Sinan Oğan’ın oyları ikinci turda Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında nasıl dağılacak?

Berk Ünal: “Eli güçlü olmadığı için bakanlık pazarlığı yapmadı”

Sinan Oğan’ın oyları ikinci turda Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında nasıl dağılacak?




Sinan Oğan’ın oyları ikinci turda Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında nasıl dağılacak?

14 Mayıs seçimleri sonrası neredeyse tüm uzmanlar Türkiye’de milliyetçiliğin güç kazandığında birleşti. Bunun nedeni Ümit Özdağ’ın liderliğini üstlendiği Zafer Partisi’nin kurucusu olduğu ATA İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’ın elde ettiği yüzde 5,2 oy oranıyla seçimlerin ikinci tura taşınmasına yol açan ana aktör olmasıydı.

Kamuoyunda beklenti iki ittifak dışındaki milliyetçilerin iki liderinin ikinci tur öncesi birlikte hareket etmeleriydi. Ancak hem Oğan hem de Özdağ birbirlerinden bağımsız görüşmeler yaparak yollarını ayırdılar.

Kılıçdaroğlu ile birlikte Erdoğan’a karşı yarışan Ata İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Oğan, hafta başında basın açıklamasıyla Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklarken; Zafer Partisi lideri Özdağ, Kılıçdaroğlu ile bir protokol çerçevesinde uzlaşma sağlayarak tercihini muhalefetin adayından yana kullandı.

Bu durum ilk turda süreci birlikte yürüten iki liderin anlaşmalı bir şekilde ikinci turda yarışan adaylardan kim kazanırsa kendilerinin de yararlandıkları “kazan-kazan” stratejisi uyguladıkları yorumlarına neden oldu.

Doçent Akça: “Oğan ve Özdağ’ın tercih farklılığı danışlı dövüş değil”

Seçimlerin ertesi gün VOA Türkçe’ye “14 Mayıs’ın galibi milliyetçilerdir” yorumunu yapan siyaset bilimci İsmet Akça ise, böyle bir stratejiyi gerçekçi bulmuyor.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doçent Akça, “Oğan’ın Erdoğan’ı tercih ederken Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na oy istemesinin danışıklı dövüş olduğunu düşünmüyorum. Sinan Oğan’ın kişisel kariyeri doğrultusunda bir hamle yaptığını düşünüyorum. Burada Azerbaycan ile Türkiye hatta Erdoğan arasında bir kayış işlemiş olabilir. Bu durum da Sinan Oğan’ın kararında etkili olmuş olabilir. Zafer Partisi dün imza edilen protokolle kendileri için önemli iki meseleyi dayatmış oldu. Birincisi mülteci meselesi. Yabancı düşmanlığına dayalı milliyetçilik toplumun çok geniş kesimlerine sirayet etmiş durumda. İkincisi ise kayyum konusu. Her ne kadar yargı şartı konmuş olsa da Millet İttifakı seçim beyannamesinde olduğu gibi ‘belediye meclisi yeniden seçer’ demek yerine ‘atanır’ ifadesinin kullanılması HDP’li belediyelere AKP döneminde atanan kayyumların olası bir iktidar değişiminde devamı riskini barındırıyor, en azından kağıt üzerinde. Tabii değişen güç ilişkileri belirleyecek protokollerin vs. geçerliliğini. Yine de bu Zafer Partisi’nin Kılıçdaroğlu karşısında büyük bir kazanımı oldu” dedi.

Milliyetçi siyasetin merkezindeki MHP’den BBP, İYİ Parti ve Zafer Partisi çıktı

Türkiye siyasetinde milliyetçilik en temel siyasi pozisyonlardan biri. Çok partili dönemin başlangıcında Demokrat Parti ve Cumhuriyet Partisi bu ideolojiyi bünyelerinde barındırırken önce Ülkü Ocakları ardından Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Alparslan Türkeş’in liderliğinde Milliyetçi Hareket Partisi’ne dönüşmesi ile birlikte, MHP milliyetçiliğin kökeni ve merkezi oldu.

Bugün Türkiye siyasetinde yer alan İYİ Parti, Büyük Birlik Partisi ve Zafer Partisi hep MHP’den kopan lider adaylarının kurduğu partiler. Son seçimde bu partilerin toplam oy oranının yüzde 23’e ulaşması “Türkiye ikinci yüzyıla ‘milliyetçi dalga’ ile mi giriyor” tartışmasını da gündeme getirdi.

