Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 34 Türk askerinin Suriye’nin İdlib bölgesinde bir hava saldırısında şehit edilmesinin ertesi günü 28 Şubat 2020 tarihinde olağanüstü gündemle toplandığında, bütün dikkatler Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu’nun yapacağı konuşmaya çevrilmişti.
Büyükelçi Sinirlioğlu, yaşanan hadisede ilk saldırıdan hemen sonra (Rusya’ya) yapılan uyarılara rağmen hava saldırılarının sürdüğünü anlatırken bir ara şöyle dedi:
“Yaralı askerleri almak için gönderilen ambulanslar bile hedef alındı. Bu, Türkiye’ye karşı kasıtlı bir saldırganlık eylemiydi.”
Peki, savaş uçaklarıyla 34 askeri öldürmekle kalmayıp yaralıları almaya gelen ambulansları bile havadan hedef alan bu saldırganlığı yapan kimdi?
KRİZ SERAKİB NEDENİYLE ÇIKTI
Bu sorunun yanıtına geçmeden önce bir yıl kadar geriye, 2020 Şubat ayı başlarına gidelim. İdlib için 17 Eylül 2018 tarihinde Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Soçi Mutabakatı ile ilan edilen ateşkese dayalı statüko 2020 Şubat ayına gelindiğinde ciddi bir şekilde sarsılmıştı.
Rus savaş uçaklarının desteğindeki rejim ordusu, 2019 yaz sonundan itibaren İdlib vilayetinin doğusunda kuzey-güney istikametindeki M-5 otoyolunu silahlı muhalefetten geri almak için kademeli bir harekâta girişti. Esad güçleri, Rusların yardımıyla birbiri ardına elde ettiği kazanımlarla M-5 üzerinde kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Bu durumda TSK’nın İdlib’deki askeri gözlem noktalarının bir bölümü de rejim kontrolündeki bölgenin içinde kalıyordu.
Rejim ordusu, 28 Ocak 2020 tarihinde M-5 üzerindeki Maraat el Numan kasabasını muhalefetten geri alarak bir sonraki durak Serakib’e bir hayli yaklaştı. Serakib’in önemi, kuzey-güney istikametindeki M-5 ile Halep’i Lazkiye’ye bağlayan doğu-batı istikametindeki M-4 otoyolunun kesişme noktasında olmasıydı.
Kuzeyde Halep’ten çıkan yol Serakib’e gelip güneye, Şam’a doğru gittiğinde M-5, buradan batıya kıvrıldığında ise M-4 olarak devam ediyordu. Dolayısıyla stratejik açıdan Serakib’i tutmak, İdlib’in bütününün kontrolü bakımdan hayati değer taşıyordu.
TÜRKİYE TAKVİYE BİRLİKLER GÖNDERİYOR
Geçen yıl şubat ayı Serakib üzerindeki büyük bir çatışmaya sahne oldu. Bu çatışma görünüşte Suriye Milli Ordusu ya da kısaca ÖSO diye bilinen muhalif gruplarla rejim ordusu arasında cereyan etmekteydi. Buna karşılık silahlı muhalefetin arkasında Türkiye, rejimin arkasında ise Rusya vardı. Bu yönüyle çatışmalar Türkiye ile Rusya arasındaki bir vekâlet savaşı görüntüsü kazanıyordu. Ayrıca, Rus savaş uçaklarının hava saldırılarına aktif bir şekilde dahil olması Rusya’yı doğrudan taraf hale getiriyordu.
Rejimin Serakib’e yaklaşmaya başlaması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir göç dalgasını baskılamak ve İdlib’deki statükonun bozulmasını önlemek amacıyla denkleme girmeye başlamasıyla birlikte sahadaki çatışma fotoğrafında Türkiye daha belirgin bir şekilde görünmeye başladı. Şubat ayının başından itibaren TSK’nın Cilvegözü sınır kapısından İdlib’in içine doğru kuvvetli bir sevkıyatı başladı.
