Seçim Kanunu tartışmaları: Daraltılmış bölge çözüm olur mu?

Dar bölge mi, daraltılmış bölge mi?

Seçim Kanunu tartışmaları: Daraltılmış bölge çözüm olur mu?




Bakan Gül, "Zaruri yapılması gereken değişikliklerin masaya getirilmesini ve tüm partilerle müzakere edilmesini hedefliyoruz" dedi.

Dar bölge mi, daraltılmış bölge mi?

Dar Bölge sisteminde Türkiye, seçilecek milletvekili sayısı kadar 'Seçim Bölgesi'ne ayrılır ve her bölgeden bir milletvekili seçilir. İlk turda en fazla oy alan, iki turlu olduğunda da ilk turda yüzde 51 alan veya ikinci turda en fazla oy alan seçilir.

Daraltılmış bölge sisteminde ise, her il 5 milletvekili çıkaracak şekilde seçim çevrelerine ayrılır, ülke düzeyinde en az yüzde 5 oy alan partiler de aldıkları oya göre söz konusu vekillikleri paylaşır.

Halihazırda seçim mevzuatının düzenlenmesine yönelik olarak AK Parti tarafından kurulan komisyon Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı başkanlığında olup, komisyonda Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Ar-Ge'den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, Grup Başkan Vekilleri Özlem Zengin ve Bülent Turan bulunuyor ve çalışmaların yaz dönemi boyunca sürmesi bekleniyor.

Son dönemde partiler arasında kurulan Millet İttifakı, Cumhur İttifakı gibi uygulamalar sonucunda seçim barajının fiilen ortadan kalkması karşısında ittifak yapan partilerin en az yüzde 5 oy almaları gerektiği şeklinde bir düzenlemeye gidilebileceği konuşuluyor. Dolayısıyla barajın yüzde 5’e düşmesi sonucunda küçük partilerin katıldıkları İttifak aracılığı ile meclise girmesi engellenebilir.

Küçük partileri baraj altında bırakabilir

Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Burak Cop, üzerinde çalışılan ve basına yansıyan öneriler hayat bulursa, yurt genelinde barajı aşamayan partilerin ittifaklar yoluyla barajı baypas etmelerinin önüne geçilmek istendiğini belirtiyor.

euronews Türkçe’ye konuşan Cop, “Yurt genelinde barajı yüzde 10’dan yüzde 5’e indirirken bunu daha makul bir seviye gibi takdim edebilirler, ama burada asıl belirleyici nokta ittifak-içi baraj. Bu uygulama, partilerin ulusal barajı aşamadıkları durumlarda milletvekili kazanma imkanını ortadan kaldıracak, meclise tek bir milletvekili bile gönderemez hale gelmelerine yol açacak” diyor.

Müzakere edilen bir diğer değişiklik ise “çevre barajı”; yani İzmir, İstanbul, Ankara, Bursa’da birden fazla, diğer illerde tek olan çevre barajıyla bir partinin milletvekili çıkarması için minimum oy gösteriliyor.

Cop, “Bu baraj 1961 seçimlerinde uygulandı, ardından Anayasa Mahkemesi’nin 1968 yılı kararıyla kaldırıldı. 12 Eylül’den sonra geri getirildi; 1983, 87 ve 91 seçimlerinde uygulandı ve 1995’te yeniden kaldırıldı. Buna göre bir ildeki toplam geçerli oy, seçilen milletvekili sayısına bölünüyor. X ilinde 500 bin geçerli oy varsa ve 5 milletvekili seçiliyorsa, çevre barajı 100 bin oluyor ve 99 bin oy alan bir parti o çevre barajını geçemediği için temsil edilemiyor. Bu, büyük partileri kayıran ve adaletsiz sonuçlara yol açan bir uygulama. 1987 seçimleri tam da bu yüzden iktidar partisinin muhalefetin aldığı oyların önemli bir kısmının heba olması sonucunda tek başına iktidarda kaldığı, tarihimizin en adaletsiz seçimlerinden biri olarak nitelendirilir” diyor.

