Rusya - Ukrayna geriliminin arka planı
“RUSYA BU KIŞ SALDIRACAK”
Odatv bölgeden bildiriyor: Rusya - Ukrayna geriliminin arka planı
Halbuki benim 14 yıldan beri gazetecilik yaptığım Ukrayna, hiç de savaş havasında değil...
Komşu ülkenin, hele de Rusya gibi bir büyük gücün saldırısına uğramak üzere olan bir ülkede nasıl bir ortam olur? Halk alışveriş yerlerine akın eder, yurtdışına göç edebilecek olanlar kitlesel olarak göç etmeye çalışır veya askerlik şubeleri önünde kuyruklar oluşur. Basın da sürekli bu konuyu işler. Oysa ki, burada gündelik hayatta hiçbir olağanüstü durum yok. Basında da en Rus karşıtı, en milliyetçi çizgideki Ukrayna gazeteleri bile, Rusya’nın Ukrayna’yı ele geçirmeye hazırlandığı haberlerini fantastik buluyor.
Ukrayna basını sınırda bir Rus askeri yığılmasının olduğunu doğrulamakla birlikte, bunun Ukrayna’yı istiladan ziyade, korkutma amaçlı bir harekat olduğunu savunuyor.
Ukrayna yönetimi ilk haftalarda, ABD’nin iddialarına rağmen sınırda Rus askeri sayısının kaygı verici boyutlarda artışının olmadığını söylüyordu. Sonraki haftalarda Ukraynalı bazı yetkililer, Rus tehdidinden bahsedince milliyetçi muhalefet, onları ülkenin iç sorunlarını unutturup gündem değiştirmeye çalışmakla suçladı.
Rusya ile Ukrayna ilişkilerini karmaşıklaştıran konu; Ukrayna, yüzlerce yıl Rusya ve Sovyetler Birliği egemenliğinde kaldığı için günümüzde Ukrayna açısından iki ülke ilişkileri Ukrayna’nın bağımsızlık konusuyla alakalı iken, Rusya açısından ilişkiler, Rusya’nın güvenlik meselesiyle alakalı... Ukrayna yönetimlerinin NATO’ya üyelikten söz etmesi, Rusya açısından, Rusya’nın batıdan çevrelenmesi anlamına gelir. Ukrayna’nın Rusya açısından taşıdığı önemi Rusya Cumhurbaşkanı Putin, iki ay kadar önce, “Eğer Ukrayna NATO’ya üye olursa, Ukrayna’ya yerleştirilecek NATO füzeleri Moskova’yı 7 dakikada vurabilir” diyerek en net şekilde ifade etti. Önceki gün ABD Başkanı Joe Biden’la görüşmesinin ardından da Putin, “Her ülke, kendi güvenliğini istediği şekilde sağlayabilir, fakat bu bir başka ülkenin güvenliği pahasına olmamalı" diyerek, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin Rusya’nın güvenliğini tehdit edeceğini iddia etmişti.
RUSYA'NIN SALDIRMA İHTİMALİ
Aslında Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi, hiç olmayacak bir durum değil... 2014 yılında, Ukrayna’da Batı yanlısı kesimlerin ihtilal yapıp Rusya’ya yakın çizgide olan dönemin Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’i devirip iktidara gelmelerinden sonra Rusya yönetimi, Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’nı ele geçirmiş ve Kırım’da nüfusun çoğunluğunun Rus olmasından yararlanarak, burada düzenlettiği bir referanduma dayanarak Kırım’ı kendi topraklarına kattığını açıklamıştı. (Bu kararı Türkiye ve diğer dünya devletlerinin hemen hiçbiri tanımadıysa da, Rusya yönetimi Kırım’ı kendi vatan toprağının bir parçası sayıyor ve bu konuyu diğer ülkelerle tartışmayı reddediyor). Kırım’ın ilhakının hemen ardından da Ukrayna’nın güneydoğu bölgesinde Rusya yanlısı eğilimlerin egemen olduğu Donbas bölgesinde Rus yanlısı ayrılıkçı gruplar, Rusya’dan aldıkları destekle, Ukrayna güvenlik güçleriyle çatışmaya girdi. O tarihten bu yana, yani yedibuçuk yıldır, o bölgede iki il merkezi, ayrılıkçıların denetimi altında bulunuyor ve Ukrayna, oradaki çatışmalarda asker ve sivil, 14 binden fazla insanını kaybetti.