Türkiye, bu aşamada çok kritik bir hamle yaparak Serakib kasabasının çevresinde doğuya, kuzeye ve güneye giden yolların çıkışlarına kontrol noktaları tesis ederek bir anlamda kasabayı çevreleme harekâtına girişti. Buna karşılık rejim ordusu yan yollar üzerinden ilerleyişini sürdürdü. Bu arada 2 Şubat tarihinde Serakib’in girişindeki bir birliği hedef alan Esad rejiminin topçu ateşinde 7’si asker 1’i sivil olmak üzere sekiz şehit verildi.
Bu arada rejim ordusu İdlib’de doğu-batı istikametindeki M-4 otoyoluna doğru güneyden kuzeye doğru da bir harekâta kalkıştı. TSK, bunu kesmek üzere yaptığı sevkıyatla M-4 otoyolunun güneyine inerek burada bir dizi mevzi bölge kurmaya başladı. Bir anlamda rejimin M-4’ü geri alma hamlesinin önüne set çekiliyordu.
RUSLAR TÜRK TANKINI VURUYOR
Şubat ayında sahadaki ana fotoğrafı özetlemek gerekirse, M-5 ve M-4 üzerinde kontrolü ele geçirmek üzere birbiri ardına hamleler yapan Esad ordusu ve Rusya, diğer tarafta bunu kesmeye çalışan silahlı Suriye muhalefeti ve onun arkasındaki Türkiye’yi görüyoruz.
Ardından, TSK ile Rusya’nın sahada karşı karşıya geldiği durumlar da artmaya başladı. Örneğin, silahlı muhalefet TSK’nın topçu desteği ile sahada ilerlediğinde Rus savaş uçakları muhalefeti havadan bombalayarak durdurmaya çalışıyordu.
Buradaki kritik bir hadise 20 Şubat günü yaşandı. Serakib’in dış mahalleleri muhalefet ile rejim ordusu arasında birkaç kez el değiştirirken, kasabanın 10 kilometre batısındaki Kaminas yerleşiminde konuşlanmış olan bir Türk tankı havadan vuruldu. Bir tankçı teğmen ve bir er hayatını kaybetti. Aynı gün Rusya Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde yer alan bir açıklamada, Rus savaş uçaklarının İdlib’de silahlı militan gurupların Suriye Arap Ordusu’na saldırısına karşılık verirken, bir tank ve 6 piyade taşıyıcı aracını vurduğu belirtildi. Ruslar, dolaylı bir ifadeyle, tankı kendilerinin vurduğunu kabul ediyordu.
VE İDLİB’DE TÜRK BİRLİĞİNE SALDIRI
Sahada bu çatışmalar yaşanırken Türkiye ile Rusya arasında diplomatik kanallardan yoğun bir müzakere süreci yürüyordu. Genel beklenti, bir noktada diplomasinin ağır basacağı ve kısa zamanda yeniden bir ateşkes ortamına dönüleceği yolundaydı. Bütün gözler 26 Şubat’ta Ankara’daki Rus heyetiyle başlayan temaslara çevrilmişti. Rusya lideri Vladimir Putin’in Suriye temsilcisi Aleksandr Lavrentiev ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal arasındaki görüşmelere 27 Şubat’ta da devam edildi.
Dışişleri’ndeki görüşmelerin sürdüğü 27 Şubat günü İdlib’de sahada her şeyin altüst olduğu gün olarak kayda geçti.
27 Şubat günü akşam saatlerine doğru M-4 otoyolunun yaklaşık altı kilometre kadar güneyindeki Balyun yerleşiminin civarında İdlib’de daha güneydeki bir gözlem noktasını takviye etmek üzere yol almakta olan bir Türk askeri konvoyu hava saldırısına uğradı. Konvoydaki askerler saldırı üzerine araçlarından inerek civardaki binalarda savunma düzenine geçtiler. Hava saldırısı bu kez askerlerin savunma düzeni aldıkları binalara yöneldi. Saldırıda 34 Türk askeri hayatını kaybetti.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ertesi gün yaptığı açıklamada, “Birliklerin bulunduğu yerler önceden Rusya’nın sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen maalesef bu saldırının gerçekleştirildiğini” duyurdu. Koordine edildiğine göre, Ruslar birliğin güzergâhından önceden haberdardılar.
