Sabah Gazetesi OdaTV doyasını mı açıyor? ODATV 15 Temmuz’dan haberdar mıydı?

Odatv yazarı Osman Başıbüyük: Cemaat'in tek kurtuluşu: Darbe

Sabah Gazetesi  OdaTV doyasını  mı açıyor?  ODATV 15 Temmuz’dan haberdar mıydı?


Sabah Gazetesi'nden Hayrettin Şaşmaz ilginç bir haberin kapağını kaldırdı ve sordu;

ODATV, 15 Temmuz’dan haberdar mıydı? 

Odatv,  15 Temmuz Darbe Teşebbüsü'nden bir gün önce Mümtaz İdil'e ait bir köşe yazısını,

15 Temmuz'a gelmeden aylar önce biri, 08 Şubat 2016, diğeri de 08 Mart 2016 tarihinde, iki köşe yazısı daha yayınlanmış  olduğu görülüyor.

Türkiye Gazetesi'nden  Fuat Uğur'un 02 Nisan 2016 tarihli  "Cemaat’in “Hususiler”i darbe için Ankara’da toplandı" başlıklı köşe yazısı, yok artık denilecek cinsten.

İşte Odatv'de yayınlanan Osman Başıbüyük'e ait 08 Mart 2016 tarihli köşe yazısı...

Cemaat'in tek kurtuluşu: Darbe

Cemaat çok sıkışmış bir durumda, kendisini ve aynı zamanda ABD derin devletinin en önemli maşasını kurtarabilecek tek çare darbe gibi gözüküyor

08.03.2016 21:02 

Türkiye’de siyaset 2013 yılına kadar Cemaat eliyle ABD tarafından şekillendirilebiliyordu. 2011 yılına kadar iktidardaki AKP Hükümeti ile Washington arasındaki ilişkiler çok iyiydi; iki tarafın da Türkiye açısından iç ve dış politikadaki hedefleri paralellik arz ediyordu. Bu yüzden AKP Hükümeti, Cemaat eliyle yapılan operasyonlara tam destek verdi. Bu dönemde Cemaat, AKP’yi iktidarda tutma adına muhalefeti dizayn etmeye çalışıyordu. Amaç;aslında birer Amerikan politikası olan Kürt açılımı ve ülkenin “ılımlı İslam” Cumhuriyetine dönüşmesi önünde engel teşkil eden, Atatürkçü, ulusalcı ve milliyetçi güç odaklarının tasfiye edilmesiydi.

2011 yılında Erdoğan Şangay İşbirliği Örgütüne üye olmaktan bahsetmeye başladığında, AKP ile Washington’un yolları da ayrılmaya başlamıştı. Doğal olarak bu ayrışmada Cemaat sahibinin yanında yer aldı. ABD derin devleti, Türkiye’nin Avrasya’ya kayan eksenini düzeltmek maksadıyla yine Cemaat vasıtasıyla bu sefer Erdoğan’aoperasyon yaptı. 17-25 Arılık operasyonu, çok gerçekçi ve gerçek verilerle tasarlanmasına rağmen şaşırtıcı bir şekilde başarısız olunca, Erdoğan ile Paralel Devlet Yapılanması arasında ölümüne bir kavga başladı.

Bu kavgada ABD, Türkiye’yi şekillendirmek için kullandığı, devletin her hücresine sızmayı başarmış en önemli aletini kaybetmek üzere. Çünkü hapse girme, hatta ölüm korkusu yaşayan Erdoğan,var gücüyle Cemaatin bütün kadrolarını devletten tasfiye etmeye çalışıyor. Dokunamadığı tek kurum, TSK. Size garip gelecek ama son aylarda tırmanan terör olayları ile TSK’daki Cemaatçiler arasında dolaylı bir bağ var.

KIŞLALARINDA UYANMAYI BEKLEYEN DEFNE YAPRAKLARI

25 bin civarında vatansever asker, kumpas davalarla ve daha çok emekliliğe teşvik edilip veya zorlanarak ordudan tasfiye edilirken, onların yerlerini Cemaat kadroları aldı. TSK’nın içerisinde tahminlerin çok çoküzerinde bir Cemaat yapılanması var. Cemaatin tek güvencesi işte TSK içindeki bu uyuyan kadrolar.

Cemaat çok sıkışmış bir durumda, kendisini ve aynı zamanda ABD derin devletinin en önemli maşasını kurtarabilecek tek çare darbe gibi gözüküyor. Darbe ile yönetime el konulmadığı takdirde zamanla Cemaat devlet içindeki etkinliğini tamamen yitirecektir. Türkiye’yi darbe ortamına sürükleyebilecek tek unsur ise PKK.  Son aylarda yaşananları kısaca hatırlayalım:

7 Haziran seçimlerinden sonra PKK şehir ve hendek savaşlarını başlattı. Kandil, sürekli halkı ayaklanmaya çağırıyor. Başkanlık Konseyi Üyesi Duran Kalkan; savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çevireceklerini, bu savaşla 2016 baharının Kürdün baharı olacağını” söyledi.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise;"Yaza kadar PKK ve hükümet arasındaki gerginlik artabilir. Birçok Kürt ve Türk ölebilir ve bu etnik bir iç savaşı tetikleyebilir" diye açıklama yapıyor.

