Saray gergin hem de çok gergin

HERKES DOKUNULMAZLIK PEŞİNDE

Saray gergin hem de çok gergin




Saray gergin hem de çok gergin

(İsmet Demirdöğen’in anısına)

SEDAT BOZKURT YAZDI...

Türkiye’nin siyasal tarihinde askerin yeri çok önemlidir. Çünkü cumhuriyetin kurucu kadrosu askerdir. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den 27 yıl sonra Celal Bayar sivil bir politikacı olarak Çankaya Köşkü’ne çıktı. 27 Mayıs 1960 darbesine kadar 10 yıl sürdü bu dönemin sivil cumhurbaşkanı modeli. Araya sıkıştırılmış bir 12 Eylül askeri darbesi ile birlikte 29 yıl askerler cumhurbaşkanı makamında oturdu. Bu dönemin kısa tarih özetinin bilinmesi çok yararlıdır. 29 yıl sonra Turgut Özal sivil ikinci cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’ne çıktı ve sivil politikacılara bu yolu açtı.

Süleyman Demirel’in ardından, partilerin ortak adayı olarak politik kimliksiz bir isim, Avrupa’daki bazı deneyimler göz önüne alınarak Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Nejdet Sezer 10’uncu cumhurbaşkanı oldu. Sezer’in, partilerin ortak adayı olmasına bakmayın, ilk 2 turda yeterli çoğunluk oyunu alamadığı için ancak 3’üncü turda seçilebildi. “Sorunsuz cumhurbaşkanı seçilemez” kuralına burada bile uyuldu. Yani partiler aday gösterdikleri isme oy vermediler.

Sezer’e oy verilmemesinin muhtelif nedenleri olabilir. Çünkü Özal ve Demirel pratikleri mevcut anayasal sistem içinde bazı sıkıntıları ortaya çıkarmıştı. Özal cumhurbaşkanlığından ayrılıp parti kuracaktı. Demirel’in talihsizliği ise bütün enerjisini, demokratik kuralları zorlamak pahasına, muhatap olduğu darbelerden sonra bir yenisine daha tanıklık yapmamak için harcamasıdır. 28 Şubat sürecinden bahsediyorum.

Sanırım Türk seçmeni, sürekli arabanın tekerini yoldaki aynı çukura düşüren şoförü seviyor. Bizim yakın tarihimiz bunu gösteriyor. Cumhurbaşkanını eski sistemde başarılı olarak gösterecek en önemli verinin ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Mesela Özal, Demirel, Sezer ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki ortak ve başarılı diyebileceğimiz verisi Türkiye’nin dünyadaki saygınlığıydı. Bu, makamlarını, ülkeleri adına temsil etmedeki başarılarını da gösterir. Sezer dünyanın bütün liderlerini Türkiye’de toplamayı başarmıştır. Demirel Susurluk zamanında liderlerin hepsini Çankaya Köşkü’nde yuvarlak bir masa etrafında toplayarak durumun ciddiyetine uygun olarak görüşmeler yapmıştı. Bu cumhurbaşkanları iç siyasete dokundukları zaman mesele başlamış ve makamları da tartışma konusu olmuştur.

16 Nisan 2017 referandumu ile gerçekleşen anayasa değişikleri hukuk ve siyasal sistemimize en az askeri darbeler kadar zarar vermiştir. Bunu TBMM’nin cumhurbaşkanı seçemediği 367 krizinden de bağımsız düşünmemek lazım. Parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanı iç siyasete bulaştığı zaman sıkıntılar ortaya çıkarken aynı cumhurbaşkanını halkın seçmesi halinde neler yaşanabileceğini de bizzat yaşayarak gördük. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı modelindeki arızaları tespite çalışırken bir de “tanımsız” bir başkanlık sistemine geçildi. İç siyaseti domine eden, seçim kazanan ama dünyadaki itibarı tartışmalı, ülkedeki muhtelif yapıları bir araya getirebilme yeteneğinden uzak, ülke yönetiminde de zafiyetlerin ortaya çıktığı bir modeli test ediyoruz halen. Yapılan açıklamalar sizi yanıltmasın; bu sistemden hoşnut kimse yok.