Akar’ın dikkat çektiği ikinci önemli nokta, “İlk atışa müteakip (Rusya’ya) bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen maalesef saldırının devam etmiş olmasıdır”.
Daha sonra yapılan resmi bir açıklamaya göre hava saldırıları tam beş saatlik bir zamana yayılmıştır.
Olay ilk duyulduğunda saldırının sorumluluğu açısından dikkatler ilk planda Suriye Hava Kuvvetleri’ne çevrilmişti. Ancak saldırıyı Suriye’nin yaptığı bir senaryoda bile, İdlib hava sahasını Rusya kontrol ettiği ve bütün hava harekâtları Rusya’nın Hmeymim üssünden komuta edildiği için, bu saldırının da Rusların bilgisi dışında olması ihtimali çok zayıftır.
RUS VE SURİYE UÇAKLARI BİRLİKTE UÇUYORDU
Şimdi isterseniz yeniden 28 Şubat 2020 gününe, New York’ta BM Güvenlik Konseyi salonuna dönelim. Büyükelçi Sinirlioğlu, konuşması sırasında Türk birliğinin saldırıya uğradığı sırada olay yerinde yalnız olduğunu belirterek, şöyle diyor:
“Bunun mantıki sonucu kasıtlı bir şekilde saldırıya uğramış olmalarıdır. Öncesinde koordinasyon yapılarak konvoyun yeri hakkında Rus makamlarına yazılı olarak bilgi verilmişti. Hava saldırıları ilk saldırının hemen ardından yaptığımız uyarılara rağmen devam etmiştir”.
Birbiri ardına yapılan saldırıların beş saat sürdüğünü bildiren Sinirlioğlu’nun konuşmasındaki en kritik ifadesi galiba şu cümleydi:
“Radar izleri bu (saldırı) sırada rejim ve Rus uçaklarının görev kolu düzeninde uçtuklarını göstermektedir”.
Bu açıklamayla Balyun’daki saldırının Rus ve Suriye savaş uçaklarınca birlikte gerçekleştirildiği Birleşmiş Milletler üzerinden uluslararası camiaya duyurulmuştur.
BUGÜNKÜ DURUM
Bugün 34 askerimizin İdlib’de şehit edilmesinin birinci yıldönümü. Hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Bu saldırının birinci yıldönümü dolayısıyla eski dosyaları ziyaret ettiğimde bu gerçeklerle karşılaştım. Bugün itibarıyla İdlib’de M-4 otoyolu TSK’nın, M-5 otoyolu ise Esad rejiminin kontrolünde bulunmaktadır.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/birinci-yildonumunde-idlibde-34-askerimizin-sehit-oldugu-saldiriyi-hatirlamak-41750666
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 34 Türk askerinin Suriye’nin İdlib bölgesinde bir hava saldırısında şehit edilmesinin ertesi günü 28 Şubat 2020 tarihinde olağanüstü gündemle toplandığında, bütün dikkatler Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu’nun yapacağı konuşmaya çevrilmişti.
Büyükelçi Sinirlioğlu, yaşanan hadisede ilk saldırıdan hemen sonra (Rusya’ya) yapılan uyarılara rağmen hava saldırılarının sürdüğünü anlatırken bir ara şöyle dedi:
“Yaralı askerleri almak için gönderilen ambulanslar bile hedef alındı. Bu, Türkiye’ye karşı kasıtlı bir saldırganlık eylemiydi.”
Peki, savaş uçaklarıyla 34 askeri öldürmekle kalmayıp yaralıları almaya gelen ambulansları bile havadan hedef alan bu saldırganlığı yapan kimdi?
KRİZ SERAKİB NEDENİYLE ÇIKTI
Bu sorunun yanıtına geçmeden önce bir yıl kadar geriye, 2020 Şubat ayı başlarına gidelim. İdlib için 17 Eylül 2018 tarihinde Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Soçi Mutabakatı ile ilan edilen ateşkese dayalı statüko 2020 Şubat ayına gelindiğinde ciddi bir şekilde sarsılmıştı.
