Selahattin Demirtaş: Destek kararı alsak yarın öğle yemeğini Saray’da yerim

 “Ayak oyunlarına başvurduklarını iddia etmek yakışık almaz” 

Selahattin Demirtaş: Destek kararı alsak yarın öğle yemeğini Saray’da yerim


Selahattin Demirtaş: Destek kararı alsak yarın öğle yemeğini Saray’da yerim

"Bugün Erdoğan'ı destekleme kararı alsak sabah erkenden tahliye edilirim ve Cumhurbaşkanlığı helikopteriyle Saray’a götürülürüm, öğlen yemeğini de orada yerim"

ZOR KONUŞMALAR
 
CANSU ÇAMLIBEL / T24

 

Siyasi gündemde her günün değil neredeyse her saatin önemli olduğu bir sürece girilmişken televizyon ekranlarında boy göstermesi mümkün olmayan siyasetçilere de mikrofon uzatmak seçimlere adil olmasa da en azından şeffaf bir ortamda gidebilmemiz için elzem. Bu haftaki konuğuma mikrofon uzatamadığım için kalemine ses vermesini rica ettim. 

Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş tuşlara bu kez de benim sorularımı yanıtlamak için bastı. Altılı Masa’nın 26 Ocak Perşembe günü yaptığı toplantıdan bir gün sonra kendisine ulaştım. Yanıtlarını 29 Ocak akşamı avukatları aracılığıyla gönderdiğinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu henüz Millet İttifakı’nın adayını 13 Şubat toplantısında açıklayacakları yönündeki demeci vermemişti. 

Demirtaş’ın mesajlarını 13 Şubat takvimini göz önünde bulundurarak okursanız altı liderin HDP’nin beklediği “müzakereyle uzlaşma” adımı için önlerinde bolca zaman olduğunu fark edeceksiniz. Meselenin zaman değil niyetle ilgili olduğunu bilsek de zaman artık dünden daha kıymetli. Velhasıl Demirtaş’a göre o beklenen müzakere sadece yarım günde halledilebilir. Dahası, Demirtaş güven veren bir uzlaşma olursa her ismin aday olabileceğini söylüyor. Hem de bunu “Mansur Yavaş kırmızı çizginiz mi?” sorum üzerine söylüyor.

Elbette CHP ve İyi Parti içinde olduğu gibi HDP içinde de farklı yaklaşımlar olduğunu biliyoruz. Ancak Demirtaş’ın sözünün ağırlığının seçim denklemlerinde ne anlamına gelebildiğini sadece dört sene önce yaşayarak gördük. Dolayısıyla bu “soru-cevap” metninin aslında Millet İttifakı’na uzatılan bir zeytin dalı, bir anahtar, bir yol haritası olduğunu söylemek pek de abartılı olmayacaktır. 

Yayın sonrası not: "Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş tuşlara bu kez de benim sorularımı yanıtlamak için bastı" cümlem yanlış anlaşılmalara neden olmuş. "Tuşlara basmak" ifadesini düşünce ve duygulara dokunan kuvvetli sözler söylemek manasında kullanmıştım. Demirtaş'ın cezaevinde bilgisayar kullanma hakkı bulunmuyor.

 

 “Ayak oyunlarına başvurduklarını iddia etmek yakışık almaz” 

 

-Türkiye’de politik gündem malumunuz çok hızlı ve yoğun. Seçime yaklaşık üç buçuk ay kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı dışındaki diğer başkan adaylarını öğrenmeyi bekliyor Türkiye. İşin kilidi de artık kendilerine net biçimde “Millet İttifakı” deme aşamasına geçmiş altı partide. 26 Ocak Perşembe günü İyi Parti lideri Meral Akşener ev sahipliğinde yapılan toplantı, biraz da Cihan Paçacı’nın Kemal Kılıçdaroğlu eleştirilerinin gölgesinde kaldı gibi. Basına yansıdığı kadarıyla takip ettiğinizi tahmin ediyorum. Tam olarak ne oldu sizce orada? Bazı yorumcular Paçacı’nın çıkışı için “danışıklı dövüş” dediler. Ekrem İmamoğlu’nun aday gösterilmesi için İyi Parti’nin Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde baskı kurmaya çalıştığı yönündeki teze katılır mısınız? 

