"Sen kimsin" sorusunun cevabı vicdanında
Banu Güven DW Türkçe’de yazdı.
"Sen kimsin" sorusunun cevabı vicdanında
"AKP Gençlik Kolları’nın 'Sen Kimsin' videosunun altında sıralanan yorumlar, iktidarın gerçekte yazdığı tarihi gözler önüne serdi." Banu Güven DW Türkçe’de yazdı.
Eski fotoğrafları tararken, 10 yıl kadar önce çektiğim görüntüler çıktı geçen gün karşıma. Kayıtta ben yokum, sesim var. Müzisyen olan çok yakın bir arkadaşım İstanbul'da, Beyoğlu'ndaki eski Hayal Kahvesi'nde sahnede, diğer arkadaşlarla beraber sound check ve prova yapıyor. Arada sırada birbirimize bir şeyler söylüyoruz. Benim sesim de, onların sesi de bir başka geliyor kulağa. Hepimizin bugünkünden farklı, çok daha tasasız bir ruh hali var. Bugün o Hayal Kahvesi'nden de, (çünkü bina restore edilip rant için başka bir şeye dönüştü), bizdeki neşeden de eser yok. Aradan sanki 10 yıl değil de, 100 yıl geçmiş gibi. Ertesi gün bir başka arkadaşımla eski bir fotoğrafımıza bakarken neler hissettiğimizi konuşuyoruz. Biliyoruz, güneşe doğru baktığımız o eski fotoğraftaki diğer arkadaşımız da benzer duygular içinde. Eskisi gibi gülemiyoruz. Bir şeyler çok derinden değişti sanki. Hayatımızın arka planında mütemadiyen bir depresyon duygusu var. Biliyoruz, böyle hisseden bir tek biz değiliz.
Bu depresyonun sorumlusu özel hayatta başımıza gelenlerden ziyade, külliyen başımıza gelen. Recep Tayyip Erdoğan'ın övünmeye istediği Yeni Türkiyesi, insanın yaşam sevincini emiyor.
AKP Gençlik Kolları eliyle yapılan, ama fena halde geri tepen "Sen Kimsin" başlıklı propaganda çalışması da bunu en çarpıcı şekilde ortaya koydu. Gençlere soru sorarmış gibi yapıp, cevabı dikte eden bu film, Erdoğan'ın iktidarıyla ilgili yazmak istediği tarihin bir özetiydi. Videonun altına düşülen notlar ve yapılan yorumlar ise, AKP iktidarının gerçekte yazdığı tarihi daha önce görmediğimiz bir yoğunlukta gözler önüne serdi. Her bir yorumda, hayattan koparılmış ya da özgürlüğü elinden alınmış bir çift göz bize bakıyor, isimler birbirini izliyordu.
"Ben tekmelenerek öldürülen 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz'ım."
"Ben Berkin'im."
"Ben, Ankara'da polis Ahmet Şahbaz'ın katlettiği; bu ülkede insanca yaşam ve barış istediği için öldürülen onlarca gençten biriyim. Ethem'im ben!"
"Ben Abdocan'ım."
"Ben henüz 9 yaşında Ankara Gar Katliamı'nda katledilen Veysel Atılgan'ım."
"Ben son 18 yılda öldürülen 7 bin 500 kadından biriyim. Emine Bulut'um."
"Geçen şu 294 gün içinde hayatı, hayalleri katledilen 308 kadından biriyim."
"Ben Rabia Naz'ım."
"Hücresinde ölüme terk ettiğiniz Mustafa Kabakçıoğlu'yum."
"Cezaevinde kanser olan, tedavi ettirmediğiniz Kuddusi Okkır'ım."
"Ben Taybet İnan'ım. Komşudan evime dönerken sokak ortasında vuruldum. Cenazemi almak isteyen eşim ve kaynım da vuruldular. Çocuklarım 7 gün sokak ortasındaki cesedimi izledi."
"Yakılarak katledilen trans birey olduğu için haber değeri bile olmayan Hande Kader'im."
"Atamasını yapmadığınız için inşaatta çalışmak zorunda kalıp pres makinesinde sıkışarak can veren genç öğretmen Hasan Songur'um"
"Ben Ahmet Yıldız'ım; 13 yaşında kimya işçisiydim. Plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak katledildim. Hastaneye trafik kazası diye getirildim. Patrona açılan davada 30 bin 40 TL ceza verildi ve bu 24 taksite bölündü."
"Jeotermal elektrik santraline karşı yaşam alanını savunan ve tüm gücünüzü önüne yığdığınız Aydın Kızılcaköy'lü teyzeyim ben."
Örnekler böyle uzayıp gidiyor. AKP'nin videosunda yer alan Eren Bülbül, Yasin Börü ve Aybüke Öğretmen gibi hayattan koparılan, ama isimleri bir türlü anılmayan binlerce kişi olduğu gerçeği günün sonunda o propagandadan ağır basıyor. Ama insan çok acayip bir varlık. Bazıları hesaplaşmadan kaçtığı için, ya da çıkarlarının peşinde olduğundan vicdanını köreltmeyi iyi beceriyor. Bazıları ise bunu yapamıyor, vicdanıyla konuşuyor hep.
Bu iktidardan önce yaşanan Sivas Madımak Katliamı da hayatlarımızda bir dönüm noktasıydı, çok insanın benliğinde inanılmaz bir yara açtı. Bunun gibi örnek çok maalesef. Mesela doksanlarda Kürtler'e yönelik politikalar bir neslin hayatını alt üst etti. Ama son 10 yıldaki yoğunlukta ve şiddette bir yaşam hakkı ihlalini bu memleket hiç yaşamadı. Engellenmeyen Ankara Katliamı'ndan önce gencecik canları hedef alan Suruç katliamı, Ceylanpınar'da hala çözülmeyen polislere yönelik suikast, Roboski'de hesabı verilmeyen katliam, Cizre'de keskin nişancıların vurduğu bebek, çocuk, kadın, yaşlı. Cinayetler, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, doğa cinayetleri. Koronavirüsten ölen sağlık çalışanları ya da Çorlu'daki tren kazası mesela. Soma'da madende can verenler ya da tazminat hakları için Ankara'ya yürüyen madenciler. Sırf iktidar öyle istiyor diye, yıllardır hapishanede tutulanlar. Bunlar duyulmasın diye kapatılan TV'ler, satın alınan medya, içeri atılan gazeteciler. Geleceğe dair umudu olmayan gençler. UNICEF araştırmasında 15 yaşındaki çocukların yüzde 47'sinin mutsuz olduğu ortaya çıkmıştı, hatırlıyor musunuz?
Bütün bunlara rağmen, sürekli bir depresyonda, belirsizlik içinde ve yas halinde yaşarken, kim eskisi gibi gülebilir ve içten bir şekilde "İyiyim" diyebilir ki?
"Sen kimsin" sorusunun cevabı da herkesin vicdanında işte.
Banu Güven
Deutsche Welle Türkçe