Ruanda soykırımı: 'Ben bir anneyim - bazı çocukların babalarını öldürdüm'
"Ben bir anneyim. Bazı çocukların babasını öldürdüm" dedi.
Fortuna Mukaragunga'nın kahvaltı için su getirmeye gittiği sıradan yolculuğu, cinayet işlemesiyle sonuçlandı.
Turuncu hapishane forması içinde, sakin sesiyle konuşan Fortuna, 10 Nisan 1994 sabahı olanları hatırlıyor.
Yoldayken, sokağın ortasında iki adamı döven bir grup saldırganla karşılaştı.
70 yaşındaki mahkum "Yere düştüklerinde sopayı aldım ve "Tutsiler ölmeli!" diye bağırdım. Sonra birine vurdum, sonra da diğerine...Katillerden biriydim" diyor.
Bir Hutu olan Mukankuranga, katliamdan sonra büyük bir utanç içinde yedi çocuğuyla birlikte yaşadığı eve döndü.
Olayın anıları, peşini bırakmayacaktı.
"Ben bir anneyim. Bazı çocukların babasını öldürdüm" dedi.
Birkaç gün sonra, anne ve babaları yeni nacaklarla öldürülmüş, dehşet içindeki iki Tutsi çocuk, sığınmak için kapısını çaldı.
Binlerce kadın katliamda yer aldı
Mukankuranga, bir an bile tereddüt etmedi ve çocukları tavan arasına sakladı. Çocuklar soykırımdan sağ kurtuldu.
"İki çocuğu kurtarmış olsam bile, o iki erkeği öldürdüm. Çocuklara yardım etmiş olmam, suçluluk hissimi asla geçirmeyecek." diyor.
Mukankarunga, soykırıma karıştığı suçlamasıyla hüküm giyen 96 bin kadından biri. Bazıları Mukankuranga gibi yetişkinleri, bazıları çocukları öldürdü ve bazıları da erkekleri tecavüz ve cinayete kışkırttı.
6 Nisan 1994'te, Ruanda'nın Hutu kökenli Cumhurbaşkanı Juvenal Habramiyana'yı taşıyan uçak, başkent Kigali'deki havaalanına yaklaştığı sırada düşürüldü.
Suikastçilerin kimlikleri hiç ortaya çıkartılamasa da, aşırılık yanlısı Hutular saldırıdan hemen Tutsi isyancıları sorumlu tuttu.
Saatler içinde, binlerce Hutu onlarca yıldır sürdürülen nefret dolu etnik propagandanın etkisiyle son derece organize gerçekleştirilen cinayetlere katıldı.
Kadınların da soykırıma katılımı, Ruanda'da koruyucu ve sakinleştirici bir ses olarak görülen kadın kimliğini tartışmaya açtı.
Barış ve uzlaşmayı teşvik eden Never Again-Bir Daha Asla adlı sivil toplum kuruluşundan Regine Abanyuze "Çocuklarını seven bir annenin, komşusunun evine gidip, çocuklarını öldürmesini anlamak çok zor" diyor.
Ancak katliamın fitili ateşlendiğinde binlerce kadın, erkeklerle birlikte şiddetin içinde yer aldı.
Eski Aile ve Kadın Gelişimi Bakanı Pauline Nyiramasuhuko, erkeklerin hakimiyetindeki siyaset arenasında öne çıkan birkaç kadından biriydi.
Soykırımın gerçekleştirilmesinde kritik bir rol oynadı.
2011'de Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, eski bakanı soykırımdan suçlu buldu. İnsanlığa karşı suç olarak tecavüzden hüküm giyen tek kadın oldu.
Nyiramasuhuko Butare Bölgesel Yönetim Ofisi'nde Tutsi kadınlara tecavüz eden milislerin komutanıydı. Ancak onun dışında, erkekleri kışkırtan, sıradan Ruandalı kadınlar da vardı. Bazılarıysa, komşularını öldürmek için ellerine geçen her tür silahı kullanmaktan çekinmedi.
Soykırıma katılan kadınlar için ayrı bir rehabilitasyon programı yok ve birçoğu kadının rolüyle ilgili geleneksel algıyla, yaptıklarını bağdaştırmakta zorlanıyor.