Cihan Paçacı meselesini takip etmeye çalıştım. İşin aslı astarı nedir, bilmem olanaksız. Yapılan açıklamaları esas almak en doğrusudur, gerisi spekülasyon olur.

Sonuçta bir yıldır Altılı Masa’da yüz yüze konuşan liderlerin, birbirlerinin arkasından ayak oyunlarına başvurduğunu iddia etmek yakışık almaz. Her konu hakkında düşüncelerini birbiriyle açıkça paylaştıklarına inanmak dışındaki her seçenek spekülasyon olur. 

 

“Halkın sahipleneceği her aday benim de adayımdır” 

 

-HDP’nin şu noktada kendi adayını çıkartma eğiliminde olduğunu biliyoruz. Hatta HDP heyetiyle geçen hafta yaptığınız görüşmede kendi adaylığınızın hukuken söz konusu olamayacağını söylediniz. Çeşitli isimler yansıyor basına. Gültan Kışanak, Rıza Türmen… En son Garo Paylan da yazıldı çizildi. Sizin gönlünüzden geçen kim? 

HDP sözü geçen isimler dahil birçok ismi değerlendiriyor, henüz netleşmiş bir isim yok. Önemli olan benim gönlümden hangi ismin geçtiğinden çok, kimin bu sorumluluğu layıkıyla üstlenebileceğidir. Bu görevi her yönüyle yerine getirebilecek bir arkadaşımız olduktan sonra benim için sorun yoktur. Kaldı ki karar verici olan ben değilim, halktır ve halkın sahipleneceği her aday benim de adayımdır. 

 

“HDP diyaloğa açık” 

 

-HDP’nin kendi adayını çıkartma eğilimini saklı tutarak başka bir senaryo üzerinden adım adım ilerlesek…Birazdan soracağım senaryo aslında sizin bir demecinize dayanıyor. AFP’ye verdiğiniz söyleşide “Müzakereler yoluyla HDP ile varılabilecek bir uzlaşma sonucunda, Kürtler dahil Türkiye'nin tüm muhalefetini temsil edecek bir adayın hâlâ çıkarılabileceğini” söylediniz. Öncelikle bu, şu mu demek “HDP aslında aday çıkartırım diyerek pazarlık yapıyor…?"

Ben pazarlık ifadesini kullanmayı tercih etmiyorum, daha çok ticari alanda kullanılan bu kavram yerine "müzakere" kavramını tercih ediyorum. Siyasette müzakere haktır, meşrudur. Bu anlamda evet, HDP kendi adayını çıkararak iddiasını ortaya koyuyor ve müzakereci bir yaklaşımla siyasi diyaloğa açık olmayı benimsiyor. HDP, olması gerektiği gibi davranıyor. Bunda bir tuhaflık yok. Başka türlüsü tuhaf olurdu. Daha ortak aday olacak mı, olursa hangi ilkeleri savunacak, kim olacak, ne vaat edecek, güven verecek mi sorularının cevabı yokken HDP durduk yere "Biz Millet İttifakı’nın adayını destekleyeceğiz" diyebilir miydi? Süreç siyasetin doğası içinde, olması gerektiği gibi ilerliyor. 

“Pazarlık değil müzakere, kapalı kapılar ardında değil şeffaf” 

“Müzakereler yoluyla HDP ile varılabilecek bir uzlaşma”yı biraz açalım isterseniz. Çok çok basite indirgersek bunun formülü nedir? Kameralar önünde bir tokalaşma şart mıdır, yoksa kapalı kapılar ardında temaslar HDP açısından kabul edilebilir bir formül olabilir mi?

Müzakerenin açık ve şeffaf olması HDP'nin ön koşuludur. HDP her parti kadar meşrudur, yasaldır. Ne diye kapalı kapılar ardında konuşulsun ki? Unutulmasın ki, kameralar önünde PKK ile Kandil'de, devlet heyetinin gözlemciliğinde Öcalan ile görüşüldü bu ülkede.

