Saray İmralı'dan Edirne'ye mi döndü?
Selahattin hiçbir zaman PKK'nın adını kullanarak "lanet" okumamıştır.
Terörle yatıp kalktığımız için, birden aklıma geldi. Bugün 17 Kasım. Neyi hatırlatıyor, dedim. Hafızamı yokladım. "17 Kasım" adıyla bilinen Yunanlıların bir terör örgütü vardı.
17 Kasım Örgütü'nün kendi halkına olduğu kadar bize de büyük zararı oldu. İki diplomatımızı şehit ettiler, üç diplomatımızı yaraladılar. (7 Ekim 1991'de Çetin Görgü ve 4 Temmuz 1994'te Ömer Haluk Sipahioğlu. 16 Temmuz 1994 saldırısında da üç yaralımız var. Diplomatlarımıza saldırı ASALA'nın 17 Kasım Örgütü'ne siparişi miydi?)
İki diplomatlarımızı şehit eden Dimitris Kufodinas. Adamın 11 siyasî cinayeti varmış. Yunanistan kanunlarına göre, suçlulara 15 yıl hapis yattıktan sonra belli aralıklarla 48 saatliğine dışarıya çıkma izni kullandırılırmış. Ama diplomatlarımızın katili süresi dolmadan 48 saatliğine izne çıkarılmış. Adam sadece bizim diplomatlarımızı değil; iki İngiliz, bir ABD'li diplomatı, birçok Yunan iş adamını öldürmüş. Dimitris izne çıkarılınca çok kızmış, Atina'yı tel'in etmiştik.
PKK terör örgütü değil mi? bütün faaliyetleri bölmek, yıkmak için öldürmek üzerine. En acımasız örgüt listesinde belki de IŞİD'den, Eş-Şebâb'dan, Boko Haram'dan sonra gelir. Katliamlarına 40 yılı aşkın devam ettiğine göre "kanlı örgüt" listesinde birinci sıraya konabilir.
PKK'nın diğerlerinden bir farkı siyasî destekçilerinin olması. HDP doğrudan PKK'nın siyasî uzantısı.
Siyasî uzantının milletvekilleri el üstünde tutuluyor. Ziyaretlerine gidiliyor, çayları kahveleri içiliyor, yarenlik ediliyor. Kaç oy alırsa alsınlar, halkın düşmanlarına hiçbir surette itibar edilemez.
Selahattin Demirtaş, HDP'nin eski eş başı. Bildiğiniz gibi hapiste. R. T. Erdoğan onun için adını vermeden "Edirne'deki" diyerek üzerine gitmiş, "İmralı'daki"ni öne çıkarmıştı. Sonra Selahattin'in önünü açtı. Edirne'de hapishaneden çıkardı, Çorlu Havaalanı'na getirdi, devletin uçağına bindirip Diyarbakır'a indirdi. Anne babasını hastanede ziyaret ettirip tekrar aynı uçakla geri götürdü.
Ertesinde İstanbul İstiklal Caddesi'nde bomba patlatılıyor, şehitler veriyoruz... Ülke ayağa kalkıyor. Beş saat sonra Selahattin'den bir açıklama: "Kim hangi amaçla ya da gerekçeyle yapmış olursa olsun, sivilleri hedef alan her saldırı hukuken, siyaseten, ahlâken ve vicdanen terördür."
Selahattin şerh de koyuyor: "Sivilleri hedef alan..." diyor. Askeri, polisi hedef alsaydı, "terör" olmayacak mıydı?!
Bu açıklama bombanın patlatıldığı günün akşamında 9'u 13 geçe. Bütün mahpuslar böyle istediği saatte tivit atabiliyor mu? Terörle göğüs göğüse vuruşmuş, komutanlar da mahpus. Onlar da "terörü kınamak" için, istedikleri saatte tivit atabilirler mi?
Selahattin'in avukatı mı çağrıldı, yoksa, hapishane müdürünün odasına getirilip bilgisayar başına mı oturtuldu? Saray'ın haberi olmadan bu saatte tivit atması mümkün mü?
Selahattin, 3 Eylül 2016 tarihinde, Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine konuşmuş, "Biz PKK'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz." demişti.
Selahattin hiçbir zaman PKK'nın adını kullanarak "lanet" okumamıştır.
Selahattin Mersin Mezitli'deki saldırıyı kınarken de PKK'nın adını vermedi ama, kınaması bile PKK'nın elebaşılarından Duran Kalkan'ı kızdırdı. Duran Kalkan, onun için: "Mersin'deki eylemi ilk kınayanlar listesine girmiştir; tutum ve anlayışları en hafif tabiriyle münafıklıktır." demişti.
İfadeye bakar mısınız... Mızıkçılık etme, münafıklık etme deriz ya... Sözü öyle bir şey. "Dost"a güceniklik.
Yunanlılar silahı halkına çeviren adama müsamaha gösteriyor. Biz de onlardan geri kalmıyoruz.
Yakında, Saray, Selahattin'den kendilerine oy isterse şaşırmayalım.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/saray-imralidan-edirneye-mi-dondu-598148h.htm
Arslan TEKİN / YENİ ÇAĞ