KIRIM’IN FARKI
Ancak, Ukrayna genelinde bir saldırıya girişmek, Rusya’nın kolay başvurabileceği bir yöntem değil. Çünkü Kırım Yarımadası, Ukrayna bünyesinde özerk bir bölgeydi ve Rusya, burada bir referandum düzenlettirerek önce Kırım’ın bağımsızlığını ilan ettirtti, sonra da "Bağımsız Kırım’ın” "Kendi isteğiyle Rusya’ya katılımını” onaylamıştı. Uluslararası hukukun bir federasyonun parçaları olan federe devletlerin bağımsızlıklarını ilan etme hakkını tanımasına karşılık, aynı imkan bir devlet bünyesindeki özerk devletler için geçerli değildi. Ancak NATO’nun 1999’da Sırbistan bünyesinde özerk bir bölge olan Kosova’ya müdahalesi ve Kosova’nın denetimine el koyması, 2008 yılında da Kosova’nın bağımsızlık ilanı ve bu bağımsızlık ilanının Batı dünyası tarafından tanınması yeni bir durum yarattı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, daha o dönemde yaptığı açıklamada Kosova’nın bağımsızlık kararının tanımasının eski Sovyet ülkelerinde karşılığının olacağını söylemişti (Kastettiği, her şeyden önce, eski Sovyet coğrafyasındaki çatışma bölgeleri olan Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri, Moldova’nın Transdinyester ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgeleriydi). Nitekim, Lavrov’un bu sözünden altı ay sonra, Rusya ile Gürcistan arasında “Beş Gün Savaşı” patlak vermiş ve savaşın ardından Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’yı bağımsız devletler olarak tanımıştı.
Rusya, böylelikle Batı dünyasına, “Siz uluslararası hukuku öyle yorumlarsanız, biz de işimize gelen durumda böyle yorumlarız. Batı’nın Kosova icraatı ne kadar hukuka uygunsa, bizimki de o kadar uygundur” demek istiyordu. Rusya, “Kosova Senaryosu”nu Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde de uygulama yoluna giderek, burasına önce bağımsızlık ilan ettirtti, sonra da Rusya’ya katılma kararını “kabul ettiklerini” açıkladı. Putin, “Kırım’ın Rusya’ya katılması” töreninde yaptığı konuşmada yine Kosova örneğini vererek kendilerinin icraatının Batılı ülkelerin Kosova müdahalesi kadar meşru olduğunu öne sürüyordu. Kısacası uluslararası hukuk, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılmasına izin vermese de, Rusya yönetimi Kosova’da meydana gelen karışık durumu örnek göstererek Kırım meselesini kendince kitabına uydurmuş oldu.
"AYRILIKÇILAR 2 BÖLGEYİ ELE GEÇİRDİ"
Ukrayna’nın diğer bölgeleriyse doğrudan doğruya, üniter devlete bağlı olan yerlerdi. Rusya, buralarda özellikle de Rus yanlısı eğilimlerin güçlü olduğu güney ve doğu illerinde, ayrılıkçı gruplara destek verdi.
