmo çıkışlı talepnamelerden pek çok kişinin isimlerini öğrenen ve mesleklerine dair bilgi edinen yazar, Yunan akademisyenlerin çalışmalarından Resmo şehrinin Rus idaresi altında iken verilmiş eski isimlerini buluyor. Derken eldeki tüm bilgi ve belgelerin ete kemiğe büründüğü an geliyor:

"Türk mahallelerinin yerlerini, şehrin dokusunu, Resmo üzerine yazmış Yunan yazarların eserlerinden iyi kötü öğrenmiştim. Ama yine de eksik bir şeyler vardı. Çünkü benim romanımın gerçek kahramanı mübadele öncesi Resmo şehridir. Tarihin akışı aslı gibidir, karakterlerin çoğunluğu gerçek kişilerdir fakat hepsi eski Resmo'yu anlatmak adına araç olarak kullanılmışlardır. Melis Cankara'nın çalışmasını okuyunca taşlar yerine oturuverdi. Gerçek karakterlerin, gerçek mekanlarını önümde buluverdim. Hayalen bir sokağa giriyorum, köşe dükkanın kime ait olduğunu biliyorum ve kendisiyle selamlaşıyorum. Üçüncü sıradaki evden çıkan kişinin Krasaki Mustafa Efendi olduğunu biliyorum. Resmo Müftüsü Tütüncüzade Kemal Bey’in evinin önünden geçiyorum. Kısacası, Melis Cankara şehrin ruhunu avuçlarıma bırakıverdi."

BİR KENTİN GEÇMİŞİNİ CANLANDIRABİLMEK

Mimarlık tarihi alanında çalışan Melis Cankara ise yazarla yollarının nasıl kesiştiğini şöyle anlattı: "Metin Bey 2021’de bana bir e-posta göndermişti. Bu e-postada yazar hem bana Resmo ile ilgili bir soru yöneltmişti hem de bu kitabı yazarken, 2016’da tamamladığım doktora tezimden önemli ölçüde yararlandığına dair haber vermişti. Dolayısıyla kitaba özel olarak bir katkı sunmadım. Öte yandan yazarın araştırdığı Resmo’nun eski (ve yeni) sokak isimleri, mülk sahipleri ve mülk sahiplerinin mesleklerini içeren bilgileri doktora tezimde sokaklar bazında detaylı olarak inceleyip haritalamıştım. Bu bilgileri, Resmo’daki saha araştırmamın yanı sıra Yunanistan ve Türkiye’deki farklı arşivlerde yaptığım sekiz yıllık bir çalışmanın sonucunda bir araya getirdim.

Bir mimar ve mimarlık tarihçisi olduğum için araştırmam Resmo’nun mübadele gibi önemli bir toplumsal olayla, yaklaşık yüz yıl içerisinde yaşadığı mekânsal dönüşümü ele alıyor. Odağında mekân olan bilimsel bir çalışmanın bir romana kaynaklık etmesi oldukça ilginç ve az rastlanır bir durum olsa da, Metin Bey’in mektubunda beni çok etkileyen 'Gözlerimi kapadığımda, mübadele öncesi Resmo sokaklarında, sağa sola bakınarak yürüyebiliyorum artık' cümlesi katkı konusuna bir miktar açıklık getirebilir diye düşünüyorum."

Resmo, Girit.
'MÜLKİYET EL DEĞİŞTİRİRKEN ÖZEL MEKÂNLAR VE KAMUSAL ALAN DA DÖNÜŞÜYOR'

Melis Cankara için Girit, aile köklerinin uzandığı bir mekan. Son yıllarda mübadele konulu çalışmaların hayli arttığına dikkat çeken Cankara, tarih ve siyaset bilimine kıyasla mimarlık alanının daha az ele alındığını belirtti. Sözlerine, "Mimarların bu alana ilgisi çok daha yeni ve her iki yakadaki bazı yapıların tahrip edildiğini ve günümüze ulaşamadığını göz önüne aldığımızda da maalesef biraz geç kalındığını söyleyebilirim. Yine de hâlâ elimizde kalanlar üzerinden yapılabilecek çok iş var" diye devam eden Cankara, Girit’in kişisel tarihindeki yerini anlatmaya devam etti:

"Baba tarafındaki köklerim Girit’e uzanıyor. Babaannem ve dedemin aileleri Balkan Savaşları sırasında İzmir’e göç etmişler. Dolayısıyla oldukça kişisel bir merak ve sebeple Girit’i araştırma alanı olarak seçtim. Doktora programına Girit’te sivil mimari çalışmak üzere başvurmuştum ama tabii bu çok muğlak ve büyük bir başlıktı. Girit üzerine kapsamlı bir literatür araştırması, Türkiye’deki arşivlerde Girit’e ilişkin kayıtların incelenmesi, Yunanca ve Osmanlıca öğrenmek gibi çalışmaları kapsayan beş yıllık bir ön hazırlık sürecinin ardından 2013’te Girit’teki Akdeniz Araştırmaları Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olarak bulundum.