Bir katliamın iki tarafı
Martha Mukamushinzimana, suçunun yükünü 15 yıl boyunca gizlice omuzlarında taşıyan beş çocuk annesi bir kadın. 2009'da artık bu yükü taşıyamadığı için teslim oldu.
Ruanda'nın doğusundaki Ngoma'daki kadın hapishanesinin müdürü Grace Ndawanyi, "Zaman, kullandığımız başlıca rehabilitasyon aracı. Onları dinlemek ve yavaş yavaş itiraf noktasına getirmek adına, onları dinlemek için gereken tüm zamanı veriyoruz" diyor.
Mukamushinzimana, hapishanenin küçük ve eşyasız odasında oturup, bazen de ağlarken "Evim ana yola yakın olduğu için, tüm düdükleri duydum ve Tutsi komşularımın toplanıp, kiliseye götürüldüğünü gördüm" diyor.
Nyamasheke Katolik Kilisesi'nin içinde ve etrafında tutulan binlerce Tutsi, bir hafta boyunca hayatta kalma mücadelesi verdi.
53 yaşındaki Stanislus Kayitera, hayatta kalmayı başararak birkaç kişiden biriydi. Kolunda hala büyük bir şarapnel yarası var.
"Kadınların taş toplayıp, bize atan erkeklere verdiğini hatırlıyorum. Erkekler ateş açıyor, el bombaları atıyor, insanların üzerine benzin döküp, yakıyorlardı."
Cesetlerin altına saklanarak kurtulan Kayitera "Sonra da kiliseye saldırdılar ve bizi sopalarla öldürmeye başladılar" diyor.
Mukamushinzimana ise, emirlere uymak zorunda hissettiğini söylüyor.
İki hafta önce doğum yapan Mukamushinzimana "Bebeğimi arkama sardım ve kilisedekileri öldürmekte kullanılmak üzere taş toplayan gruba katıldım" diyor.
2009'da hapse girdiğinde, akrabalarının hiç biri beş çocuğunun bakımını üstlenmeyi kabul etmedi.
Ruanda Ulusal Birlik ve Uzlaşı Komisyonu'nun Genel Sekreteri Fidele Ndayisaba "Soykurum topluluklara karşı bir suç. Sadece kurbanların değil, sorumluların da haysiyetine zarar veriyor. Bu insanların da iyileşmeye ihtiyacı var." diyor.
Suçlarını itiraf eden kadın soykırımcılar, kaybettikleri güveni adım adım geri kazanabilmeleri için kurbanlarının ailelerine ve akrabalarına mektup yazmaya teşvik ediliyor.
Kadın soykırımcılar, hapisten çıktıklarında da erkeklerle yeniden entegrasyonlarında çok farklı sorunlarla karşılaşıyorlar.
Bazılarının kocaları yeniden evlenmiş ve onları mülklerinden çıkartmış. Yakınları onları hoş karşılamıyor ve en yakın aile üyelerinin kendilerini reddetmesiyle başa çıkmaya çalışıyorlar.
Ancak hala etnik nefret ideolojisini reddetmekte isteksiz olan kadınlar da var.
Ndavisaba "Evet, hala suçlarını reddeden bazı mahkumlar var. Bunlar zorlu olanlar ama sayıları azalıyor" diyor.
'Gözyaşlarımı tutamadım '
Fortunate Mukankuranga, 2007'de hüküm giymesinden dört yıl sonra, suçunu itiraf edecek cesareti bulabilmiş.
Kurbanlarından birinin oğlundan af dilerken gerildiğini hatırlıyor.
Beklentilerinin aksine, kendisiyle buluşmaya istekli olduğunu anlatıyor ve "Ona sarılırken, gözyaşlarıma engel olamadım" diyor.
Mukankuranga şimdi geleceğe temkinli bakıyor ve sevdikleriyle kırılgan bağlarını yeniden kurmayı umuyor.
"Eve geri döndüğümde, ailemle huzur içinde yaşayacağım ve insanları daha çok seven, umursayan biri olacağım. Şu anda suçlarımın bedelini ödüyorum. Bir anne olarak hapse düşmemem gerekirdi" diyor.
BBC TÜRKÇE