Sevim Gözay'ın son isteği
Yazar Murat Aykul, Gözay'ın son isteğini yerine getirdi...
Sevim Gözay'ın son isteği
Sevim Gözay’ın acı haberi sevenleri yasa boğmuştu. Yazar Murat Aykul, Gözay'ın son isteğini yerine getirdi...
Yazar Murat Aykul ise sosyal medya hesabından dikkat çeken bir video ve mesajlar paylaştı. Sevim Gözay ile anısına yer veren Aykul, "Şu an herhangi bir şey yazmak benim için çok zor. Ama Sevim, bu dünyadan ayrılmadan önce, o gittikten sonra televizyondan hatırlanmak istediği görüntüleriyle küçük bir video paylaşmamı istediği için beraberinde bir şeyler de yazmak zorunda hissediyorum" dedi. Arşivdeki programlardan kısa bir video hazırlayan Aykul, "Onu, o kısacık videoda hatırlanmak istediği gibi izleyecek herkese tüm kalbimle teşekkür ederim" dedi.
Aykul ayrıca Gözay'ın ardından çok acı çektiğini ifade ederek, "Senin için yas tutuyorum, çünkü sen buna değersin" dedi.
Murat Aykul'un paylaştığı video şu şekilde:
Murat Aykul'un paylaşımları şöyle:
Yıllar önce, onunla tanıştığımızın ilk aylarında, bana "ben çok güzel rüzgârda salınan başak taklidi yapabiliyorum" demişti. Yapabiliyordu da gerçekten, zor olmuyordu hiç, çünkü zaten benziyordu.
Ne kadar özel ve güzel, ne kadar yetenekli olduğunu, herkesin bilip söylediğini, gözün görüp kulağın duyduğu güzelliklerini benim de anlatmama gerek yok. Onda hiç göründüğü ve sanıldığı gibi olmayan, onu görünen güzelliklerinin ötesinde bambaşka biri yapan şeyler vardı.
Onun güneş gibi pırıl pırıl olduğu sinema programını (Stüdyo - Sinematik Portakal) yaparken, yine tv binasında çalışarak sabahladığımız bir gece, kanalın sunduğu hazır teknik olanaklar yapmak istediğimiz şeye yetmediği için, az önce elma soyduğu bıçakla kablo soyan kızdı Sevim.
Bir gün bir ajansta bir proje için toplantıya gitmek üzere buluşmuştuk. Ajansa doğru yürürken ıssız bir sokakta, taş bir duvarın önünde durdu. Duvarda taşların arasında küçük bir oyuğa, elindeki küçük poşeti sarıp sıkıştırdı. Hayretle baktım "Ne yapıyor? O ne ki?" diye.
"Gelirken anneme uğramıştım, börek verdi. Toplantıda çıkarsam oradakilere yetmez, çıkarmazsam da ayıp olur. Buraya sakladım, dönüşte alırız" dedi. Yıllarca hatırladıkça güldüm. O dünyayla, ajansın - işin "şıklığı" ve Sevim'in "havası" ile o kadar tezattı ki... Çok güzeldi.
"Dünyayla arasındaki savaşta dünyadan yana" olmayı hiçbir zaman öğrenebilecek biri değildi Sevim. Bu yüzden çelişkilerinde, karmaşalarında, yanlışlarında bile hiçbir zaman (ama gerçekten hiçbir zaman) "doğru yere düşen sarhoş" olmadı.
Kiminin ekranda görüp de sandığı "buzlar kraliçesi", "işini bilen kadın" değildi. Bu anlamda hesap kitap yapmazdı. Hatta aksine hayatta bir yanlışı, bir çıkıntılığı olacaksa bunun mutlaka kendi aleyhine olmasını ne yapıp edip başarırdı ve "aman Tanrım!" diye bakardınız.
Şu an herhangi bir şey yazmak benim için çok zor. Ama Sevim, bu dünyadan ayrılmadan önce, o gittikten sonra televizyondan hatırlanmak istediği görüntüleriyle küçük bir video paylaşmamı istediği için beraberinde bir şeyler de yazmak zorunda hissediyorum.
Hastalığının ortalıkta bilinmemesini istedi. Bir kez konuşulursa artık hep hastalıkla anılacaktı ve bunu istemiyordu. Çok değerli arkadaşları da isteğine saygı gösterdiler... " Gezi döneminde adının üstü çizilip haksızlığa uğramış, mağdur gazeteci" vb. anılmayı da istemediği gibi.
İki yıl üst üste Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin "En İyi Kültür Sanat Programı" ödülünü kazanmıştı; hastayken bile apartmanın bahçesindeki, parktaki kedileri - köpekleri hiç ihmal etmedi... daha binlerce "güzel" şey söylenir ama bunların hepsi söylendi zaten.
Sevim benim pek çok zaman yoldaşım olmuştu, sonra arkadaşımdı, ailemdi, kardeşimdi, canımdı... Geçen yıl, yılbaşına birlikte hastanede girmiştik, zordu ama güzeldi, umutluyduk çünkü.
Bu yeni yıla hastanede gireceğimizi düşünmemiştik ben şu tweeti atarken, sonra ben genelde yaptığım gibi saçma şeyler yazarken, o bir şeyler yazarken, beraber "mış gibi" yaparken... Yeni yılın ilk saatlerinde hastanedeydik ve sonrası kötü haber işte.
Neden bunları yazıyorum? En korktuğum şey kendimi onun güzelliğinin bir parçası haline getirmek, konuyu kendime getirmek ama "şahane biriydi, çok severdim" demekle yetinemem, "oradaydım" demek zorunda hissediyorum, oradaydım, o buna değerdi, yüz katına da her şeye de değerdi.
Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum, gidip o hastanenin bahçesinde dolaşmak istiyorum, oturduğu apartmanın bahçesindeki köpekle şakalaşmak, bahçe kapısının açıldığı parktaki köpekle kozalak atıp tutmaca oynamak, arsız kedilere söylenmek istiyorum.
Konu ben değilim ama çok acı çekiyorum ve bunu söylemek zorundayım çünkü artık onun için yapabileceğim başka hiçbir şey yok, verebileceğim başka hiçbir şey yok yasımdan başka. Evet Sevim, çok acı çekiyorum, senin için yas tutuyorum, çünkü sen buna değersin.
Bu kadar... Şimdilik bu kadar... Onu, o kısacık videoda (şimdi daha iyisini yapmak gelmiyor elimden, bir şey de yapamadım zaten, arşivdeki programlardan parçaları olduğu gibi kesip koydum) hatırlanmak istediği gibi izleyecek herkese tüm kalbimle teşekkür ederim.
Odatv.com