Dolayısıyla, Cop’a göre seçilen milletvekili sayısının azalması temsilde adalete zarar veriyor ve daha az oy alan partilerin aleyhine işliyor. ANAP lideri Turgut Özal, 1987 seçimlerinden önce seçim çevresini daha da daraltarak 6’ya düşürmüştü ve bugün de AK Parti bu bölgeyi 5 milletvekiliyle sınırlandırarak daha da daraltmak istiyor.

“Bugün AK Parti’nin getirmek istediği seçim sistemini en iyi 1987 seçimlerine bakarak anlayabiliriz ve o süreç çok da adaletsiz sonuçlar doğurdu” diyen Cop, bu değişiklikler için ilgili yasanın değiştirilmesinin yeterli olduğunu, ancak Anayasa’nın 67. maddesine göre seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten 1 yıl içerisindeki seçimlerde uygulanmayacağını belirtiyor.

"Seçim çevresini genişletirsen temsilde adalet sağlarsın, daraltırsan büyük partiyi kayırırsın."
Doç.Dr. Burak Cop 

Bir yıldan önce geçerli olamaz

Dolayısıyla, söz konusu yasal değişiklikler örneğin eylül ayında yasalaşırsa ve daraltılmış bölge getirilirse, bu değişiklikler en erken 2021 Eylül ayında uygulanabilecek.

Ancak, Cop’a göre bu tartışmalarda gözden kaçan önemli bir nokta var:

“Bizim tarihimizde seçim sistemlerinde değişiklik yapan birçok siyasi aktör, umduklarını bulamadılar, zira seçim kurallarında mekanik değişiklikler hayatta istediğiniz sonucu vermeyebiliyor. Öyle bir değişikliği yapabilirler ama bir yıl sonra yürürlüğe girdiğinde bu yeni partilerden en az biri yüzde 5 barajını geçmek gibi bir sorundan kurtulmuş olabilir. Seçim çevresini genişletirsen temsilde adalet sağlarsın, daraltırsan büyük partiyi kayırırsın.”

Ancak uzmanlar yine de daraltılmış bölge ile seçim çevresinin daraltılacak olmasının küçük partilere zarar verebileceğine dikkat çekiyorlar ve Cop bu durumu seçim tarihinden bir örnekle açıklıyor:

“1991 seçimlerinde Bülent Ecevit liderliğindeki Demokratik Sol Parti, yüzde 11’e yakın oy elde etti. O oyla seçim çevreleri daraltılmış olduğu için bütün Türkiye’de 450 vekilden sadece 7’sini kazanabildi. 1995 seçimlerinden evvel ise 12 Eylül’ün ardından seçim sistemindeki tahribatların büyük kısmı giderildi, sistemden ayıklandı. Çevre barajı 1995 yılında kaldırıldı, seçim çevreleri genişletildi. Bu seçimlerde 4 yıl önce DSP’nin aldığı kadar oy alan Cumhuriyet Halk Partisi, bu seçimlerde 550 milletvekili arasından 49 milletvekili çıkardı.”

Avrupa'da uygulanıyor mu?

Daraltılmış seçim çevrelerinden çıkan ortalama milletvekili sayısının yüksek olmaması bakımından Yunanistan ve İspanya’daki seçim sayısı büyüklüğü AK Parti’nin bugünkü taslağına benziyor. Ancak, Cop’a göre üzerinde çalışılan sistem, Batılı ülkelerden ilham alarak değil 12 Eylül düzeninin devamına bakarak modellenen bir sistem.

Peki, iktidar bloğundaki Milliyetçi Hareket Partisi’nin tavrı ne olacak? Cop, MHP’nin çevre barajına olumlu bakmayacağını, zira bazı Orta Anadolu illeri dışında MHP’nin oy desteğinin dağınık olduğunu belirtiyor.

“Daraltılmış bölge de MHP’nin işine gelmeyebilir ama belki MHP de bu sürece yeni bir özgüven çerçevesinden bakıyor olabilir. “Zaten AK Parti tabanından oy alıyoruz, onlar eridikçe biz de bu sistemdeki oy potansiyelimizden yararlanırız” şeklinde bir mantık yürütebilirler” diye açıklıyor Cop.

Neden daraltılmış bölge?