Her gün Güneydoğu’dan şehit cenazeleri gelmeye devam ederken,batı illerinde de kıpırdanmalar başladı. İstanbul’da bazı kahvehanelerin taranması, Akit ve Yeni Şafak gazetelerine yapılan saldırılar, Mersinde yaşanan kundaklama olayları, Ankara’da 28 vatandaşımızın şehit edildiği bombalı saldırı bu kötü gidişatın habercisi, ülkedeki tablo 12 Eylül 1980 öncesini hatırlatıyor.

DARBENİN AYAK SESLERİ

Bütün bu yaşananlara paralel olarak medyada bir darbe tartışması başladı. Cemaat'in Zaman gazetesi yazarı Abdullah Aymaz "Nevbahar mesajı" başlıklı yazısında Fethullah Gülen'in 12 Eylül darbesi öncesi, Sızıntı dergisinde yazdığı ve darbeyi çağıran yazısını paylaşıp, sonuna "Şimdi de 36 sene sonra, diyorum ki: Yusuflara müjdeler olsun!.." yazması TSK içindeki uyuyan hücrelere talimat olarak algılandı.

Yandaş medyada da darbe tartışmaları devam ediyor. Bazıları TSK içindeki uyuyan hücrelerinin çok acil ve her türlü risk alınarak, en sert ve en uç tedbirlerle çökertilmediği takdirde darbenin göstere göstere geleceğini iddia ediyor. Bazıları ise, şu anda çok sayıda kurmay albayın bu yapıdan olduğunu, alt ve orta düzey generaller içinde de hatırı sayılır sayıya ulaştıklarını, hatta bunların darbe için dış destek aradıklarını ama bulamadıklarını, ancak hepsinin teker teker kayıt altına alınmış olması sebebiyle organize hareket edemeyecekleri için darbe olmayacağı düşüncesinde.

Darbe mesajından sonra Zaman Gazetesine kayyum atandı. Bunun üzerine konuşan Fethullah Gülen,"Onlar bunu yıkmaya çalışsınlar. İki senedir yıkmaya çalıştılar, yıkamadılar. Bir tek taş düşüremediler Allah'ın izniyle. Burkuntu yaşıyorlar, paranoya yaşıyorlar. Korkuyla tir tir titriyorlar" dedi.

Bu arada hakkında Cemaatçi olduğu iddiaları bulunan Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse görevden alındı. Başbakan Davutoğlu, görevden almaya ilişkin,"Bürokraside paralel yapı ile mücadele her kurum gereğini yapıyor. Rasyonel hiyerarşide herkes hesap verme durumundadır" dedi.

HSYK Teftiş Kurulu'nun 680 hâkim ve savcı için "Terör örgütüne üye olmak ve örgütsel eylemde bulunmak" suçlarından soruşturma başlattığı medyaya yansıdı.

TSK’DA CEMAAT TASFİYESİ MECBUR HALE GELDİ

Anlaşılan o ki Cemaatin fazla zamanı kalmadı. Ne yapacaksa YAŞ kararları öncesi, Ağustos ayına kadar yapacak. Diğer yandan ülkede şehit cenazeleri ile birlikte her türlü terör olayının tırmanması ile birlikte AKP Hükümetinin de Ağustos ayını bekleyecek zamanı kalmadı. Önümüzdeki dönemde TSK içinde ciddi bir Cemaat tasfiyesi beklenmeli. Çünkü tırmanan terörü dizginlemenin yolu buradan geçiyor.

PKK’nın PYD adı altında ABD’den destek aldığı bir gerçek. Bir başka deyişle PKK terörü, sokak hareketliğini tırmandırması maksadıyla daha çok dışarıdan kışkırtılıyor. Senaryoya göre; “Güneydoğu’dan gelen şehit cenazelerine batıda yapılacak saldırılar, bombalamalar eklendiğinde, iç savaşın fitili ateşlenecek. Kürt-Türk sokaklarda birbirini kırmaya başlayacak. Zaten halkın bir kısmı Erdoğan’dan nefret ediyor. Onlar da Erdoğan devrilsin diye sokağa çıktığında bu sefer Erdoğan taraftarları da işe karışacak. Böylece sokaklar kan gölüne dönecek. Toplumda, “asker gelsin bizi kurtarsın” beklentisi yükselmeye başladığında, TSK içindeki uyuyan hücreler beklenen darbeyi yapacak.”

