Rusya-Ukrayna geriliminde gündeme gelen 1994 Protokolleri'nde ne var?

Stratejik Rus köprüsü

Rusya-Ukrayna geriliminde gündeme gelen 1994 Protokolleri'nde ne var?


Rusya-Ukrayna geriliminde gündeme gelen 1994 Protokolleri'nde ne var?

Denizlerde yaşanan Rus-Ukrayna gerginliği 1994 yılında yapılan Budapeşte Protokolü'nün tekrar gündeme gelmesine neden oldu.

25 yıl önce Ukrayna dünyanın en büyük üçüncü nükleer gücüydü. Sovyetler'den kalan miras nedeniyle İngiltere, Fransa ve Çin'in toplamından daha fazla nükleer silah ile birlikte 170 kıtalararası balistik füze ve düzinelerce bombardıman uçağı burada bulunuyordu. Yapılan anlaşma ile ABD Ukrayna'ya 500 milyon dolar ödeyerek 5 bin nükleer silahın Rusya'ya geçirilerek orada sökülmesi ve etkisiz hale getirilmesi sağlandı.

Kiev 1994 yılında bu dehşet verici cephanelikten ABD'den aldığı para ve Rusya'nın saldırmama sözü karşılığında vazgeçti. Benzeri anlaşmalar Belarus ve Kazakistan'da kalan nükleer silahlar için de yapıldı.

Ne var ki, Pazar günü Rus donanmasının Ukrayna donanmasına ait gemilere ateş açması ve onlara el koyması sonrasında bu anlaşmanın delindiği ve karşılığında ABD ile Avrupa'nın Ukrayna'yı korumak için daha fazla adım atması gerektiği konuşulmaya başlandı.

Ukrayna tüm senaryolara karşı hazırlanıyor

Ukrayna aylardır kendi limanlarına girişinin Rusya tarafından engellendiğini ileri sürüyor ve Rusya'yı Azak denizini kendi gölü haline çevirmek istemekle suçluyordu. Ukrayna'ya göre uluslararası sularda gemilere yapılan bu saldırı ve el koyma eylemleri hali hazırda son derece gergin olan ilişkileri savaşa tutuşma noktasına getirdi. Ülkede sıkı yönetim ilan eden Ukrayna hükümeti şimdi her tür senaryoya karşı hazırlık yapmaya başladı.

Stratejik Rus köprüsü

Moskova engelleme iddialarını ve olayların uluslararası sularda gerçekleştiği söylemlerini reddediyor. Kremlin yapımı devam eden 3,6 milyar dolarlık yeni deniz köprüsünü korumak için geçiş yapan tüm gemileri güvenlik nedeniyle kontrol etmek zorunda olduklarını söylüyor. Bu köprü 2014 yılında Ukrayna'dan koparılıp Rus topraklarına eklenen Kırım'ın Rus anakarası ile bağı açısından hayati önem taşıyor.


Kırım deniz köprüsü

Bu yaşananlar üzerine Ukrayna hükümeti ABD, İngiltere, Rusya ve Ukrayna arasında 1994 yılında imzalanan protokolü şimdi yeniden gündeme getiriyor. Ukraynalı avukat ve insan hakları aktivisti Stanislav Batryn, anlaşmaya sadık kalınmamasının üçüncü dünya savaşının temellerini attığını söyleyecek kadar durumu vahmi görenlerden. Batryn anlaşmanın hali hazırda Kırım işgal edildiğinde delindiğini ancak Karadeniz'de yaşananlarla anlaşmanın baskı kurmak için şimdi daha gerekli olduğunu ve önem kazandığını belirtiyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroshenko Pazartesi günü yaptığı açıklamada "Ukrayna'dan yana olan tüm dünya koalisyonuna sesleniyoruz: Güçlerimizi birleştirmeliyiz. Yapılan anlaşmalar hükümranlığımızı ve sınırlarımızı savunma sorumluluğunu bizlere yüklüyor." dedi

Sıkı yönetim bir siyaset oynunun parçası mı?