Kemal Can: “Milliyetçiliğin belirleyiciliği ve pazarlık gücü arttı ama iktidar alternatifi olduğunu görmüyoruz”

1991 yılında Tanıl Bora ile birlikte kaleme aldığı “Devlet Ocak Dergah” kitabından beri milliyetçi hareketi yakından takip eden gazeteci ve yazar Kemal Can, böyle bir önermenin çok isabetli olmadığı kanaatinde.

VOA Türkçe’nin konuştuğu Kemal Can, “Sayısal tabloya baktığımızda kendisine ‘milliyetçi’ diyen partilerin oy oranı BBP’yi bir kenara bırakırsak yüzde 22 seviyesinde. Bir önceki seçimde de yüzde 20,5 idi. 2018’den yarım puan kadar bir farktan bahsediyoruz. O da pek çok konjonktürel etki ile oluşabilecek bir şey. Bu seçimde birdenbire tıpkı 1999 seçimi gibi hiç beklenmedik bir patlama olmuş ve oy sıçraması gerçekleşmiş gibi algılanması çok isabetli gelmiyor bana. 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra MHP’nin iktidarla -Erdoğan’la Bahçeli arasında- kurduğu ittifak ilişkisi kendi oy oranının çok üzerinde bir ideolojik ve politik belirleyicilik kazanmasına neden oldu. 2017’den sonra MHP’nin içerisinden çıkan İYİ Parti de muhalefet ittifakının çok kuvvetli bir adayı ve çok önemli bir parçası haline geldi. Bu seçimlerin sonucunda da milliyetçiliğin sayısal patlamasından çok hem görünürlüğü hem de etkinlik ve pazarlık kabiliyetini arttığını söyleyebiliriz. Bir milliyetçi dalgada ya da milliyetçiliğin bir iktidar alternatifi olarak temayüz ettiğinden bahsediyorsak burada bir birleşme bütünleşme veya bir partide bunun yoğunlaşması, ikincisi de politik iddialarının, kadrolarının, çözüm önerilerinin belirleyici olması beklenirdi. Böyle bir şey görmüyoruz” dedi.

“İktidar değişiminde ‘kimin damgası olacak’ tartışmasını, çoğunluk kibrini kışkırtacak biçimde muhalefetin içine sızdırabildi”

Ancak yine de bu seçimin ikinci tura kalmasının ana nedeninin “Kürtler değil Türk milliyetçiliği kilittir” siyasetinin sonuç verdiğini herkes kabul ediyor. Kemal Can, bu konuda da aslında muhalefetin belirleyici olduğunu savunuyor.

Can, “Milliyetçiler, ister iktidar ister muhalefet olsunlar, bulundukları her pozisyonda, tepkilerini öne çıkartarak belirleyicilik kazanmaya çalışıyor, güç gösterilerini reaksiyonlarla yapıyor. Sinan Oğan’ın kampanyasında kullandığı “Anahtar kim olacak. Türkler mi Kürtler mi?” tartışması ve sonrasında aldığı sonucu açıklama biçimi, bu tepkisel güç gösterisini gayet net ortaya koyuyor. Muhalefet cephesinde seçmenin bir bölümüne bu soruya cevap verdirildi ve sandık sonuçlarında bu soru etkili oldu. Muhalefetin genel tavrı, şu soruya cevap aramaktı. ‘Bir değişim istiyor musunuz istemiyor musunuz?’ İktidar sistemli bir biçimde sürecin sonrasını tartışma gündeminde tutarak, 'kim etkili olacak ve bu değişimde kimin damgası olacak' tartışmasını, çoğunluk kibrini kışkırtacak biçimde, muhalefetin içine sızdırabildi. Sonuçta muhalefet seçmeninin bir kısmı bu soruya cevap vererek bir reaksiyon gösterdi” diyor.

“Kılıçdaroğlu’nun Kürt oylarından beslenmesi, milliyetçi partilerde büyük rahatsızlık yarattı”

İsmet Akça da pompalanan “Kürt alerjisi”nin milliyetçi seçmeni konsolide ettiğini dile getiriyor.