Eğer TSK içindeki uyuyan kadrolar temizlenebilirse, her hangi bir ayaklanma sonucu veya darbe ile Hükümet devrilse bile, ABD maşasını kaybetmiş olacağından, devrilen hükümetin yerine kimin geleceğini belirleyemez. Bu durumda, birçok Güney Amerika ülkesinde ve komşumuz Irak’ta olduğu gibi kendisine düşman yeni bir hükümet ve toplumla karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla boş yere Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak istemeyeceği için PKK’yı desteklemekten vaz geçebilir. Yani; Cemaatin darbe potansiyeli kalmadığında ABD, PKK’yı dürtmekten vaz geçecektir. Mevcut durumda TSK içindeki Cemaatçi kadrolar terörle mücadeleye katkıdan çok zarar vermektedir. İşte bu gerçeğin farkına varan Hükümetin, PKK terörünü bitirmek ve darbe tehlikesini önlemek amacıyla Ağustos ayı öncesi TSK’da paralel tasfiyesine başlayacağı gözüküyor. Tüm işaretler bu yönde. Sürpriz olmasın.

https://www.odatv4.com/cemaatin-tek-kurtulusu-darbe-0803161200.html

Osman Başıbüyük

Odatv.com

*

Mustafa Önsel: Cemaatçi cunta darbeye mi hazırlanıyor

08.02.2016 20:14

Fısıltı halinde kamuoyuna yayılan; “TSK’da çok etkiniz”, “Çoğu general bizden”, “Hocaefendiye haber yollamışlar, istediği anda her şeyi yapacak güçteyiz demişler” vs. söylentilerini duyuyoruz.

Türkiye kaotik bir süreç yaşıyor. Bu süreçle ülkemizin yeniden şekillendirilmeye, bir yerlere sürüklenmeye çalışıldığı gün gibi ortada.

Bölücü terör örgütünün ihmaller sonucu yıllardır tahkim ettiği şehirlere alabildiğince yerleştiği, devletin otoritesini kullanır hale geldiği bir zaman dilimini yaşıyoruz.

Terör örgütünün şehirlerde kurduğu bu otoriteyi yıkmak için gecikmeli operasyonlar yaklaşık iki aydır devam ediyor. Şehit haberleri milletin yüreğini kararttıkça karartıyor.

O bölgede böylesi bir karmaşa sürerken Ankara ve İstanbul’da IŞİD’e ihale edilen canlı bombalar, geçtiğimiz birkaç gün önce 12 Eylül öncesini hatırlatan arka arkaya taranan kahvehaneler, artık iç sorunumuz haline gelen sınırdaş ülkelerde yaşananlar, mülteci akını, yine bölgede körüklenen etnik ve mezhepsel kavganın ülkemize ithal çabaları, bölgedeki paylaşım kavgasından parça koparmaya çalışan yayılmacı ülkelerle olan ilişkiler vb. olaylar ülkemizi oldukça kırılgan bir hale getirmiştir.

Böylesi her an daha yaygın savaşın çıkabileceği bir ortamda, halkın haliyle en çok güveneceği kurumun ordu olduğu açıktır.

Ancak…

Gelinen noktada bu güveni aşındıran çok vahim iddialar bulunduğu ortadadır.

Son günlerde kulağımıza çalınan dedikodular ilginç. Çeşitli mahfillerde, Fethullahçı örgütle irtibatlı olduğu bilinen kişilerce fısıltı halinde kamuoyuna yayılan; TSK’da çok etkiniz”, “Çoğu general bizden”, “Hocaefendiye haber yollamışlar, istediği anda her şeyi yapacak güçteyiz demişler” vs. söylentilerini duyuyoruz.

Diyelim ki bu söylentiler, devletten tasfiye edilmeye başlanan bir hareketin hezeyanlarıdır. Fakat bu dedikodular altan alta bu şekilde yoğunlaşırken, son on beş günde olanlara bakarsak birilerinin” bir gayret yoğunlaşmasına girdiği görülmektedir. Geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen Herkül.org denilen sitede, Cennetin kılıçların gölgesinde olduğunu, savaş halinde kılıcın hakkını vermek gerektiğini” söyledi.

Hemen akabinde Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, Zorbalar kılıç kullanır da mazlumların kılıç kullanma hakları yok mu?” dedi.

Hükümetin eski ağır isimleri Hüseyin Çelik ve Bülent Arınç artık hükümette olmamanın hıncıyla topa girdiler. Örneğin Bülent Arınç’ın, Dolmabahçe mutabakatından zamanın Başbakanının (R. Tayyip Erdoğan) haberi vardı” diyerek yaptığı ortaya hemen ertesi gün (4 Şubat 2016) Mümtaz’er Türköne, İdam cezasının geri gelmesi ve Dolmabahçe’de noktalanan ‘çözüm sürecinin’ sahiplerinin ipe çekilmesi lazım” diyerek çok pervasız bir vole vurdu. Aynı yazarın, 19 Mayıs 2015’de Devri Sabık Yaratmak” başlığıyla kaleme aldığı ve resmen darbe isteyen yazısı ile bu yazısı bire bir örtüşmektedir.