Bu hareketlerin pek çoğu kısa sürede Ukrayna yönetimi tarafından kontrol altına alındıysa da, güney doğuda, Rusya sınırının yanı başında bulunan ve Rusya yanlısı eğilimlerin en güçlü olduğu Donbas’ta ayrılıkçı gruplar, iki il merkezini ele geçirmiş oldu. Fakat bu iki ildeki ayrılıkçı yönetimlerin bağımsızlık ilanı Rusya tarafından tanınmadı ve gelişmeler, Rusya’nın burayı kendi topraklarına katma amacında olmadığına, daha ziyade Kiev’deki Batı yanlısı yönetimin denetiminden koparma amacını taşıdığına işaret ediyor. Eğer Ukrayna’nn diğer güney ve doğu illerinde Rusya yanlısı örgütler denetimi ele geçirebilselerdi, Rusya’nın o bölgedeki “halkların isteği üzerine” bölgeye asker gönderip denetimi ele geçirmesi, söz konusu olurdu. Bu olmadan Rusya’nın Ukrayna’nın diğer bölgelerine girmesi, açık işgalci durumuna düşmesine yol açar (Kırım’daki gibi işi kitabına uyduramaz). Bu da Rusya’nın çok daha ağır yaptırımlara uğramasına, dahası, ele geçireceği bölgelerde direnişle karşılaşmasına neden olur. Bunlara ek olarak, Ukrayna ordusu, 2014 yılındaki Ukrayna Ordusu değil; o dönemden bu yana, neredeyse yeni bir ordu kuruldu ve Rusya’nın Ukrayna’ya konvansiyonel silahlarla yapacağı bir müdahale, Rus Ordusu’nun da kayıplar vermesine neden olur. O nedenle, şimdiki dünya şartlarında ve Rusya’nın şu anda sahip olduğu şartlarda Rusya’nın Ukrayna’yı istilaya hazırlandığını söylemek, gerçekçi değil.
“RUSYA BU KIŞ SALDIRACAK”
Aslına bakarsak, Ukrayna’da Rus Ordusu’nun bir müdahalede bulunabileceği iddiaları her kış gündeme getirilir. Fakat bu iddialar Ukrayna’nın istilasına ilişkin değil, iki bölgeye kısmi operasyon düzenlenmesine ilişkindir. Birincisi, Rusya’nın ele geçirdiği Kırım yarımadası ile Rusya arasında doğrudan toprak bağlantısı olmadığından, Rusya’nın Donbas üzerinden, Azak Denii kıyısını takip ederek Kırım’a ulaşmaya yönelik kısmi bir istilada bulunacağı iddia edilir. İkincisiyse, Ukrayna yönetimi 7 yıldan beri Kırım’a su ablukasında bulunduğu ve Kırım’da su sıkıntısı baş gösterdiği için, Kırım’daki Rus birliklerinin, yarımadanın hemen kuzeyinde yer alan ve eskiden Kırım’a su sevkiyatında kullanılan Kırım Kanalı’nı ele geçirmeye yönelik kısmi bir operasyon yapabileceklerinden bahsedilir. Fakat yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü, genel bir istiladan, Ukrayna’da bahsedilmez.
O nedenle, Amerikan basınının ve Amerikalı yetkililerin bu iddialarının, ABD’nin Rus tehdidini gerekçe göstererek Doğu Avrupa ve Karadeniz Havzası’nda kendi etkinliğini arttırma amacını taşıyan, gerçekle pek alakası olmayan iddialar olduğunu söyleyebiliriz.
TÜRKİYE NEDEN ARABULUCU OLAMADI
Rusya ile Ukrayna arasında tansiyonun yükseldiği dönemde Türkiye, gerilimi düşürmek için iki devlete arabuluculuk çağrısında bulundu. Bu da normaldi. Nitekim, bölgede tansiyonun yükselmesi, Karadeniz bölgesinde gerilimin artması demek olacak. ABD bu gerilim vesilesiyle, Karadeniz’de ağırlığını arttırmak isteyecek ve Türkiye’den her zaman yaptığı gibi, boğazlardan serbestçe geçişine imkan tanımasını isteyecek. Başka bir deyişle, Türk Boğazları konusunda Türkiye üzerinde Amerikan baskısı artmış olacak.
Fakat Türkiye’nin arabuluculuk önerisine Ukrayna’nın olumlu yanıt vermesine rağmen, Rusya, olumsuz yaklaştı. Bunun da birkaç nedeni var:
Birincisi, Ukrayna’nın Donbas’taki çatışmaları bir Rus-Ukrayna çatışması olarak görmesine karşılık, Rusya yönetimi, kendisinin bu çatışmanın tarafı olmadığını, Donbas’taki çatışmaların Ukrayna’nın iç savaşı olduğunu savunuyor ve bir taraftan ayrılıkçı yönetimlere destek verirken, diğer taraftan Ukrayna yönetimine, “Siz, bizi değil, Donbas’taki yönetimleri muhatap alın” diyerek, kendi desteklediği ayrılıkçı yönetimleri muhatap alması çağrısında bulunuyor.