“Türkiye’deki siyasi arenada çeşitli milliyetçi parti ve liderlerde, yalnız MHP, Zafer Partisi, Sinan Oğan değil, Millet İttifakı’nda yer alan İYİ Parti’nin kendisinde de çok temel bir dert vardı: Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın Kürt oylarıyla kazanması. Tam da bu nedenle ‘Kürt seçmenin oylarıyla seçim zaferi kazanıldı’ durumu engellenmeye çalışıldı. Bu milliyetçi aktörlerin detaylarına hakim olamadığımız devletin içindeki belirli ağlara dokunduklarını, güçlerinin bir kısmını buradan aldıklarını da söyleyebiliriz. Seçime bu kıskaçla gidildiğini düşünüyorum. İyi Parti lideri Akşener’in, ilk önce kazanabilecek aday söylemi ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı CHP içinden iki ismi (İmamoğlu ve Yavaş) potansiyel aday olarak dillendirmesi ile başlayan, ardından her ne kadar sonra dönse de bir anda Altılı Masa’dan kalkması gibi çeşitli hamlelelerle Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkışının da ana nedeni buydu’’ diyen Akça, Kılıçdaroğlu’nun Kürt oylarından beslenmesinin her aşamada büyük rahatsızlık yarattığını söylüyor.

Oğan “cehennemin kapılarını kapatacağız” dediği iktidara seçmenini götürebilecek mi?

Peki Sinan Oğan, seçmenini daha önce “cennetin kapılarını açamasak da cehennemin kapılarını kapatacağız” ve “hep beraber ilk turda yüksek oy farkıyla, olmazsa ikinci turda yine yüksek oy farkıyla tek adam rejimini yıkacağız” sözleriyle eleştirdiği Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a taşıyabilecek mi?

Oğan’ın Türkiye siyasetine kalite ve liyakat getirdiğini savunan birçok seçmeni bu konuda şüphe duymuyor.

Emir Ekşioğlu: “Sinan Oğan gelecekte Türkiye için en büyük siyasi aktörlerden biri olacak”

Sinan Oğan’ın kampanyasının bir kısmında görev alan gazeteci Emir Ekşioğlu, bu görüşte olanlar arasında yer alıyor.

Ekşioğlu, “Sinan Bey, ‘Millet İttifakı’nı destekliyoruz’ deseydi tercihim büyük ihtimalle yine Cumhur İttifakı olacaktı onu da söyleyeyim. ‘Cumhur İttifakı’na oy vereceğim’ diye söylüyorum. Bu adımdan sonra bu seçimi Erdoğan’ın çok rahat bir şekilde alacağını düşünüyorum. Sinan Bey’in aldığı 5 puan oyun üç puanı Cumhur İttifakı’na gider. Evet, bu tercihi mülteciler konusundaki tutumuyla çelişiyor gibi görünüyor. Ama iki seçenek kaldıktan sonra zaten ister istemez bir çelişkiye düşecekti Sinan Bey. Millet İttifakı’nı desteklese Sayın Davutoğlu tüm bu sürecin baş aktörlerinden biriydi. Sinan Bey, bu kararını da kişisel hırs ya da koltuk sevdası değil de devleti için bunu uygun gördüğü için vermiştir. Sinan Oğan zaten gelecekte Türkiye için en büyük siyasi aktörlerden biri olacak. Bunu beş yıl sonraki seçimlerde net bir şekilde göreceğiz” diyor.

Berk Ünal: “Eli güçlü olmadığı için bakanlık pazarlığı yapmadı”

Bir başka destekçisi Berk Ünal da Sinan Oğan’a, ‘yakın gelecekte Türkiye’nin en etkili siyasetçilerinden biri olacak’ gözüyle bakıyor. Zamanında MHP’den ihraç edilmiş olması ya da Erdoğan’a sert sözler söylemesinin sorun olmayacağını düşünüyor.

Ünal, “Zamanında Erdoğan’a söylem olarak çok zıt olan Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Devlet Bahçeli idi. Bunlar beraberlerken herhangi bir sorun olmaz. Göçmen meselesinde farklılık oldu. Ancak siyaset ticaret gibidir. ‘Al-ver’ işidir. Zaman içinde karşılığını alacaktır. Seçim sonrasında bakanlık ve cumhurbaşkanı yardımcılığı pazarlığından bahsetti ama eli güçlü değil. Erdoğan yüzde 49,5 değil de yüzde 45-46 olsaydı aynı düşüncede olmayabilirdi. Bir de parlamentoyu Cumhur İttifakı aldı. Tabanı Erdoğan’a yönelimi daha fazla olduğu için mecburi orayı seçti. Karşı tarafa Millet İttifakı’na yönelim içinde olması bence daha büyük biri riskti benim gözümde” diye konuşuyor.

“Oğan’ın seçmeni ‘anti-Erdoğan’ ama Kılıçdaroğlu’nun Özdağ’la imzaladığı protokol Kürt oylarında sıkıntı yaratabilir”

Oğan’ın ilk turda ulaştığı yüzde 5,2 seçmenin büyük kısmının ‘anti-Erdoğan’ reflekslere sahip olduğu söyleyen İsmet Akça ise Özdağ-Kılıçdaroğlu protokolüne dikkat çekiyor.

