Rus muhabir, yaklaşan Zafer Bayramı vesilesiyle ‘Atatürk’le röportaj yapmaya karar verdi

Kaya, Atatürk’e benzerliğinin ilk nasıl fark edildiğini şu sözlerle anlattı:

Rus muhabir, yaklaşan Zafer Bayramı vesilesiyle ‘Atatürk’le röportaj yapmaya karar verdi


Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Türk ordusunun elde ettiği Zafer’i kutluyor. Cumhuriyetin kurucusunun benzeri Göksal Kaya’nın da günü çok yoğun geçti.

 

Sputnik muhabiri Alyona Polajçenko, geçtiğimiz hafta Ankara’nın merkezini dolaşırken Atatürk’e rastladı. Caddeden geçen ve üzerinde 1930’lu yılların modasına uygun kıyafetiyle gezinen kişi, Atatürk’ün benzeri Göksal Kaya idi. Gördüğünden etkilenen Rus muhabir, yaklaşan Zafer Bayramı vesilesiyle ‘Atatürk’le röportaj yapmaya karar verdi. Kaya’nın telefonunu bulmak zor olmadı. Kaya, Ankara kafelerinden birinde buluşmayı kabul etti ve röportaja şık siyah takım elbise, boynunda beyaz atkı ve elinde zarif bir bastonla geldi. Kaya, kafe müşterilerinin meraklı bakışları altında, kendi hikayesini ve Atatürk’e olan aşkını anlattı.

 

53 yaşında olduğu ve Ardahan ilinin Baltalı köyünde dünyaya geldiğini ve kökeninin Ahıska Türkü olduğunu belirten Kaya, ailesinin daha sonra İzmir’e taşındığını ve hayatının neredeyse tümünün orada geçirdikten sonra Ankara’ya taşındığını ve son iki yıldır başkentte yaşadığını söyledi.

Kaya, Atatürk’e benzerliğinin ilk nasıl fark edildiğini şu sözlerle anlattı:

 

"Türkiye’de bir gelenektir, aileler çocuklarına başka bir isim takarlar. Gerçek isminin dışında ona yakıştırdığı bir isim daha. Rahmetli babam bana ‘paşam’ diye hitap ederdi, annem de ‘benim Atatürk’üm’ derdi. Çünkü Atatürk’e aşktı benim annem, çok severdi rahmetli Atatürk’ü. Benzerlik de 20 yaşından sonra belli oldu. Onu ilk keşfeden de askerde bir komutanımdı. Paşamıza çok benziyorsun, demişti. Daha sonra askerlikten terhis oldum, İzmir’e geldim. İzmir’de bir güvenlik şirketinde işe başladım. Aynı zamanda güreşçiydim. 20 yıla kadar güreş yaptım ben. Oradan meslek arkadaşlarım Atatürk’e benzediğimi söylerdi. Ona çok benziyorsun, derlerdi. Tabii benzemek ayrıcalık ama ben pek bu söylenenleri önemsemezdim. Daha sonra güvenlik şirketindeki işimi bıraktım, başka bir iş arayışı içindeyken İstanbul’da bir kişiyle karşılaştım. Metrodayız, herkes bana bakıyor. Ellerindeki telefonlarla resmimi çekiyorlar. Ben de, ne alaka, ne oluyor, diye soruyorum. Yaşlı bir adam bana gözünü dikmiş bir aşkla bakıyor. Ona, rahatsız olduğumu, söyledim. Ne bu. O da, aşığım sana, dedi. Ne diyorsun, manyak mısın, dedim. Bey efendi öyle değil, dedi, ben Atatürk’e aşığım, çok benziyorsunuz. Ne iş yapıyorsunuz, diye sordu. İş arıyorum, dedim. O da, Allah bu güzel yüzü vermiş, niye iş arıyorsun, dedi. Ne yapabilirim, diye sorunda o da, gel benimle, dedi. Meğer bir film ajansının sahibiymiş. Filmlere oyuncu arayan, ayarlayan bir ajans. Onun ofisine gittik. Birkaç ulusal kanalı çağırdı. Onlarla röportaj yaptık. Türkiye’ye tanınmamız bu vesileyle oldu."

 

Atatürk’e benzemenin güzel bir şey, onur verici, gurur verici bir şey olduğunu dile getiren Kaya, “Ama bir de onu taşıyabilmek önemli. O misyonu koruyabilmek önemli. Oyunculuk ilk teklif edildiğinde, acaba yapabilir miyim, yapamaz mıyım, diye çok düşündüm. Çünkü Atatürk sıradan bir kişi değil, dünya gözünde hem bir komutan, hem bir barışçı, hem bir savaşçı, zeki ve ahlaklı dünya lideri. Böyle bir misyon taşıyorsun, ağır bir sorumluluk. Yapabiliriz diye kabul ettik. Böyle yola çıktık ve şu anda aşağı yukarı 12 yıldır bunu özenle taşıyor, korumaya çalışıyorum” ifadelerini kullandı.