Rusya’nın Donbas konusunda Türkiye’nin arabuluculuğunda masaya oturması, Rusya’nın bu çatışmanın tarafı olduğunu kabul etmesi demek olur. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Rusya, kendisini dünyadaki iki süper güçten biri olarak görmeye devam ediyor. Ukrayna’yı ise kendisinden ayrılmış, bölgesel çapta bir devlet olarak görüyor ve onunla eşit iki devlet olarak masaya oturmaya yanaşmıyor. Ayrıca Rusya yönetimi, ABD’nin Rusya’yı çevreleme politikası çerçevesinde Ukrayna’yı kullandığını savunuyor. Böyle olunca da Rusya, Ukrayna ile olan sorunlarını ABD’nin Rusya politikasının bir parçası olarak görüyor. Bu nedenle, bu sorunlarda muhatabının doğrudan doğruya ABD olduğunu düşünüyor.
Bu şartlarda, bölgedeki gerilimin geleceği, ABD ile Rusya cumhurbaşkanları arasında yapılacak görüşmeye bağlıydı.
RUSYA, NATO’DAN GÜVENCE İSTİYOR
Önceki akşam ABD Başkanı Joe Biden’le Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin arasında yapılan ve iki saat süren video görüşmesi, bu açıdan önem taşıyordu. Rusya’nın ABD’den en temel talebi, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağı konusunda yazılı güvence almak (1980’lerin sonunda, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki yakınlaşma sürecinde dönemin Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, Sovyetler Birliği’inn Doğu Avrupa’daki Bulgaristan, Romanya, Doğu Almanya gibi komünist devletlere desteği kesmesine karşılık ABD Başkanı Ronald Reagan’dan, bu ülkelerin NATO üyesi olmayacaklarına dair sözlü güvence almış, fakat daha sonra bu ülkelerin hepsi NATO’ya girmişti. Putin, bu nedenle, Ukrayna konusunda güvencenin somut olmasını istiyor). Biden, görüşmede böyle bir güvence vermeyi reddettiyse de Ukrayna’nın önümüzdeki on yılda NATO’ya alınmayacağı, NATO içinde de konuşulan bir husus.
PUTIN - BIDEN GÖRÜŞMESI SONUCU
Putin-Biden görüşmesinde iki taraf da taviz vermez görüntüsü verse de anlaşmazlık konularının alt kurullarda görüşüleceği konusunda anlaşmaya varılması, ABD’nin Rusya karşısında tavizsiz konumundan geri adım attığını gösteriyor (Her şey bir yana Biden daha bu yılın başında “katil” dediği Putin’le bir yıl içinde bir yüz yüze, bir de video konferans yöntemiyle olmak üzere iki kez görülmek zorunda kalmış oldu). Görüşmenin belki en önemli sonucuysa, iki ülke arasındaki söylemin yumuşatılması, sorunların çatışmacı bir havada ele alınmayacağının kararlaştırılması oldu.
BÖLGEDE GERİLİMLER SÜRECEK
Ne var ki, Doğu Avrupa, Rusya ile ABD arasındaki çatışma alanı olmayı sürdürdükçe, burada Belarus’un mülteci krizi gibi bir kriz yatışsa bile bu yerini, Ukrayna krizine bırakacak, o da daha sonra yerini bir başka krize bırakacaktır.
O nedenle, doğrudan bir Rus-Ukrayna savaşı ihtimali şu anda düşük olsa da, ABD ile Rusya arasında bu bölgede güç mücadelesi sürdükçe, önümüzdeki günlerde burada, biz Türkleri de yakından ilgilendiren çeşitli bölgesel krizler baş gösterecektir.
Deniz Berktay
Odatv.com