HDP gibi demokratik siyasetin TBMM'deki bir temsilcisi ile görüşmeye cesaret edemeyenler, Türkiye'nin yüz yıllık sorunlarını çözmeyi garanti edemezler. Bu saçma sapan fobinin aşılması lazım artık. Size uç bir değerlendirme gibi gelebilir ama önümüzdeki aylarda Erdoğan, HDP ile kameralar önünde görüşmeyi önerirse kimse şaşırmasın.

Müzakerenin nasıl olacağına elbette HDP yönetimi ile muhatapları beraber karar verecekler fakat bu öyle gizemli bir süreç olmaz.

Bana kalırsa yapılması gerekenler şunlar: Millet İttifakı'nın altı bileşeni ikişerli gruplar halinde üç heyet ile kendileri dışındaki tüm siyasi partileri, meslek odalarını, sendika konfederasyonlarını, kadın örgütlerini ziyaret ederek ortay aday konusunda görüş alabilirler. En demokratik yönetimi esas almaları ortak adayın belirlenme sürecini kolaylaştırır, meşruiyetini ve desteğini artırır.

Ama gördüğüm kadarıyla böyle bir yöntemi tercih etmeyecekler. Altı lider oturup kendi aralarında bir aday belirleyecek gibi duruyor. Bu yöntemin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum.

Altılı Masa’nın kendi başına belirleyeceği aday Millet İttifakı'nın adayı olur, o adayın ortak adaya dönüşmesi de kolay olmaz. Dolayısıyla Millet İttifakı adayını açıklamadan önce HDP dahil siyasal, toplumsal muhalefetin görüş ve önerilerini alınırsa bu, ön açıcı bir girişim olur. Aday bu yöntemle belirlendikten sonra da adayın kendisi, yine bu kesimleri ziyaret ederek hepsiyle demokratik ilkeler konusunda uzlaşma arayışına girer. HDP ile de bu çerçevede açık bir görüşme yaparak uzlaşma arar.

Görüşmelerde HDP’nin gizli bir gündemi ya da ajandası olacak değil. Tüm talepler ve beklentiler Türkiye toplumunun tamamının, 85 milyonun ortak çıkarını, yararını gözeten ilkeleri içeriyor. Eğer HDP ile Millet İttifakı'nın adayı arasında yürütülen müzakere, ki o müzakereyi yarım günde tamamlamak mümkün, uzlaşmayla sonuçlanırsa HDP kendi yetkili kurullarında tartışarak ortak adayı destekleme kararı alabilir.

HDP'nin Millet İttifakı’nın adayının ziyaretinde önüne koyacağı şey, 2021 Eylül’ünde açıkladığı 11 maddelik tutum belgesidir.  Bu tutum belgesine bakılmasını öneririm.  Bu tutum belgesindeki hangi maddeye neden karşı çıkılabilir ki?

Tabii tüm bu süreçlerin Emek ve Özgürlük İttifakı ile de açık ve şeffaf şekilde yürütülmesi gerekir.

Son olarak şunun altını çizeyim, bunlar benim kişisel önerilerimdir. Bu önerileri HDP adına yapmıyorum, sadece yol göstermeye çabalıyorum. Bu şekilde anlaşılırsa daha doğru olur. 

 

"Ekrem Bey’in gittiği şehirlerde yaşananları herkes izliyor" 

 

-HDP çizgisindeki Kürt seçmen 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’ndan yana önemli bir ağırlık koydu. Sizce İmamoğlu’nun sizin seçmeniniz arasındaki popülaritesi devam ediyor mu? 

Ekrem Bey şehir şehir dolaşıyor şu anda, benim bir şey söylememe gerek yok. Gittiği şehirlerde neler yaşandı, yaşanıyor herkes izliyor zaten. Ben şimdi hangi yorumu yapsam yanlış anlamalara yol açar.

 

 “Güven veren uzlaşma olursa her isim aday olabilir” 

 

-Diyelim ki Millet İttifakı tutum değiştirdi, HDP ile bir müzakere ve uzlaşma yoluna gitti. O noktada ortak aday konusunda HDP’nin tavrı ne olur? Meral Akşener zaten şu an için “Ben başkan adayı değilim, başbakan adayıyım” diyor. Ama anketlerde yine ülkücü kökenli Mansur Yavaş bir isim olarak çıkıyor. Mansur Yavaş Kürtlerin kırmızı çizgisi midir?