 

Filmlerde de yer aldığını söyleyen Kaya, “Türk Tarih Kurumu’nun yapmış olduğu 5 dönem filminde başrol aldım. Bunun yanı sıra tüm ulusal bayramlarda, resmi törenlere davet edilirim, etkinliklere katılırım, orada güzel bir ambiyans yaratıyoruz. Hem görsel olarak bir katkımız oluyor, hem de sahip olduğumuz bilgileri aktarıyoruz” diye konuştu.

 

Atatürk’e benzerliğini hiçbir zaman insanlarla fotoğraf çekip bundan para kazanmak için kullanmadığını vurgulayan Kaya, “Bana çok sordular, neden çekildiğin fotoğraflar için para almıyorsun, diye. Olur mu, dedim, benim şahsıma münhasır değil. Bu saygı bana değil, Gazi Mustafa Kemal’e gösteriliyor. Ben bir birey olarak Atatürk’e benzemeseydim, kim bana bu kadar önem verirdi? Ona benzediğim için bana değer veriliyor. Parayla fotoğraf çekilirsem Gazi Mustafa Kemal’in değerlerini yerle bir etmiş olurum. Çok yanlış olur. Ayrıca karakterimiz, kişiliğimiz buna müsaade etmez” yorumunda bulundu.

Okullara gittiğini, tiyatro bazında ‘Atatürk Aramızda’ adlı enteraktif söyleşi yaptığını anlatan Kaya, tek amaç, Atatürk’ün Türkiye için yaptıklarını aktarabilmek olduğunu kaydederek, “Şöyle bütünleştiriyorum, benzerliği görüyorlar, bir de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkemiz ve halkımız için yaptıklarını anlattığında, ikisi bir bütün olduğunda, güzel bir ambiyans, çok güzel bir duygu yaşıyor çocuklar. Atatürk sevgisi tekrardan alevlenmiş oluyor, ateşleniyor. Çocuklar beni gördüğünde sarılıp ağlıyor. Bazıları, sen ölmedin mi, yaşıyorsun, diyor” dedi.

 

Hayatı boyunca iki kere rüyasında Atatürk’ü gördüğünü söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Rüyalarımda birinde, bir senaryo gereği mareşal üniformasını giymişim. Filim seti alabildiğine yeşillik, çayır çimenlik bir alanda. Ama benden başka kimse yok. Bir bakıyorum Gazi Mustafa Kemal Atatürk bana doğru geliyor. Ben de onun üniformasını giymişim. Eyvah, diyorum, şimdi görürse kızar. Hemen çıkaracağım. Düğmesini açtığım zaman elini omuzuma koyuyor, dur evladım çıkarma, sana çok yakışıyor, bundan sonra sen giyeceksin bunu, diyor. Uyandım, saat 3’tü, 5’e kadar ağladım. Hem sevinç hem korkudan ağlıyorum. Bir hata yaparsam, beni cezalandırır düşüncesiyle. İlk rüyam böyleydi. İkinci rüyam birkaç yıl sonra oldu. Atatürk koluma bir saat taktı. Paşam ben saat kullanmıyorum, dedim. Evladım, benden sana hatıra, yakışıyor, tak koluna, dedi. Sağ ol paşam, dedim. Sabahleyin kalktığımda gidip kendime bir kol saati aldım."

Atatürk’ün Rusya ile ilişkilerine de değinen Kaya, Cumhuriyet kurucusunun Rusya ile çok iyi anlaştığını belirterek, "Kurtuluş Savaşı’nda, Rusya Türkiye’nin yanında yer almıştı. Atatürk Ruslara son derece güveniyordu" dedi.

Kaya, çocukluğundan şöyle ilginç bir hikaye de aktardı:

 

"Köyümüz Sovyetler Birliği ile sınırdaydı. Aramızda bir nehir vardı. Sovyet askerleri sıkça nehrin karşı yakasında dinamitle balık avlardı. Biz çocuklar da nehrin bu yakasında durup onlara, balığınız çok, birazını bize atın, diye bağırırdık. Asla geri çevirmezlerdi. Biz ağımızı atardık, balığı alırdık. Askerlerinizle çok iyi ilişkilerimiz vardı."

 

Halihazırda Mujdat Gezen Tiyatrosu’nda çalışan Kaya, elbette Atatürk’ü canlandırıyor. Katıldığı etkinlikler için üniformalarını kendisinin diktirdiğini, kimsenin sponsor olmadığını anlatan Kaya, Atatürk’ün kullandığı elbise ve üniformaları müzeleri gezerek ve fotoğrafları inceleyerek bir modacıya çizdirip, kumaşını bulup özel bir terziye diktirdiğini anlattı.

 

SPUTNIK