Tüm bunların yanı sıra Ukrayna'da Mart ayı seçimleri öncesi yapılan son anketlerde siyasi geleceği parlak gözükmeyen Poroşenko'nun Azak krizini fırsata çevirmek amacıyla sıkı yönetim ilan ettiğini düşünenler de mevcut. Bunun en büyük nedenlerinden biri de 2014'te yaşanan Kırım krizi ve çatışmalarının doruğa çıktığı noktada dahi sıkı yönetim ilan etme gereği duymayan bir iktidarın bugün Azak'ta yaşananlar sonrası bu yolu tercih etmesi.

Budapeşte Protokolü ne kadar bağlayıcı?

Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin ise 2014'te yaptığı bir konuşmada 1994 anlaşmasının o dönemin hükümeti ile yapıldığını ve artık geçersiz olduğunu söylemiş, dünya kamuoyunda bu açıklama 'saçmalık' olarak nitelendirilmişti. Dünya ve uluslararası hukuk düzeni devletlerde devamlılık prensibi üzerine inşa edildiği için Putin'in bu açıklamaları o dönem ciddiye alınmamıştı.

Ne var ki, 2016'da Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov aynı açıklamayı yeni bir perspektifle yaparak imzalanan anlaşmada imzalayan tarafların sadece 'Ukrayna'ya karşı nükleer saldırıda bulunmama' sözü verdiğini söyledi.

Bu noktadaki problem Putin veya Lavrov'un iddiaları üzerinden değilse dahi Budapeşte Protokolü'nün yasal statüsü üzerinden ortaya çıkıyor. 1994 protokolleri yasal bir antlaşmadan ziyade siyasi bir anlaşma ve bu nedenle bağlayıcılığı ile ilgili bir takım sıkıntılar mevcut.

Yasal bağlayıcılığı olan antlaşmalarda maddelere uyulmadığı takdirde tarafların ne gibi somut adımlar atabileceği yazarken Budapeşte Portokolleri'nde yalnızca siyasi diyalog kurulacağı ve müzakerelere girilebileceği belirtiliyor.

ABD ve Avrupa'nın pozisyonu

Washington yapılan anlaşmaya sadık kalınacağını duyurdu ve 2014'den bu yana Ukrayna'ya hükümranlık sahasını korumak için yapılan yardımların devam edeceği belirtildi. Son üç yılda ABD Ukrayna'ya güvenlik ve reform için 2,8 milyar dolar para yardımı yapmıştı.

Bugün 200 ABD askeri hala Batı Ukrayna'daki bir askeri üste sürekli olarak tutuluyor ve Ukrayna her yıl ABD'den yeni ordu teçhizatı ve mühimmat satın alıyor. Ukrayna hükümeti ve Ukraynalıların en büyük ve önemli talebi ise NATO üyesi olmak.

Bu olduğu takdirde NATO'nun demir şemsiyesi altına girecek olan ülke müttefikliğin beşinci maddesi ile Rusya'nın gelecekteki tehditlerini bertaraf etmiş olacak. NATO'nun yakın ortaklarından biri olan Ukrayna son olarak Eylül ayında 14 ülkeden gelen 2 bin 270 askerin katıldığı bir askeri tatbikata ev sahipliği yapmıştı. Ancak bir çok uzman Kırım'ın içinde bulunduğu durum nedeniyle Ukrayna'nın NATO'ya üyeliğini düşük bir ihtimal görüyor.

Ukrayna'nın Avrupa ülkelerine ilettiği başka iki talep ise geri çevrildi. Bunlardan biri NATO'nun Azak Denizi'nde gemi göndermesi ve diğeri de Almanya'nın Ukrayna'yı bypass eden Kuzey Akımı 2 boru hattı yapımını askıya almasıydı.

Şimdilik tüm taraflar kartlarını dikkatli ve temkinli şekilde oynuyor.

Rusya-Ukrayna geriliminde gündeme gelen 1994 Protokolleri'nde ne var?

EURO NEWS