Kazanacak aday” tartışmaları döneminde hayli geniş bir bakış açısıyla mesele masaya yatırıldı. Çok yararlı oldu bu aslında. Bu tartışmalar umarım “durmadan aynı çukura düşen şoför” konusunda da mesafe katedilmesine yardımcı olur. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP ile CHP’nin ortak adayı Ekmelettin İhsanoğlu idi. Niteliklerini uzun uzun anlatmaya gerek yok, çok iyi eğitim almış, dünyada da saygın bir karşılığı vardı. Kazanamadı. Oy verenler bile beğenmedi. Milletvekilliği seçimlerine katılım yüzde 80 iken cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım yüzde 70’de kaldı. “Kazanabilecek” aday kazandı ve 10 yıldır ülkeyi yönetiyor. Bunları anlatmamım nedeni yolda o çukurun halen duruyor olması.

HERKES DOKUNULMAZLIK PEŞİNDE

Bakanlar milletvekili olmak istiyor. Bakanların milletvekili adayı olup olamayacakları bile tartışma konusu. Ama bakanları milletvekili listelerine aday olarak yazacak Erdoğan. Anayasa hükümleri sorun değil bu gibi durumlarda. Liste başı bakanlarla avantaj sağlamaya çalışacak seçim bölgelerinde. Bakanların tamamı gelecek döneme ilişkin kaygıları nedeniyle milletvekilliği yargı dokunulmazlığını istiyor. Millet ittifakı liste meselesinde uzlaşamazsa TBMM’nin aritmetiği sadece anayasa değiştirme için yetersiz kalmayacak aynı zamanda bu dönemin iddialarının yargı tarafından denetlenmesinin önünü de açamayacak. Bu parlamentoda anayasa değiştirmek kadar önemli.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan milletvekili olarak yargı dokunulmazlığı kazanmak isteyen bürokratların başında geliyor. Erdoğan’ın özel kalemi son dönemki sırdaşı Hasan Doğan da milletvekili olmak isteyenlerden. Doğan’ın listedeki yeri garanti gibi. Çünkü bir “Erbakan yöntemi” olarak Doğan’ın yerine getireceği ismi Erdoğan, istisnai bir biçimde makam aracının yan koltuğunda kamuoyu ile tanıştırdı. Kamera araca kadar geldi, Erdoğan araçtan inmeden yanıt verdi. Yanıt Meral Akşener ile ilgiliydi ama kadraja giren isimdi bu görüntünün asıl nedeni. Zafer Çubukçu Erdoğan’ın yeni özel kalem müdürü oluyor. Yeni dönemin bilinmezliği ve potansiyel riskleri sarayı gerçekten çok germiş vaziyette.

Hasan Doğan’ın Erdoğan’ın ziyaretçilerini kabul etme biçimini yazmıştım ve bu nedenle yazıma erişim engeli gelmişti. Bu kez biraz daha dikkat edeceğim. Geçtiğimiz günlerde özel bir ziyaretçi grubu vardı Erdoğan’ın. 50 yıllık siyasetteki yol arkadaşları. Aralarında Ekrem Erdem, Feyzullah Kıyıkçı ve Mehmet Müezzinoğlu vardı. Bir araya gelerek Erdoğan’ı ziyaret etme nedenleri AKP açısından hiçbir şeyin iyi gitmediğiydi. Özet olarak, uyarmak için çalmışlardı Erdoğan’ın kapısını. Art arda sıraladılar eleştirilerini. Erdoğan bir süre dinledikten sonra sert çıktı:

“Fox haber, CHP, muhalefet ağzıyla konuşuyorsunuz, bunların hiçbiri doğru değil”.

Sadece bu ekip değil, eski milletvekilleri ve arkadaşları da yaptıkları görüşmelerde hemen hemen aynı yanıtı alıyorlar. Bu görüşmeler sanırım “eski yol arkadaşlarının” son görüşmeleri. Mesele bununla da kalmıyor. Erdoğan’ın çok önemsediği seçim tarihini bile belirlerken dikkate aldığı “kalp gözü açık” hocaların yanı sıra, pek çok hoca, ilahiyatçı da ülkedeki olumsuzlukların dile getirilmesi için devreye sokulmuş. Ama bunlar da başarılı olamamışlar. Bizlere anlatılanlar bunlar.