İlkeler, sistem, kurumsal denge ve denetleme gibi temel konularda uzlaşma sağlandıktan sonra ismin ne olacağı ikinci plana düşer. Güven veren bir uzlaşma olursa her isim aday olabilir ve kesinlikle de kazanır.

İnsanlar aday adayları konusunda kişisel fikirlerini açıklamakta özgürdürler ancak HDP kurumsal görüş olarak hiçbir isim için olumlu ya da olumsuz görüş açıklamadı, ilkeleri öne çıkardı ve kırmızı çizgi koymadan müzakereye hep açık oldu. Başka türlüsü politik değil, kişisel tutum olur. HDP yönetimi bu konularda başından beri tutarlı ve açık davrandı. 

-Peki İmamoğlu, Kılıçdaroğlu denklemiyle karşı karşıya kalınması durumunda Kürtlerin tercihi neyi yönde olur sizce?

Niye böyle bir denklemle karşı karşıya kalınsın? İki ismin aynı anda aday olması, olasılıklar içinde görünmüyor.

Ayrıca bir tek Kürtler mi seçimde oy kullanacak? 

 

"Önemli olan Erdoğan’ın adaylığının meşru olmadığını göstermek" 

 

- 26 Ocak Perşembe günkü Altılı Masa toplantısından sonra açıklanan metinde önemli bir detay daha var. Kendisi önemli ama zamanlaması enteresan. Altı lider nihayetinde şöyle bir noktaya gelmiş; “Anayasa ve kanunda hiçbir tereddüte yer vermeyecek kadar açık bir şekilde düzenlenmiş olan hükümler uyarınca, TBMM yenileme kararı almadığı müddetçe, Sayın Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlerde bir kez daha aday olması mümkün değildir.” Siz, Altılı Masa toplantısından birkaç gün önce “Erdoğan hem diploması olmadığı için hem de olsa bile üçüncü kez cumhurbaşkanı olamayacağından, adaylığı yasaya aykırı ve gayrı meşrudur” demiş ve YSK’ya itiraz dilekçesi sunacağınızı söylemiştiniz. Altı lider de bir şekilde sizinle benzer bir çizgiye geldiğini anlıyoruz. Burada muhalefetten yeknesak bir tavır olursa hakikaten sonuç alınabilir mi?

Sonuç alınır veya alınmaz, önemli olan Erdoğan'ın yasa tanımaz tutumuna açıkça karşı çıkılması ve adaylığının meşruiyetinin olmadığının halk önünde gösterilmesidir.

“Erdoğan bunu mağduriyet için kullanacak” gibi bir kaygıya kapılmanın anlamı yok çünkü 85 milyon aynı anda bağırıp "Biz, Erdoğan'ı çok seviyoruz" desek bile Erdoğan illa ki buradan bir mağduriyet çıkarır. Hiçbir şey demese "Görüyor musunuz beni sevgiye boğmaya çalışıyorlar ama milletim bu boğma teşebbüsünde izin vermez" der yani :)

Bu nedenle korkuları, kaygıları bir kenara bırakıp son ana kadar hukuku savunmak gerekir. 

 

"Helikopterle Saray’a götürülürüm, öğle yemeğini orada yerim" 

 

-Medyadan gelen söyleşi başvurularını sıraya koyup titizlikle yanıt veriyorsunuz. Geçen hafta İzmir’in yerel gazetelerinden İz Gazete’ye verdiğiniz söyleşi dikkatimden kaçmadı. Pek çok şey söylemişsiniz ama ben şurasını çarpıcı buldum; “Ben istesem bir günde buradan çıkarım, ama onurumu yitirerek, boyun eğerek çıkmış olurum ki, öyle bir şey yapmaktansa burada ölmeyi tercih ederim.” Nedir Edirne’den bir günde çıkmanın formülü? Erdoğan’a biat ettiğinizi ilan edecek birkaç açıklama mı mesela? Ya da Kürt seçmene 14 Mayıs’ta Erdoğan yanında hizalanma yönünde mesaj göndermeye başlamak mı? 

Evet, dediğiniz gibi bugün Erdoğan'ı destekleme kararı alsak sabah erkenden tahliye edilirim ve Cumhurbaşkanlığı helikopteriyle Saray’a götürülürüm, öğlen yemeğini de orada yerim herhalde. Ama ben buraya kendim olarak girdim ve de öyle çıkacağım. İlk yemeğimi de evimde yiyeceğim, küçük kızıma sözüm var. 

 

“Seçimi kaybederse tıpış tıpış gider” 

 

-Batı’da Türkiye’yi yakından izleyen diplomat, akademisyen, düşünce kuruluşu analisti vs. pek çok kişi şu yorumu son zamanlarda satın almış gözüküyor; “Erdoğan kaybedeceği seçime girmez, seçimi kaybederse de koltuğu bırakmaz.” 2019’da ikinci İstanbul seçimi öncesi de benzer konuşmalar yapılıyordu.

Erdoğan seçimle geldi, seçimle gider. Başka seçenekleri tartışmak bile yanlıştır. Seçimi kaybederse gider, hem de tıpış tıpış gider. 

 

“Batı’da Erdoğan’a karşıymış gibi yapıp alttan alta destek verenler var” 

 

-Yakın zamana kadar Washington’da gazetecilik yapan birisi olarak Batılı muhataplarının Erdoğan’a kendi çıkarlarına göre son derece pragmatik pozisyon almakta mahir olduğunu söyleyebilirim.

Batı dünyası en çok diktatörleri sever çünkü diktatörlerle anlaşmak, uzlaşmak, ülkelerinin tüm çıkarlarını satın almak onlar için çok kolaydır. Batı dünyası diktatörleri devirmeyi bırakın, iktidarlarını korumalarını ister ve bunun için ürettikleri politikalarını ustaca, kurnazca hayata geçirirler. Hatta Erdoğan'a karşıymış gibi davranıp alttan alta güç, destek verenler vardır.

Batı ile diktatörler arasında "win-win" ilişkisi hep vardır, olmaya da devam edecek. Fakat biz bu durumu değiştireceğiz. Batı ile diktatörler arasındaki “win-win” (kazan-kazan) ilişkisi “lose-lose” (kaybet-kaybet) olacak. “Win-win” ilişkisi, halklar arasında olacak.    

“AYM’den hukuka uygun karar beklemek saflık olur” 

-Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, HDP'ye ödenecek devlet yardımının bulunduğu banka hesabına tedbiren bloke konulması kararını oy çokluğuyla aldı. Ama karara Başkan Zühtü Arslan’ın da aralarında bulunduğu 7 üye muhalefet etti. 15 kişilik mahkemenin yarısından bir eksik. Bu tablo bize AYM’nin HDP kapatma davası konusundaki muhtemel tavrı konusunda herhangi bir sinyal veriyor olabilir mi?

Anayasa Mahkemesinin kararı ne olursa olsun siyasi olacaktır. Bu ortamda Anayasa Mahkemesinin hukuka uygun karar vermesini beklemek saflık olur. Olması gereken şey, kapatma talebinin reddedilmesidir. Bekleyip göreceğiz artık.  

-“Açıkçası seçimle gelinen hiçbir göreve talip olma gibi bir düşüncem yok. Mücadelemi sosyal ve sivil alanda sürdürme düşüncesi daha basıyor. Fakat ben aktif temsili siyaset sayfasını kendi açımdan uzun süre önce kapattım” diye bir demeciniz var. Altı senedir cezaevinden bu kadar sıkı siyaset yapıyorsunuz, çıkınca sivil toplumcu olacağınızı hayal etmek bana şahsen zor geliyor. Yeniden seçilmek istemez misiniz? 

Ben sivil toplumcu olacağıma ilişkin bir şey söylemedim aslında. Siyasetin toplumsal alanında olmayı tercih ettiğimi belirttim. Şu seçimi bir atlatalım, neler olabileceğini sonra göreceğiz.

Bununla birlikte, önümüzdeki günlerde yayınlanacak olan bir yazıma şimdiden gönderme yapabilirim. O yazımda, geleceğin siyasetinin nasıl olacağına ilişkin bir önerim olacak.

Okuyunca daha iyi anlaşılacaktır, birazcık sabır sadece :) 

https://t24.com.tr/yazarlar/cansu-camlibel/selahattin-demirtas-destek-karari-alsak-yarin-ogle-yemegini-saray-da-yerim,38471