Rus savaş uçaklarının desteğindeki rejim ordusu, 2019 yaz sonundan itibaren İdlib vilayetinin doğusunda kuzey-güney istikametindeki M-5 otoyolunu silahlı muhalefetten geri almak için kademeli bir harekâta girişti. Esad güçleri, Rusların yardımıyla birbiri ardına elde ettiği kazanımlarla M-5 üzerinde kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Bu durumda TSK’nın İdlib’deki askeri gözlem noktalarının bir bölümü de rejim kontrolündeki bölgenin içinde kalıyordu.
Rejim ordusu, 28 Ocak 2020 tarihinde M-5 üzerindeki Maraat el Numan kasabasını muhalefetten geri alarak bir sonraki durak Serakib’e bir hayli yaklaştı. Serakib’in önemi, kuzey-güney istikametindeki M-5 ile Halep’i Lazkiye’ye bağlayan doğu-batı istikametindeki M-4 otoyolunun kesişme noktasında olmasıydı.
TÜRKİYE TAKVİYE BİRLİKLER GÖNDERİYOR
Geçen yıl şubat ayı Serakib üzerindeki büyük bir çatışmaya sahne oldu. Bu çatışma görünüşte Suriye Milli Ordusu ya da kısaca ÖSO diye bilinen muhalif gruplarla rejim ordusu arasında cereyan etmekteydi. Buna karşılık silahlı muhalefetin arkasında Türkiye, rejimin arkasında ise Rusya vardı. Bu yönüyle çatışmalar Türkiye ile Rusya arasındaki bir vekâlet savaşı görüntüsü kazanıyordu. Ayrıca, Rus savaş uçaklarının hava saldırılarına aktif bir şekilde dahil olması Rusya’yı doğrudan taraf hale getiriyordu.
Rejimin Serakib’e yaklaşmaya başlaması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir göç dalgasını baskılamak ve İdlib’deki statükonun bozulmasını önlemek amacıyla denkleme girmeye başlamasıyla birlikte sahadaki çatışma fotoğrafında Türkiye daha belirgin bir şekilde görünmeye başladı. Şubat ayının başından itibaren TSK’nın Cilvegözü sınır kapısından İdlib’in içine doğru kuvvetli bir sevkıyatı başladı.
Bu arada rejim ordusu İdlib’de doğu-batı istikametindeki M-4 otoyoluna doğru güneyden kuzeye doğru da bir harekâta kalkıştı. TSK, bunu kesmek üzere yaptığı sevkıyatla M-4 otoyolunun güneyine inerek burada bir dizi mevzi bölge kurmaya başladı. Bir anlamda rejimin M-4’ü geri alma hamlesinin önüne set çekiliyordu.
RUSLAR TÜRK TANKINI VURUYOR
Şubat ayında sahadaki ana fotoğrafı özetlemek gerekirse, M-5 ve M-4 üzerinde kontrolü ele geçirmek üzere birbiri ardına hamleler yapan Esad ordusu ve Rusya, diğer tarafta bunu kesmeye çalışan silahlı Suriye muhalefeti ve onun arkasındaki Türkiye’yi görüyoruz.
Ardından, TSK ile Rusya’nın sahada karşı karşıya geldiği durumlar da artmaya başladı. Örneğin, silahlı muhalefet TSK’nın topçu desteği ile sahada ilerlediğinde Rus savaş uçakları muhalefeti havadan bombalayarak durdurmaya çalışıyordu.
VE İDLİB’DE TÜRK BİRLİĞİNE SALDIRI
Sahada bu çatışmalar yaşanırken Türkiye ile Rusya arasında diplomatik kanallardan yoğun bir müzakere süreci yürüyordu. Genel beklenti, bir noktada diplomasinin ağır basacağı ve kısa zamanda yeniden bir ateşkes ortamına dönüleceği yolundaydı. Bütün gözler 26 Şubat’ta Ankara’daki Rus heyetiyle başlayan temaslara çevrilmişti. Rusya lideri Vladimir Putin’in Suriye temsilcisi Aleksandr Lavrentiev ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal arasındaki görüşmelere 27 Şubat’ta da devam edildi.