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu ise, euronews Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yasama, dar bölge seçim sistemiyle daha özgür hale getirilir. Parlamenter sistemler olduğu gibi başkanlık sisteminde de partiler vardır, ama parti disiplini çok fazla değildir. Dar bölge ile gelen vekil, kendi bölgesinde güçlüdür. Ancak, hali hazırda Türkiye'deki etnik ve mezhebi gerekçelerle dar bölge yerine daraltılmış bölgeyi öngörüyorlar" diyor.

Ancak Durakoğlu'na göre, bu uygulama gerçekleşirse, yüzde 10'luk Türkiye barajına ek olarak bölge barajı da getirilmiş oluyor ve bu da büyük bir sakınca doğurur.

"Siyasetçi, karnesini halktan alır."
Mehmet Durakoğlu 
İstanbul Barosu başkanı

Durakoğlu, daraltılmış bölgenin 1987 ve 1991 yılında ANAP kurucusu Turgut Özal tarafından uygulamalarını anımsatarak, yüksek seçim bölgesi barajlarının temsilde adaleti zedelediğine dikkat çekiyor.

"Seçim Kanunu'nda yapılacak değişiklikler, ancak bir yıl sonra uygulanabiliyor. Dolayısıyla, CHP'nin yeni kurulan DEVA Partisi ve Gelecek Partisi'ne vekil transferlerinin bir anlamı olmayacak, çünkü zaten bu partiler bir yıl içerisinde seçime girme yeterliliğine kavuşacaklar. Ancak vekilin parti değiştirmesi kadar bunun tersini de konuşmak gerekir. Vekilin üye olduğu parti, ilk baştaki çizgisinden uzaklaşırsa istifa toplum tarafından haklı görülür. Vekil istifa ettiğinde başka bir partiye geçmesi ise engellenemez. Siyasetçi, karnesini halktan alır" diye açıklıyor Durakoğlu.

Temsilde adalet mi, siyasi istikrar mı?

Peki bu değişiklikler, 1946 yılından beri birçok değişiklik geçirmiş olan seçim sisteminde adalet sağlar mı?

Bilgi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Emre Erdoğan'a göre, meclisten küçük partilerin seçimlerde başarısız olacağı ön-kabulüyle dışlanması ve marjinalize edilmesi istikrara katkı sağlamaz.

euronews Türkçe'ye konuşan Prof. Erdoğan, "Burada temel konu, seçim sisteminden ne beklediğimiz. Yönetimde istikrar sağlama iddiasıyla iİktidardaki partinin seçimi kazanmasını mı kolaylaştıracağız ve yapay bir parlamento çoğunluğu mu oluşturacağız, yoksa toplumun mümkün olduğunca fazla kesimini temsil eden bir meclis oluşturarak temsilde adalet sağlamayı mı hedefleyeceğiz?" diye soruyor.

Öte yandan, Türkiye'de 1983, 1987, 1991 ve 1995 yılındaki seçimlerde hep bir öncekinden farklı seçim sistemlerinin kullanıldığına dikkat çeken Prof. Erdoğan'a göre, seçim sisteminde sürekli değişiklik yapılması, seçmenlerin farklı partiler arasında "uçarı" bir görüntü sergilemesine yol açar. Bu yüzden, seçim sisteminin arka arkaya en az dört kez uygulanması gerektiği tavsiye ediliyor.

"Meclisten küçük partilerin seçimlerde başarısız olacağı ön-kabulüyle dışlanması ve marjinalize edilmesi istikrara katkı sağlamaz."
Prof. Emre Erdoğan 

"İktidar bloklarına getirilmesi planlanan değişiklikle bir yandan yüzde 10’luk ülke barajının düşürülmesi gibi bir görüntü verilse de, aslında bir ittifakta yer alarak meclise girebilecek küçük partilerin önüne baraj konuyor. 5’ten fazla milletvekili çıkaran illerin 5’lik seçim bölgelerine bölünmesi önerisi de aynı şekilde küçük partilerin oylarının büyük partilere aktarılması oluyor. Buna ek olarak bölge barajları da getirilirse, bir parti o bölgede milletvekili çıkarabilmek için belirli bir oy oranına erişmek zorunda kalır ve bu da yeni partilerin önüne engel oluşturur" diye ekliyor Prof. Erdoğan.

Menekse TokyayEURO NEWS