Seçimi kazanmanın yolu iyi bir TV şovuyla aynı formüle sahip

İşçi Partisi ldieri Jeremy Corbyn bir sonraki seçimlerde partinin başında olmayacağını açıkladı

Seçimi kazanmanın yolu iyi bir TV şovuyla aynı formüle sahip


Ana karakterlerin bir "isteğinin" ve bir "ihtiyacının" olması zorunluluğu siyasette de geçerli. İnsanların içgüdüsel arzularına hitap etmek İşçi Partisi'nin hala öğrenemediği bir ders

Amrou Al-Kadhi 

 

İşçi Partisi ldieri Jeremy Corbyn bir sonraki seçimlerde partinin başında olmayacağını açıkladı ( AP)

"İhtiyacım olan şeyi istemiyorum. Arzuladığım şeyi istiyorum." Başlıca Noel filmlerinden Aşk Her Yerde'nin (Love Actually – 2003) cilveli ofis çalışanı Mia böyle diyordu. Saçma tatil filmleri bir yana, Mia'nın repliği derin bir fikir içeriyor; öyle bir fikir ki solun (Birleşik Krallık) genel seçimlerindeki ezici başarısızlıklarını anlamamıza yardımcı olabilir.

İşimin bir parçası olarak sık sık "istekler" ve "ihtiyaçlar" arasındaki farkları düşünüyorum. Hollyoaks ve Apple'ın yaklaşan dizisi Little America için çalışmış bir senaristim. Ana karakterinizin bir "isteğinin" ve bir "ihtiyacının" olması senaryo yazmak hakkında bilinmesi gereken temel bilgilerdendir. “İstek" hikayenin ana motorudur. Temelde, sizi izlemeye devam ettiren şeydir.

 

Küçük Gün Işığım (Little Miss Sunshine – 2006) filmini ele alalım: Olive isimli genç kız umutsuzca güzellik yarışmasını kazanmak istiyor ve tüm film, ailesinin onu yarışmaya ulaştırmaya çalıştığı sonu gelmeyen yolculukla ilgili. Buna karşılık "ihtiyaçsa" karakterin öğrenmesi gereken bir şeydir, bazen kendisine karşı bile olsa. Genelde soyut ve manevi, hikayenin etkili "ahlaki" kısmıdır. Küçük Gün Işığım'da Olive bir çocuk güzellik yarışmasının onayına ihtiyacı olmadığını görmek zorundadır, aileyse birlikte yaptıkları bu yolculuğun esas kazanım olduğunu anlar.

Peki bunun siyasetle ilgisi ne?

Sağcı siyasetçiler halkın içgüdüsel isteklerine hitap etmeyi on yıllardır başarıyor. Özellikle, 20. yüzyılın sonlarından itibaren devletin müdahale etmediği bir serbest piyasa ekonomisinin bireysel başarı için herkese eşit fırsat sağlayacağı vaadi hala epey ikna edici. O kadar baştan çıkarıcı ki ABD'li milyonlarca mavi yakalı, işçi sınıfının çıkarlarına karşı yasa çıkaran siyasetçilere oy veriyor, birçok kişi hala Amerikan rüyasının ufukta olduğuna inanıyor (boş vaatlerin yarattığı bir serap olsa bile).

Özel mülkiyet, sınırsız zenginlik ve devletin müdahale etmediği bireysel bir imparatorluk ihtimali o kadar iştah açıcı ki çoğu kişi bu sisteme zarar vermektense devletin temel yükümlülüklerini kurban etmeye hazır. Düşük gelirlilerin paralarının büyük oranını piyango biletlerine harcaması da aynı zihniyete işaret ediyor: ne kadar küçük de olsa bir gün büyük kazanma şansı mevcut.

Sağa kıyasla sol onurlu bir biçimde halkların ihtiyaçlarını ele almaya çalıştı. Haklı bir şekilde evrensel sağlık hizmetlerini, devlete özgü yükümlülükleri, hakları, güvenceleri ve nispeten eşitlenmiş bir ekonomik oyun alanını meselesi haline getirdi. Bana kalırsa kağıt üstünde tam bir aptallık gibi görünüyor. Herkesin eşit olduğu bir toplum için hepimizin çabalaması gerçekten de gerekiyor mu? Boris Johnson ve benzerleri eşitsizliğin savunulması gereken bir şey olduğuna inanadursun (evet bunu söyledi), ben çoğu kişinin Birleşik Krallık’ta 4 milyonunu çocukların oluşturduğu 14 milyon yoksul insan yaşamasının iyi bir şey olmadığını düşündüğünü umuyorum.

 

https://www.independentturkish.com/