Dışişleri’ndeki görüşmelerin sürdüğü 27 Şubat günü İdlib’de sahada her şeyin altüst olduğu gün olarak kayda geçti.
27 Şubat günü akşam saatlerine doğru M-4 otoyolunun yaklaşık altı kilometre kadar güneyindeki Balyun yerleşiminin civarında İdlib’de daha güneydeki bir gözlem noktasını takviye etmek üzere yol almakta olan bir Türk askeri konvoyu hava saldırısına uğradı. Konvoydaki askerler saldırı üzerine araçlarından inerek civardaki binalarda savunma düzenine geçtiler. Hava saldırısı bu kez askerlerin savunma düzeni aldıkları binalara yöneldi. Saldırıda 34 Türk askeri hayatını kaybetti.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ertesi gün yaptığı açıklamada, “Birliklerin bulunduğu yerler önceden Rusya’nın sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen maalesef bu saldırının gerçekleştirildiğini” duyurdu. Koordine edildiğine göre, Ruslar birliğin güzergâhından önceden haberdardılar.
Akar’ın dikkat çektiği ikinci önemli nokta, “İlk atışa müteakip (Rusya’ya) bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen maalesef saldırının devam etmiş olmasıdır”.
Daha sonra yapılan resmi bir açıklamaya göre hava saldırıları tam beş saatlik bir zamana yayılmıştır.
Olay ilk duyulduğunda saldırının sorumluluğu açısından dikkatler ilk planda Suriye Hava Kuvvetleri’ne çevrilmişti. Ancak saldırıyı Suriye’nin yaptığı bir senaryoda bile, İdlib hava sahasını Rusya kontrol ettiği ve bütün hava harekâtları Rusya’nın Hmeymim üssünden komuta edildiği için, bu saldırının da Rusların bilgisi dışında olması ihtimali çok zayıftır.
RUS VE SURİYE UÇAKLARI BİRLİKTE UÇUYORDU
Şimdi isterseniz yeniden 28 Şubat 2020 gününe, New York’ta BM Güvenlik Konseyi salonuna dönelim. Büyükelçi Sinirlioğlu, konuşması sırasında Türk birliğinin saldırıya uğradığı sırada olay yerinde yalnız olduğunu belirterek, şöyle diyor:
“Bunun mantıki sonucu kasıtlı bir şekilde saldırıya uğramış olmalarıdır. Öncesinde koordinasyon yapılarak konvoyun yeri hakkında Rus makamlarına yazılı olarak bilgi verilmişti. Hava saldırıları ilk saldırının hemen ardından yaptığımız uyarılara rağmen devam etmiştir”.
Birbiri ardına yapılan saldırıların beş saat sürdüğünü bildiren Sinirlioğlu’nun konuşmasındaki en kritik ifadesi galiba şu cümleydi:
“Radar izleri bu (saldırı) sırada rejim ve Rus uçaklarının görev kolu düzeninde uçtuklarını göstermektedir”.
Bu açıklamayla Balyun’daki saldırının Rus ve Suriye savaş uçaklarınca birlikte gerçekleştirildiği Birleşmiş Milletler üzerinden uluslararası camiaya duyurulmuştur.
BUGÜNKÜ DURUM
Bugün 34 askerimizin İdlib’de şehit edilmesinin birinci yıldönümü. Hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Bu saldırının birinci yıldönümü dolayısıyla eski dosyaları ziyaret ettiğimde bu gerçeklerle karşılaştım. Bugün itibarıyla İdlib’de M-4 otoyolu TSK’nın, M-5 otoyolu ise Esad rejiminin kontrolünde bulunmaktadır.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/birinci-yildonumunde-idlibde-34-askerimizin-sehit-oldugu-saldiriyi-hatirlamak-41750666
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET