O günleri hatırlayalım. Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren Genelkurmay Başkanı General Abdülfettah es Sisi Türkiye’de iktidar çevrelerinin kara listesinde ilk sıraya konmuştu. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı konuşmalarda Sisi’yi ağır ifadelerle hedef alıyordu.
Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, 2011 yılında “Arap Baharı” depremiyle devrilmişti. Ertesi yıl bu ülkede yapılan seçimde, Erdoğan, bütün ağırlığını “Müslüman Kardeşler Örgütü”nün adayı olarak yarışa giren Mursi’den yana koymuş, hatta kendisinin seçim kampanyasına parti düzeyinde yardımcı da olmuştu.
Erdoğan, Mursi’nin sandıktaki zaferini “Kutlu Doğum” olarak nitelendirmişti. Cumhurbaşkanı, Mursi’nin seçilmesinden sonra 2012 Kasım ayındaki Kahire ziyaretinde yaptığı konuşmada, ilişkilerin yeni dönemine bakarken “Tarihi tekrar mecrasına hep birlikte kavuşturacaklarını” söylemiş, bu hedefi “Medeniyetimizin esaslarıyla buluşmak” şeklinde açıklamıştı.
Erdoğan, Mısır ordusunun 3 Temmuz 2013 darbesini, kendisine çok yakın bir müttefik gördüğü Mursi ile bölgede yürütecekleri işbirliğinin etkisine set çeken bir hamle olarak da değerlendirmişti.
TÜRK HEYETİ KAHİRE’DE
Bu dönemde ortalığı kaplayan sert rüzgârları hatırlayanlar açısından Türkiye’nin günün birinde ilişkileri düzeltmek için Kahire’ye üst düzey bir Dışişleri heyeti göndereceğini düşünmek, o günlerde insanların aklının ucundan bile geçemezdi.
Gelgelelim, sekiz yıl sonra Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal’ın başkanlığındaki bir heyet, ilişkileri onarma mesajıyla geçen hafta Kahire’de iki gün geçirmiştir.
Yapılan açıklamalara bakılırsa görüşmeler samimi havada ve kapsamlı içerikte geçmiştir. İkili konuların yanı sıra Libya, Suriye, Irak’taki durum ele alınmış, Doğu Akdeniz’de barış ve güvenliğin sağlanması ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Açıklamaya göre “Taraflar istişarelerin bu turunun sonuçlarını değerlendirecek ve müteakip adımları kararlaştıracaktır”.
MISIR, TÜRKİYE KARŞITI İTTİFAKLARA YÖNELDİ
General Sisi’nin başını çektiği 2013 yılındaki darbenin Türkiye tarafından kınanması kuşkusuz ilkesel düzeyde doğru bir tutumdu. Bununla birlikte, bu nedenle Mısır ile bütün köprülerin atılmasının isabetli olmadığı konusunda Türkiye’de kamuoyunun oldukça geniş bir kesiminde bir mutabakatın var olduğu söylenebilir. Zaten sonunda Türkiye’den bir heyetin Kahire’ye gitmiş olması bile Ankara cephesinde bu mutabakat yönünde majör bir tutum değişikliğinin yansımasıdır.
Gerçekten de geçen sekiz yılın ilişkilerdeki maliyeti bir hayli yüksek olmuştur. Bulundukları coğrafyanın en önemli güç merkezleri olan bu iki ülkenin birden birbirlerine hasım konumlara geçmeleri, bütün Doğu Akdeniz’in ve bölgenin üzerine oturduğu dengeleri sarsmıştır. Ankara-Kahire ekseninin çözülmesinin yarattığı boşluk, başka oluşumlar ve karşı ağırlıkların denkleme girmesinin önünü açmıştır.
Geçen yıllar içinde bu yöndeki gelişmelere ilişkin sayısız örneğe tanıklık ettik. Bunlardan birincisi, Mısır’ın Türkiye’ye karşı duran bütün ülkelerle ittifaka girerek, Türkiye’nin çıkarlarını sınırlama, zarar verme siyasetine yönelmesi olmuştur. Sisi, Arap dünyasında Türkiye’ye karşı özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte hareket etmiştir.
Türkiye ile Mısır, bölgedeki her krizde, her çatışmada karşı karşıya gelmiştir. Son olarak geçen yıl Libya’da sıcak çatışmaların sürdüğü bir dönemde iki ülke arasında tansiyonun ciddi derecede yükseldiği durumlar da yaşanmıştır. Bu arada, Türkiye, Libya ile 2019 sonunda deniz yetki alanlarının sınırlanmasına ilişkin bir anlaşma imzalayınca, buna karşılık olarak Mısır ile Yunanistan da geçen yıl kendi aralarında benzer bir anlaşma yapma yoluna gitmiştir.
TÜRKİYE’Yİ ENERJİ DENKLEMİNDEN DIŞLAMA ÇABASI
Asıl düşündürücü olan, Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile Türkiye’yi de hedef alan üçlü bir mekanizma kurmuş olmasıdır. Bu mekanizma 2014 yılında Sisi’nin ev sahipliğinde yapılan üçlü zirvede imzalanan Kahire Deklarasyonu ile ilan edilmiştir. Varılan mutabakat, üç ülke arasında birçok alanda, aynı zamanda hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, işletilmesi konularında da yakın bir işbirliği öngörüyor.
Bunu tamamlayan bir adım, bölgede bir doğalgaz pazarı kurulmasını hedefleyen çok taraflı “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nun geçen yıl fiilen faaliyete geçmesi olmuştur. Merkezi Kahire’de bulunan bu forumda Mısır, Yunanistan,Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, İtalya, Fransa, Ürdün ve Filistin Devleti yer alıyor. ABD ve AB de gözlemci statüsünde bu foruma kuvvetli bir destek veriyorlar.
Mısır’ın aktif bir rol oynadığı bütün bu oluşumlar, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminden dışlayan bir nitelik taşıyor.
İLİŞKİLERDE NORMALLEŞME ARAYIŞLARI
Geçmişte aralarında ciddi bir anlaşmazlık, çıkar çatışması bulunmayan, çok uzun yıllar yakın ve dostane bir işbirliği yürütmüş olan Türkiye ile Mısır’ın birbirlerine cephe alan iki ülke haline gelmesi, aslında iki ülkenin ilişkilerinin mantığıyla, dokusuyla örtüşmüyordu. Dahası, ilişkilerinin bu şekilde kopması, bölgesel istikrarın gereklerine de ters düşüyordu.
Türkiye, bir süredir ilişkilerin yumuşatılması yönünde işaretler vermekte, Mısır tarafı da kapıyı kapalı tutmamaktaydı. Örneğin, dışişleri bakanlarının karşılaştıkları uluslararası toplantılarda görüşmeleri her şeye rağmen diyaloğu koparmama çabasının bir ifadesiydi. Son olarak iki ülkenin istihbarat örgütleri arasında temasların yürütüldüğü, geçen ağustos ayında bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmıştı.
İlişkilerin normalleşmesi yönündeki hareketliliğin önemli ölçüde Ankara’nın tutumunu gözden geçirerek aldığı bir inisiyatifin sonucu olduğunu belirtmeliyiz. Buna karşılık, gelen bütün işaretler ilişkilerin yeniden rayına oturtulması yönündeki çabaların sancılı bir zeminde yürüyeceğine işaret ediyor.
Bir kere, başta Libya ve Doğu Akdeniz konuları olmak üzere iki ülke birçok meselede ayrı düştükleri için, bütün bu başlıklarda tarafların görüşlerinin yakınlaştırılabilmesi uzun bir zamanı gerektirecektir. Bazı konularda görüş ayrılıklarının açıkta kalması da şaşırtıcı olmaz.
‘MÜSLÜMAN KARDEŞLER’ DOSYASI SIKINTILI
Bu arada, iki ülke arasındaki normalleşmenin önündeki en dikenli dosyalardan biri de Mısır’ın ilişkilerde bir normalleşmeye girilebilmesi için Türkiye’de yaşayan Müslüman Kardeşler bağlantılı rejim muhalifi isimlerin faaliyetlerini koşul halinde masaya getirmesidir. Mısır, bu örgütü “terörist” olarak nitelendiriyor. Özellikle Türkiye’den Mısır’a yayın yapan bazı muhalif kanalların durumu daha önce de Türk kamuoyuna geniş bir şekilde yansımıştı.
Arap dünyasında yakından izlenen “Al-Monitor” haber portalında önceki gün yayımlanan Muhammed Sabri imzalı Kahire çıkışlı bir haber-analize göre, geçen haftaki görüşmelerde Mısır tarafı Türkiye’de bulunan Müslüman Kardeşler’e üye bazı isimlerin sınır dışı edilmesini istedi. Bu gibi sorunlara bakınca iki ülke arasında neden önce istihbarat örgütlerinin devreye sokulduğu daha iyi anlaşılıyor.
Her halükârda, sekiz yıl süren bir soğukluk döneminden sonra Türkiye ile Mısır arasında bir normalleşme arayışının başlamış olması, ufukta görünen bütün muhtemel güçlüklere rağmen olumlu bir gelişme olarak karşılanmalıdır. Zararın neresinden dönülse kârdır. Tabii yaşanan tecrübe, bir daha benzer zararların ortaya çıkmaması için gerekli olan özenin, hiç olmazsa bundan sonra gösterilmesinin şart olduğunu da söylüyor hepimize.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/ucuncu-dalgada-iki-kritik-tarih-15-mart-29-mart-41808312
Türkiye-Mısır ilişkilerinde hareketlilik - Zararın neresinden dönülse kârdır...
O günleri hatırlayalım. Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren Genelkurmay Başkanı General Abdülfettah es Sisi Türkiye’de iktidar çevrelerinin kara listesinde ilk sıraya konmuştu. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı konuşmalarda Sisi’yi ağır ifadelerle hedef alıyordu.
Erdoğan, Mursi’nin sandıktaki zaferini “Kutlu Doğum” olarak nitelendirmişti. Cumhurbaşkanı, Mursi’nin seçilmesinden sonra 2012 Kasım ayındaki Kahire ziyaretinde yaptığı konuşmada, ilişkilerin yeni dönemine bakarken “Tarihi tekrar mecrasına hep birlikte kavuşturacaklarını” söylemiş, bu hedefi “Medeniyetimizin esaslarıyla buluşmak” şeklinde açıklamıştı.
Erdoğan, Mısır ordusunun 3 Temmuz 2013 darbesini, kendisine çok yakın bir müttefik gördüğü Mursi ile bölgede yürütecekleri işbirliğinin etkisine set çeken bir hamle olarak da değerlendirmişti.
TÜRK HEYETİ KAHİRE’DE
Bu dönemde ortalığı kaplayan sert rüzgârları hatırlayanlar açısından Türkiye’nin günün birinde ilişkileri düzeltmek için Kahire’ye üst düzey bir Dışişleri heyeti göndereceğini düşünmek, o günlerde insanların aklının ucundan bile geçemezdi.
Gelgelelim, sekiz yıl sonra Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal’ın başkanlığındaki bir heyet, ilişkileri onarma mesajıyla geçen hafta Kahire’de iki gün geçirmiştir.
Yapılan açıklamalara bakılırsa görüşmeler samimi havada ve kapsamlı içerikte geçmiştir. İkili konuların yanı sıra Libya, Suriye, Irak’taki durum ele alınmış, Doğu Akdeniz’de barış ve güvenliğin sağlanması ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Açıklamaya göre “Taraflar istişarelerin bu turunun sonuçlarını değerlendirecek ve müteakip adımları kararlaştıracaktır”.
MISIR, TÜRKİYE KARŞITI İTTİFAKLARA YÖNELDİ
General Sisi’nin başını çektiği 2013 yılındaki darbenin Türkiye tarafından kınanması kuşkusuz ilkesel düzeyde doğru bir tutumdu. Bununla birlikte, bu nedenle Mısır ile bütün köprülerin atılmasının isabetli olmadığı konusunda Türkiye’de kamuoyunun oldukça geniş bir kesiminde bir mutabakatın var olduğu söylenebilir. Zaten sonunda Türkiye’den bir heyetin Kahire’ye gitmiş olması bile Ankara cephesinde bu mutabakat yönünde majör bir tutum değişikliğinin yansımasıdır.
Gerçekten de geçen sekiz yılın ilişkilerdeki maliyeti bir hayli yüksek olmuştur. Bulundukları coğrafyanın en önemli güç merkezleri olan bu iki ülkenin birden birbirlerine hasım konumlara geçmeleri, bütün Doğu Akdeniz’in ve bölgenin üzerine oturduğu dengeleri sarsmıştır. Ankara-Kahire ekseninin çözülmesinin yarattığı boşluk, başka oluşumlar ve karşı ağırlıkların denkleme girmesinin önünü açmıştır.
Türkiye ile Mısır, bölgedeki her krizde, her çatışmada karşı karşıya gelmiştir. Son olarak geçen yıl Libya’da sıcak çatışmaların sürdüğü bir dönemde iki ülke arasında tansiyonun ciddi derecede yükseldiği durumlar da yaşanmıştır. Bu arada, Türkiye, Libya ile 2019 sonunda deniz yetki alanlarının sınırlanmasına ilişkin bir anlaşma imzalayınca, buna karşılık olarak Mısır ile Yunanistan da geçen yıl kendi aralarında benzer bir anlaşma yapma yoluna gitmiştir.
Asıl düşündürücü olan, Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile Türkiye’yi de hedef alan üçlü bir mekanizma kurmuş olmasıdır. Bu mekanizma 2014 yılında Sisi’nin ev sahipliğinde yapılan üçlü zirvede imzalanan Kahire Deklarasyonu ile ilan edilmiştir. Varılan mutabakat, üç ülke arasında birçok alanda, aynı zamanda hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, işletilmesi konularında da yakın bir işbirliği öngörüyor.
Bunu tamamlayan bir adım, bölgede bir doğalgaz pazarı kurulmasını hedefleyen çok taraflı “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nun geçen yıl fiilen faaliyete geçmesi olmuştur. Merkezi Kahire’de bulunan bu forumda Mısır, Yunanistan,Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, İtalya, Fransa, Ürdün ve Filistin Devleti yer alıyor. ABD ve AB de gözlemci statüsünde bu foruma kuvvetli bir destek veriyorlar.
İLİŞKİLERDE NORMALLEŞME ARAYIŞLARI
Geçmişte aralarında ciddi bir anlaşmazlık, çıkar çatışması bulunmayan, çok uzun yıllar yakın ve dostane bir işbirliği yürütmüş olan Türkiye ile Mısır’ın birbirlerine cephe alan iki ülke haline gelmesi, aslında iki ülkenin ilişkilerinin mantığıyla, dokusuyla örtüşmüyordu. Dahası, ilişkilerinin bu şekilde kopması, bölgesel istikrarın gereklerine de ters düşüyordu.
İlişkilerin normalleşmesi yönündeki hareketliliğin önemli ölçüde Ankara’nın tutumunu gözden geçirerek aldığı bir inisiyatifin sonucu olduğunu belirtmeliyiz. Buna karşılık, gelen bütün işaretler ilişkilerin yeniden rayına oturtulması yönündeki çabaların sancılı bir zeminde yürüyeceğine işaret ediyor.
Bir kere, başta Libya ve Doğu Akdeniz konuları olmak üzere iki ülke birçok meselede ayrı düştükleri için, bütün bu başlıklarda tarafların görüşlerinin yakınlaştırılabilmesi uzun bir zamanı gerektirecektir. Bazı konularda görüş ayrılıklarının açıkta kalması da şaşırtıcı olmaz.
‘MÜSLÜMAN KARDEŞLER’ DOSYASI SIKINTILI
Bu arada, iki ülke arasındaki normalleşmenin önündeki en dikenli dosyalardan biri de Mısır’ın ilişkilerde bir normalleşmeye girilebilmesi için Türkiye’de yaşayan Müslüman Kardeşler bağlantılı rejim muhalifi isimlerin faaliyetlerini koşul halinde masaya getirmesidir. Mısır, bu örgütü “terörist” olarak nitelendiriyor. Özellikle Türkiye’den Mısır’a yayın yapan bazı muhalif kanalların durumu daha önce de Türk kamuoyuna geniş bir şekilde yansımıştı.
Arap dünyasında yakından izlenen “Al-Monitor” haber portalında önceki gün yayımlanan Muhammed Sabri imzalı Kahire çıkışlı bir haber-analize göre, geçen haftaki görüşmelerde Mısır tarafı Türkiye’de bulunan Müslüman Kardeşler’e üye bazı isimlerin sınır dışı edilmesini istedi. Bu gibi sorunlara bakınca iki ülke arasında neden önce istihbarat örgütlerinin devreye sokulduğu daha iyi anlaşılıyor.
Her halükârda, sekiz yıl süren bir soğukluk döneminden sonra Türkiye ile Mısır arasında bir normalleşme arayışının başlamış olması, ufukta görünen bütün muhtemel güçlüklere rağmen olumlu bir gelişme olarak karşılanmalıdır. Zararın neresinden dönülse kârdır. Tabii yaşanan tecrübe, bir daha benzer zararların ortaya çıkmaması için gerekli olan özenin, hiç olmazsa bundan sonra gösterilmesinin şart olduğunu da söylüyor hepimize.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/ucuncu-dalgada-iki-kritik-tarih-15-mart-29-mart-41808312