MHP’nin varlığı nedeniyle, özellikle muhafazakâr Kürt seçmen AKP’den uzaklaşıyor. Bunu önlemek için sarayda özel planlar geliştiriliyor. Buradaki tek seçenek Hüda Par değil. Kürt seçmenlerin önüne ilgi çekecek isimler çıkaracaklar. Örneğin Urfa. Eşref Fakıbaba’nın İyi Parti’ye geçmesiyle dengeler alt üst oldu. Daha önce Faruk Çelik liste başı olarak Urfa’da başarılı olmuştu. Politik olarak oradaki olumlu etkisi sürüyor ama siyasete uzak duruyor. İkna edilir mi belli değil. O olmazsa Urfa için düşünülen ikinci isim Binali Yıldırım. Aslında Binali Yıldırım Güneydoğu’da pek çok seçim bölgesi için düşünülüyor, aynen Numan Kurtulmuş gibi. Kurtulmuş bölgede, AKP içinde en güçlü karşılığı olan isim.

İTTİFAK ARAYIŞLARI

Partileri içindeki insanlar oluşturur. İnsanları çıkardığınız zaman geriye binalar ve tabelalar kalır. AKP ile ittifak yapacağı söylenen Özal’ın ANAP’ı, Bülent Ecevit’in DSP’si tanımları bu nedenle geçersizdir. Bu ancak “siyasi bir pazarlama yöntemi” olarak kabul edilebilinir. Siyaset terazisine koyduğunuzda küfedeki dengeyi değiştirmeyen her hamle boşadır. Bu nedenle AKP’nin en operasyonel ismi Binali Yıldırım Yeniden Refah Partisi’nin kapısını çaldı. Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan AKP’yi çok eleştiren isimlerdendi. Ama AKP için hiçbir zaman sorun olmadı bu tür açıklamalar. Bunu AKP’nin kadrolarına ve ittifaklarına bakınca hemen anlıyorsunuz. Buradaki tek mesele yaklaşan seçimi kotarmak.

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi’ni içine alacak ve Millet İttifakı'nda genişleme potansiyeli de bulunan bir seçim ittifakı modelinde hayli aşama kaydetti. Yani Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi ile Millet İttifakı içinde bir seçim ittifakı modelinde yer almaya hazırlanıyor. Erdoğan’ın ani müdahalesi de tam buna oldu.

İyi Parti Lideri Meral Akşener hiçbir komplekse ve kaprise girmeksizin cumhurbaşkanlığı konusunda parti olarak risk de alarak pozisyonunu değiştirdi. Bu, Türk siyasi hayatında da çok tanıklık yapılmayan bir tutumdur. Şimdi Millet İttifakı’nın önünde ortak seçim bölgeleri için aday listesi yapmak duruyor ve bu çok çetin geçecek bir süreçle belirlenecek. Yani, Millet İttifakı’nı yeni krizler bekliyor.

MHP’den ihraç edilen ya da istifa eden herhangi bir parti çatısı altında da bulunmayan Ülkü Ocakları eski genel başkanlarından oluşan Ülkücü tavır platformu da harekete geçiyor. Erdoğan karşısındaki en güçlü adayı desteklemek için prensip kararı alan platform, bu desteğini somutlaştırdı. Türkiye genelinde ülkücülerin Kılıçdaroğlu’na oy vermelerini sağlamaya çalışacaklar. Bunun için de ellerinde çok güçlü bir gerekçe de var; MHP içinde ciddi kırılma yaratan eski yol arkadaşları Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’e yapılan suikast ve bunu çözme sözü veren Kılıçdaroğlu. Bir hafta sonra Ankara’da toplanacak olan Platform, seçime kadar kullanacakları zeminleri belirleyecek, medyayı kullanmayı ya da il il, ilçe ilçe dolaşmayı karara bağlayacaklar. Hedeflerinde sadece Erdoğan ile AKP yok, MHP yönetimi de var.

Emek ve özgürlük ittifakında da milletvekili aday listesi ve seçimlere herkesin kendi adıyla girmesi tartışması yaşanıyor. Muhalif ittifaklar bu tartışmaları aşamazsa cumhur ittifakı hayli umutlanacak gibi gözüküyor. Çünkü bu modelde uzmanların hesaplamalarına göre yüzde 40 ile TBMM’nin yüzde 50’sini aşabiliyorlar

https://kisadalga.net/yazar/saray-gergin-hem-de-cok-gergin_60295

SEDAT BOZKURT / KISA DALGA