Hele atılan tweetler? Basına yansıyanından örnek verelim. Yurt Atayün isimli kumpasçı eski polis şefi adına açılan hesapta bakın ne yazılmış; Sizin büyük hatanız, Hocaefendiyi sıradan bir hoca; cemaatini de sıradan cami cemaati sanmanız oldu. Geçmiş olsun!”.Anlamlı mı, anlamsız mı?

Bu arada Nazlı Ilıcak, kumpas olduğu artık kesin kabul görmüş davalarla ilgili kumpasçı polis müdürlerinden Ali Fuat Yılmazer’in ağzından iftira dolu yazı dizisiyle bir kampanya başlattı.

Bu yazı dizisi sürerken, bugün duruşmaları başlayan ve muhtemelen sanıklarının hepsi beraat edecek olan İzmir Casusluk Davası ile ilgili manidar bir gelişme oldu. Malum davada sözde iddianamede ileri sürülen iddialar vahim” bulunarak seksen (80) civarında personelin ilişiği kesilmişti. Geçenlerde bunlardan otuzunun (30) AYİM kararı ile atılma işlemi durduruldu. Yani bu otuz personelin söz konusu kararla yeniden göreve dönme yolu açılmış oldu.

Ancak AYİM’in bu kararından sonra çok garip bir şey oldu. Basından öğrendiğimiz kadarıyla Genelkurmay bu karara MSB üzerinden itiraz etmiş. Bu nasıl bir yaklaşım? Genelkurmay kumpas davalarına nasıl bakıyor anlamak mümkün değil?

Bilmediğiniz şeyler var” diyen herkesle istedikleri platformda tartışırız. Bu davada bilmediğimiz hiçbir şey yok!.. 12-15 kişinin yasal olmayan yollardan elde edilen ve gayri ahlaki kabul edilen görüntülerinin üzerinden, kimse davada yargılanan 357 kişiyi töhmet altında bırakamaz… Bunların görüntüleri üzerinden algı oluşturarak masum insanların itibarıyla oynayamaz…

Bir başka gelişme ise daha önceki bir yazımıza da konu olan, Fethullahçı örgütlenmenin hemen hemen hiç olmadığı dört devrenin emekli edilmesidir. Kendi ayağına kurşun sıkmak olarak gördüğüm, 1500 civarında albayın yığılma” ambalajıyla tasfiyesi, her halde en çok Fethullahçı örgütü sevindirmiştir. Böylece kendi elemanlarının önü iyice açılacaktır.

Bütün bunların yanısıra devletin bütün kılcal damarlarına” sızmış olan Fethullahçı örgütle ilgili TSK’daki uzantılarının oldukça güçlü konumda olduğu, artık kulağı duymayan çobanların bile duyduğu gerçeklere ayak direyerek, bunlara karşı hiçbir soruşturmanın başlamamış olmasına sadece manidar demek mümkün değildir.

Yüksek sesle soruyorum; Bu konuda TSK’da neden yaprak kımıldamıyor ve bu konu devamlı öteleniyor? Bunun için bin bir türlü mazeret üretiliyor. Elinizi tutan nedir? Siyasi otorite de size engel değil. Hatta çok istekli” desteği söz konusu.

TSK’nın bu yaklaşımının samimiyet testinden geçmesi mümkün değildir… Sadece son 15 gün içinde yaşananlardan, söylenenlerden yola çıkarak bir analiz yaparsak, nasıl bir sonuç çıkartacağız?

Belli ki, birileri”“darbe” söylentileriyle TSK’da yandaşlarına yapılacak olası operasyonlara karşı tehdit yoluna başvurmaktadır. Bu sıkıştıklarının da göstergesidir. Ben bunu böyle okuyorum. Ancak son kale” olarak gördükleri TSK içindeki yapılanmaları onların yaşamsal sigortalarıdır. Bunu kaybetmemek için her çareye başvurabilecekleri unutulmamalıdır. O yüzden de her türlü olasılığın göz ardı edilmemesi esas olmalıdır. Operasyonda gecikme, söz konusu Fethullahçı örgütün güçlenmesini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Bunların ışığında; Fethullah Gülen ve yandaşlarının son günlerde dillerinden düşürmedikleri kılıç”tan neyi kast ettiğini sorsak çok mu basit kaçar?

Ya da, kılıç kimin elinde desek?

https://odatv4.com/cemaatci-cunta-darbeye-mi-hazirlaniyor-0802161200.html

Mustafa Önsel / 08.02.2016 20:14

Odatv.com

*

ODATV, 15 Temmuz’dan haberdar mıydı? 

"Libya’da görevli MİT şehitlerini ve ailelerini ifşa eden ODA TV’nin 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce ihanet gibi bir twitter paylaşımı yaptığı anlaşıldı. Söz konusu tweet ODA TV yöneticilerinin darbe girişiminden haberdar oldukları izlenimi uyandırdı.

Libya'da şehit düşen MİT mensuplarını ve ailelerini ifşa ettikleri gerekçesiyle bazı yöneticileri tutuklanıp haklarında dava açılan ODATV'nin 15 Temmuz ile ilgili şok edici bir ihaneti ortaya çıktı.

ODA TV'nin darbe girişiminden sadece bir gün önce yani 14 Temmuz'da "Dimdik ayakta kalacağını sanıyordu" diye sosyal medya hesabı twitterdan paylaşım yaptığı belirlendi."  SABAH / HAYRETTİN ŞAŞMAZ

Odatv.com yazarı Mümtaz İdil'in 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi'nden bir gün önce kaleme aldığı ve OdaTV.com da yayınlanan köşe yazısı.

Dimdik ayakta kalacağını sanıyordu

Recep Tayyip Erdoğan yolun sonuna geldiğinin farkında. Bundan sonra Bilal ya da Sümeyye’ye bırakmayı düşünüyor tüm yönetimi. Padişahlık sistemi yani.

 

Nasıl düştüğünü hiç fark etmedim. Ama düştü...

Benim için çok da önemi yoktu düşmesinin, çünkü düşeceğini biliyordum. Düşmek bir eylemdi ve en azından hareket sağlıyordu. Düşmesi yaşamsal bir olaydı, iyi bile sayılırdı. Tek sıkıntı, düşmenin verdiği zarar olabilirdi. Onu da göze almam gerekiyordu.  

Düşmeyeceğini, hep dimdik ayakta kalacağını sanıyordu...

Düştü...

Sevindim mi? Hayır...

Ülkenin yarısının nefret ettiği, yarısının da peygamber ilan ettiği adam düştü. Biz düşürmedik, yabancı ülkeler düşürdü. Onların muhalefeti Bahçeli ya da Kılıçdaroğlu muhalefeti değildi, onlar “insan hakları” olarak bakıyorlardı olaya.

Suriyeli göçmenlere vatandaşlık vererek AB’nin kalbine mızrağını sapladı... Artık her Suriyeli vatandaş vize alarak gitmek zorunda Avrupa’ya, artık göçmen statüsü yok.

Ama unuttuğu bir şey var: Suriyelilerin hepsi kabul etmeyecek vatandaşlığı, iş imkanı da verseniz, konut da tahsis etseniz, adamların yaşam standartları bu ülkede Suriye’de olduğu gibi asla olmayacak.

O zaman da yeni bir yol deneyecek düşen kişi: Daha fazla “imkan” sağlamak... Nedir bu imkan? Konut veriyorsun, iş olanağı sağlıyorsun, üniversitelere bedava ve sınavsız girmelerini sağlıyorsun...

Kendi vatandaşına yaptığının üç katını Suriyeli vatandaşlara sağlıyorsun...

Daha fazla ne verebilirsin?

Vatandaş olunca seçmen de olacak bunlar, ama o da değil...

Peki ne?

Recep Tayyip Erdoğan yolun sonuna geldiğinin farkında. Bundan sonra Bilal ya da Sümeyye’ye bırakmayı düşünüyor tüm yönetimi. Padişahlık sistemi yani. İyi bir baba ve çocuklarını da düşünüyor açıkçası(!).

Onun için “düştü” diyorum...

Düşmemenin tek yolu, kendi soyundan birini yerine atamak. Düşse de sürünmeyecek, Kaddafi ya da Saddam olmayacak.

Öyle mi sanıyorsunuz?..

Bharara raporunu verdi bile. Saddam ve Kaddafi “onuruyla” öldü...

Bu öyle olmayacak. Miloseviç gibi, savaş suçlusu olarak yargılanacak. Göreceksiniz...

Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanan onlarca kişi, mahkemelere “cumhurbaşkanı olduğunu kanıtlayın” dilekçesi verdi... Mahkemeler bunu kanıtlamak zorunda. Hukuki olarak “beyana bağlı” bir şey değil bu. Kanıtlamak zorunda. Kanıtlayamayacak... Tüm davalar da düşecek.

Peki hala Cumhurbaşkanı olarak başımızda oturacak mı bu kişi?

Evet, çünkü “muhalefet” diye bir şey yok. Onlar da razı... Hani bir ara cumhurbaşkanı olmasına “izin” vermişler ve en azından onu “saraya” hapsederiz demişlerdi ya, öyle olmadığını gördüler, ama 130 milletvekili ile öylesine aciz, öylesine çaresizler ki...

Bayram boyunca Kılıçdaroğlu’nun sesini duydunuz mu? Ya da duydunuz da, Suriye vatandaşlığına, cumhurbaşkanlığı diplomasına ilişkin bir itiraz duydunuz mu? Duyduysanız şanslısınız, çünkü gerçekten fısıltıyla söylenmiş olan sözlerdir onlar.

Yalnızız. Bizi kurtarmasını beklediğimiz tek şey, siyasetin sıkışması ve insanların sokağa dökülmesi. Bunun dışında muhalefetin falan yapacağı bir şey yok, görüyorsunuz...

Çok sıkıntılı bir dönemi geçmeye çalışıyor ülke ve tek umudu kaldı: Bir şekilde direnç göstermek...

Çocuklara tecavüz ediliyor, çıt yok...

Suriyelilere haklar veriliyor, çıt yok...

Müteahhitler iş üzerine iş alıyor, çıt yok...

Okullar imam hatipe çevriliyor, çıt yok...

Cumhuriyet kazanımları yok ediliyor, çıt yok...

Daha binlerce şey, ama ses yok...

Ne zaman “çıt” çıkacak, ne zaman?

https://odatv4.com/dimdik-ayakta-kalacagini-saniyordu-1407161200.html

Mümtaz İdil /  

Odatv.com

*

Bu da Türkiye  Gazetesi yazarı Fuat Uğur'un 02 Nisan 2016 tarihli köşe yazısı:

Cemaat’in “Hususiler”i darbe için Ankara’da toplandı

Yazar sıfatıyla tanıdığımız bazı insanlar var. Biraz daha rahatlasalar kötülüğün kitabını yazacak kadar vicdanları kararmış olan bu isimler bir süredir ağızlarında çeşitli laflar geveliyorlar. Geçmişteki darbe karşıtı duruşlarını unutarak Türk Silahlı Kuvvetlerini darbeye çağıran yazıları kaleme alıyorlar. Hem de hiç utanmadan. Sadece onlar değil, Amerika’daki Michael Rubin adlı Bush’un eski danışmanı da “Türkiye’de bir darbe olabileceğine dair” yazı yayınladı. Onlar da bol bol paylaştı.

Öncelikle emniyette, eğitimde, iş dünyasında ve yargıda ciddi oranda geriletilen Paralel Yapı heyecan içinde. Ordudaki cemaatçilerin yakında harekete geçeceğini fısıldamaya başladılar. TSK içinde Cemaat’in gücü, üst düzeylerde Cemaatçi subayların sayısı, oranı tartışılmaya başlandı. Cemaat mağduru ve Ergenekon Davası sanığı CHP’li Vekil Dursun Çiçek bu soruları cevapladı. Çiçek, “TSK'da yüzde 10 civarında var ama bu FETÖ denen paralel devlet yapılanmasının Silahlı Kuvvetler'de darbe yapacak, Silahlı Kuvvetleri ele geçirecek gücü yok” dedi.
Dursun Çiçek’e göre FETÖ özellikle istihbarat, bilgisayar ve insan kaynakları yönetiminde etkin.
Yine Dursun Çiçek’in bildirdiğine göre kendileri de hükümetle yakın iş birliği içinde çalışıyorlar ve isimlerini verdikleri subaylar görevden alınıyor ya da pasif görevlere aktarılıyorlar. Yapılanlar toplam içinde ne kadardır onu bilemiyoruz tabii.
İşte tam da bu aşamada Hususiler’in haberi geldi.
 
NEDEN ANKARA’YA GÖNDERİLDİLER?
 
Onlara “Cemaat’in Derin Adamları” diyebiliriz. Kısaca CDA. Cemaat’in örgütlendiği her yerde imamların yanı sıra bu adamlar da vardır. Genellikle eğitim ve iş dünyasında örgütlenmeleri, iletişimi ve koordinasyonu sağlayanlar onlardır. Kendilerini saklarlar CDA’lar. Alınan her karara müdahale edebilirler ve imamların hep yanındadırlar.
Cemaat’in içinden bana çeşitli bilgiler aktaran kaynağım geçtiğimiz günlerde “Hususiler artık yer değiştiriyorlar” demişti ve bunu yazmıştım. Ancak önceki gün çok yeni bir bilgiyi aktardı:
“Hususilerin önemli bir kısmı Ankara’da toplandı...”
Neden peki?
“Onlara yeni bir görev verilmiş. Fethullah Gülen 2016 yılında mutlaka halife olmak istiyor. Artık darbe çağrıları yapılmasının altında yatan sebep bu. Hususilere verilen görev de bununla ilintili. Yani, Hususiler, ordu içindeki Cemaatçi subayları uyandırmakla görevlendirildiler.”
Bu nasıl yapılacak?
Anlatalım.
 
HUSUSİLER CEMAAT AJANLARINI UYANDIRACAK
 
Bilindiği gibi Cemaatçiler orduya sokulurken aşırı bir tedbir uygulanmakta. Silahlı Kuvvetler'e yerleştirilen her genç subay bu çerçevede “Cemaat içi emir-komuta zincirinin dışında kalmak” zorundalar. Cemaat yetkilileriyle hiçbir temasta bulunmamaya özen gösteriyorlar. Bu subaylar çok dar kapsamda sadece birbirlerine zimmetliler. En fazla iki ya da üç kişi birbirini tanıyor ama bir zincirin halkalarını oluşturabilecek bağlantıyla irtibatları yok.
İşte, Hususilerin Ankara’ya gidip yerleşmelerinin amacı bu. Cemaatçi subaylar arasındaki bağlantıyı sağlamak, onları zincirin halkaları hâline getirmek üzere parçaları bütünleştirmek. Çünkü Cemaatçi subayları oralara yerleştirenler onlar. Tek tek temasa geçiyorlar.
Ancak TSK’ya darbe için uygun bir zemin hazırlanması ve kaos ortamının da sağlanması gerekiyordu. Bu anlamda PKK ile yaptıkları iş birliği önemli ölçüde yardım edecektir umudundalar. PKK’lı 5000’in üzerinde teröristin öldürülmesi mühim değil. Canlı bombalar, patlatılan bombalarla polis ve askerlerin şehit edilmesi bu ortamı sağlar düşüncesindeler.
Cemaatçi subaylar bunu başarabilirler mi? Dursun Çiçek’in dediklerine bakılırsa böyle güçleri yok.
 
BİLGİSAYARI VE İSTİHBARATI ELİNDE TUTAN CEMAATÇİ TSK’DA NE YAPMAZ Kİ?
 
Ancak ben o kadar emin olunmaması gerektiği kanısındayım. Çiçek’in kendisi zaten önemine dikkat çekerek “Cemaat’in özellikle istihbarat, bilgisayar ve insan kaynakları yönetiminde bilinçli seçim olarak etkin olduğu noktalar vardır. Oralardan da temizlenmesi gerekiyor” diyor.
Şimdi soralım:
“Her türlü kumpası, iğrençliği, ahlaksızlığı ve sahtekârlığı yapabilen bu adamların istihbaratın içinde olmaları büyük tehlike değil midir? Ya Bilgisayar yönetiminde etkili olmaları? Bizzat Dursun Çiçek’in ıslak imzalı belgesini bile üreten bu şebeke bir MÜDAHALE emrini emir komuta zinciri içerisinde tüm kuvvet komutanlıklarına ve alt birimlerine gönderse ne olur düşünebiliyor musunuz? O emrin manipülasyon olduğunu anlayana kadar iş işten geçmez mi?..”
 
HÜKÜMET DE, TSK DA, MİT DE HİÇ EMİN OLMAMALI
 
Çok açık bir soru.
Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, Sayın MİT Müsteşarı Hakan Fidan, hatta herkesin takdirle karşıladığı bildiriyi yayınlayan Genelkurmay Başkanı Sayın Hulusi Akar?
Emin misiniz? Rahat mısınız bu konuda?
Tüm yaşadıklarımızdan sonra herkesin diken üstünde olması gerek.
FUAT UĞUR / TÜRKİYE / 02 Nisan 2016
*

Sabah Gazetesinin o haberinden bir gün sonra Odatv İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın, "Erdoğan kendine sormalı"  başlıklı bir köşe yazısı ile habere cevap verdi.

Erdoğan kendine sormalı

Anlamıyorlar mı; uyanık kalmak için Odatv'ye mecburlar. Bu konu FETÖ yetiştirmelerine bırakılmayacak önemdedir.

 

İktidarın yayın organı gazete dün şunu yazdı:

“Odatv, 15 Temmuz'dan haberdar mıydı? ”

Soruya tek kelimeyle yanıt vereyim; “evet!”

Sadece FETÖ darbesinin gününü bilemedik! FETÖ'nün askeri darbe yapacağını belki yüz kez haber yaptık. Sürekli iktidarı uyardık. Dedik ki:

-“Kulağımıza gelen ciddi iddialar: Cemaatçi cunta darbeye mi hazırlanıyor.”

-“TSK'yı Cemaat'ten kurtaramazsanız sıra size gelecek.”

-“Cemaatçi komutanları isim isim listesi.”

-“F. Gülen TSK içindeki yapıyı henüz devreye sokmadı.”

-“ABD'den al haberi: Erdoğan'a darbe yapılacak.”

Zaman gazetesi 36 yıl sonra o yazıyı yayınladı: Kışlada uykudan uyananlar silkinip kendilerine geliyor.”

“Cemaatin tek kurtuluşu darbe. Bunun PKK ile ne ilgisi var.”

-Genelkurmay'dan kulağımıza çalınanlar: TSK, içindeki Fethullahçılara neden operasyon yapamıyor.”

-“Fethullahçılar orduyu böyle biçti: Harp Okullarında inanılmaz kıyım. Tasfiyede yüzde 1350 artış.”

-“Odatv'den dev dosya: TSK'nın altı adım adım nasıl oyuldu.”

-“TSK'daki Cemaat yapılanmasının belgelerini açıklıyoruz: Askerlere nasıl kumpas kurdular.”

Uzatmayayım. Benzer haberleri hep yazdık.

Şimdi diyorlar ki:

-“Odatv, 15 Temmuz'dan haberdar mıydı?”

FETÖ yetiştirmeleri utanmayı bilmiyor.

DARBE BİLDİRİSİ

Odatv 15 Temmuz gecesi nasıl habercilik yaptı siteye girip okusunlar.

Bizim FETÖ'ye karşı yaptığımız mücadele Odatv arşivinde duruyor.

Bizim FETÖ'ye karşı yaptığımız mücadele özel yetkili mahkeme duruşmalarının tutanaklarında duruyor.

Bu mücadelemiz sonucu ağır bedeller ödedik. Bunları bilmeyen kaldı mı?

İktidar yayın organı öküzün altından buzağı arıyor; Odatv'yi suçlamak için akla-hayatın akışına uymayan bahaneler bulmaya çalışıyor…

Peki…

Bize sürekli saldıran iktidarın medya organı 15 Temmuz gecesi tv kanalından FETÖ darbe bildirisini okumasını unutturacağını mı sanıyor?

15 Temmuz gecesi halkı uyarmak isteyen AKP İstanbul İl Başkanı Selim Temurci'yi tv kanalına çıkarmadığını unutturacağını mı sanıyor? Neler… Neler… Binbir yalanla kirlerini yok edeceklerini sanıyorlar…

FETÖ'den öğrendikleri yöntemler-kumpaslar ile Odatv'yi inatla sürdürdüğü mücadelesini engellemeye çalışıyorlar. Neden?

Bugün FETÖ ile mücadelenin hâlâ bayraktarlığını yapan Odatv'yi kapattırıp, yöneticileri Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Müyesser Yıldız'ı hapse attırıyorlar. Neden?

Gerçek şu ki:

Odatv, FETÖ mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor ve gücü yettiğince sürdürecek. “Birilerini” haberlerimiz ile rahatsız etmeye devam edeceğiz. İşte… Bunu bildiklerinden Odatv'nin habercilik mücadelesine gölge düşürmeye çabalıyorlar.

NİFAK TOHUMLARI

15 Temmuz FETÖ darbesinin hedefinde salt Erdoğan yoktu; Odatv de vardı.

Darbe başarılı olsaydı; Odatv kapatılacaktı ve FETÖ'ye karşı büyük mücadele veren biz gazeteciler ya toprak altında ya da zindanda olacaktık!

Odatv bu emperyalist tehlikenin hâlâ farkında… Bu nedenle Odatv geçmişe değil, geleceğe bakıyor; Erdoğan'ı, CIA gölgesindeki FETÖ konusunda uyarmayı sürdürüyor.

Israrla yazıyoruz:

Erdoğan'ın çevresi FETÖ ile önce parasal ilişki kurdu; ve şimdi siyasal uzlaşı kurmaya çalışıyor. Ve bu kirli ilişkileri yazmamız “birilerini” rahatsız ediyor.

Bugün süreç aynen -hâlâ bir muamma olan-15 Temmuz darbesi öncesine benziyor. Örtüyü kaldırmak istiyor Odatv…

Bu nedenle Odatv yine hedefte.

Bu nedenle Odatv yöneticileri, gazetecileri yine hedefte.

Bu nedenle iktidarın yayın organındaki FETÖ yetiştirmeleri Odatv'ye bu yıl itibariyle savaş açtı. Gazetelerinde, tv ekranlarında hemen her gün aleyhimize yalan haberler var.

Dün karşımızda FETÖ medyası vardı.

Bugün karşımızda aynı yöntemleri uygulayan FETÖ yetiştirmesi iktidar medyası var.

Erdoğan kendine sormalı; “bizim yayın organının Odatv düşmanlığı nereden çıktı? Bizimkiler Odatv'yi susturarak neyin üzerini kapatmak istiyor?”

Evet, iktidar çevresinde sağlıklı düşünecek kimse kalmadı mı? 15 Temmuz'dan hala ders çıkarılamadı mı?

15 Temmuz öncesinin bugün aynen yaşanmasından iktidar tedirginlik duymuyor mu?

Odatv'yi kim neden kapattırır?

Arkadaşlarımızı kim neden hapiste tutar?

Dün olduğu gibi bugün de iktidarı uyaracak tek yayın organları olmadığının farkında değiller mi?

Anlamıyorlar mı; uyanık kalmak için Odatv'ye mecburlar. Bu konu FETÖ yetiştirmelerine bırakılmayacak önemdedir.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Odatv.com

www.sehitlerolmez.com / ŞEHİTLER ÖLMEZ