Dönem olarak mübadelenin seçimi ise Resmo’ya vardıktan birkaç saat sonra Osmanlı tarihçisi Elias Kolovos ile yaptığımız ilk görüşmede gündeme geldi. O bir yılın sonunda İstanbul’a döneceğimden, oldukça pragmatik ve pratik düşünerek, çalışmamı Türkiye’deki arşivlerden de yararlanarak sürdürebileceğim bir dönemle sınırlamak istemiştim. Böyle bir çalışma için Cumhuriyet Arşivi’ndeki tasfiye talepnameleri ve Salt Araştırma’daki Girit Vakıf Arşivlerinden yararlanabileceğimi biliyordum. Benim için sürpriz olan çalışmamın da yönünü belirleyen durum ise Kolovos’un araştırmama kaynaklık etmesi için önerdiği, Akdeniz Araştırmaları Enstitüsü’nün Arşivi’nde bulunan ve Resmo’daki Müslüman mülklerinin kaydını içeren Resmo Mülteci Rehabilitasyon Komitesi belgeleriydi."

Girit’in tarih boyunca çok el değiştirmiş ve savaş görmüş bir ada olduğunu belirten Cankara, "Bunun bir sonucu olarak da farklı kültürlerin üst üste yığılarak biriktiği melez bir bölge. Bu melezliğin adanın baskın kimliklerinden birisi olduğunu düşünüyorum ki bu durum bence müthiş bir gerilim içeriyor. Çünkü kimlik kavramı aynılık, benzerlik ve aidiyetle daha çok ilişkilenir. Bunun yanı sıra her yere makro ölçekte bakıldığında mutlaka bir farklılık ve biriciklik bulunacağını da düşünüyorum. Mübadele konusunu benim için ilginç kılansa gündelik hayatı kesintiye uğratan bu toplumsal olayla yaşanan mülkiyetin el değiştirmesinin hem kamusal hem de özel mekândaki dönüştürücü etkisi" dedi.

Çeşitli kıyafetleriyle Adalı erkekler, Girit SALT Araştırma fotoğraf arşivi.

'MÜBADELE EDİLEMEYENLERİN DE BİR TARİHİ VAR'

Mübadele tarihinin aslında mübadele edilenler kadar edilmeyenlerin de tarihi olduğuna dikkat çeken Cankara, doktora tezinde de altını çizdiği bu görüşü şöyle özetledi:

"Ulus devletlerin inşa sürecinde, her iki ülke için de bir tür homojenleştirme projesi olarak görülen nüfus mübadelesi, hedeflenenin tam aksine bir heterojenleşme ile sonuçlandı. İnsan üzerinden gerçekleşen mübadelede din ve dil bağlayıcı unsur olarak görüldü. Nüfus mübadelesi Anadolu Rumlarının ve Yunanistan’da yaşayan Müslümanların iki homojen insan kümesi olduğu varsayımı ile yapıldı. Dolayısıyla farklı yerlere ait yaşama kültürleri göz ardı edildi. Dil ise Girit Rumcası konuşan Girit Müslümanları ve Türkçe konuşan Karaman Hristiyanları için önemli bir problem oldu. Dolayısıyla, mübadillerin gittikleri yerleşimler kültürel olarak heterojenleşti. Üzerinde durulması gereken ikinci nokta ise, mübadele tarihinin mübadele edilenlerin tarihi olduğu kadar mübadele edilmeyenlerin, mübadeleden geriye kalanların da tarihi olduğudur. Mübadele tarih yazımında mübadele edilmeyenler; geriye kalan taşınmazlar, bir anlamda göz ardı edilmiş bir alandır. Taşınmazlar, ekonomik değerleri üzerinden mübadele tarihinin konusu olmuşlardır ki zaten mübadele edilen, taşınmazların kendileri değil ekonomik değerleridir. Oysa mübadeleden geriye kalan yapılar ve şehirler kültürel olarak değer üretmeye devam etmişlerdir."

DUVAR