Akça, “Oğan’da toplanan yüzde 5’lik kesim çok amorf, reaksiyoner ve Kılıçdaroğlu’na mesafeli olsa da ağırlıklı olarak anti-Erdoğan bir seçmen. Sinan Oğan’ın bu seçmen üzerindeki etki kapasitesi de sanılandan az. Oğan’a oy atan seçmenlerin birkaç ana duyarlılığı var. Mülteci meselesi, ‘Terör sorunu’ diye tarif ettikleri Kürt hareketi ya da Kürt meselesi ve devlette liyakat. Bu kapsamda Sinan Oğan’ı akademik geçmişi, gençliği ve yeniliği ile değişimin sembolü olarak görüyorlardı. Bu seçmen ağırlıklı Kılıçdaroğlu’na gidebilir ama Özdağ’la imzalanan protokol Kılıçdaroğlu’nun Kürt oylarına erişmesinde sıkıntı yaratabilecektir. HDP/YSP kayyım maddesine eleştirisini yaptıktan sonra Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklasa da radikal milliyetçi bu furya karşısında seçmenini sandığa ne kadar taşıyabileceği bir soru olarak duruyor. Türkiye’de milliyetçilik, politik ideolojik konumlanma açısından, radikal milliyetçi bir çizgiye sahip. Bu siyasal hat hem muhalefetin aktörlerini hem de iktidarı dizayn ediyor” ifadelerini kullanıyor.

Ümit Özdağ mı Sinan Oğan mı ikinci turda daha çok taşıyabilir?

Kemal Can ise eldeki araştırmalardan yola çıkarak yaptığı kaba hesapla Oğan’ın Erdoğan’a verili durumda ancak 500 bin civarında oy götürebileceğini söylüyor.

Can, “Ümit Özdağ’ın en azından 2 milyon 800 bin oy içerisinde kendi partisinin 1 milyon üzerinde bir oyu var. Yani en azından kendi örgütlediği partinin oyu bu. Ama o 2 milyon 800 bin oyun ne kadarının Sinan Oğan’ın olduğu çok tartışmalı. Dolayısıyla o oyu alıp bir yerden bir yere götürmesi çok zor. Bu seçmeni 3 milyon diye düşünelim. Yarısı sandığa gitmez. Her halükarda sandığa gidecek olanların ben çok kabaca üçte bir miktarının iktidara, üçte ikisinin ise muhalefet yakın olduğunu düşünüyorum. Bu da 500 bin muhalefet ittifakına artışı olarak yansıyabilir. Bu çok kaba bir hesap tabii bu” diyor.

“Sinan Oğan’ın MHP liderliği önündeki en büyük sorun Bahçeli’nin rezervi”

2011 yılında önce MHP milletvekili olan, iki defa MHP’den ihraç edilen ve iki defa genel başkan adayı olan Sinan Oğan’ın gönlünde yatan aslanın MHP liderliği olduğu sır değil. Ancak Kemal Can, bu hamlesinin iddia edildiği gibi Bahçeli sonrasında milliyetçilerin liderliğine taşımasının çok mümkün olmadığını vurguluyor.

Can, “Sinan Oğan topladığı potansiyelin, kendisini muhalefet içinde güçlü bir aday olarak ilerlemesine yetecek bir potansiyel olmadığını öngördü. Ya da daha çok baskıya ya da iknaya muhatap oldu. Bunu bilemiyoruz daha sonraki zamanlarda göreceğiz. Ancak açıklamasındaki yaklaşım kendisine en azından yeni şekillenecek Türkiye’de bir muhalefet aktörü olarak rol biçmediğini gösteriyor. Bu tercihi ile birlikte Erdoğan kaybetse de kazansa da artık kaderini tıpkı Bahçeli gibi Erdoğan’a bağlamış bir aktöre dönüştü. Orada MHP gibi Erdoğan’ın güçlü bir partneri varken onun yanında onunla yarışabilecek güçte bir çıkış olduğunu düşünemeyiz. Sinan Oğan’ın MHP’nin başına geçecek bir alternatif aday olmasının önünde bu yaptığı hamleler ve birinci turda aldığı destekten başka sorunlar var. Popülarite, toplumda dikkat çekmesi, medyadaki yenilik gibi ölçütlerle olabilecek bir şey değil. MHP’de daha önce de gördüğümüz gibi genel başkanlık süreci daha çok iç dinamiklerle ilgili bir süreç. Ve iç dinamiklerde Sinan Oğan’ın, dışarıdan göründüğünden daha fazla problemi var. En büyük problemlerden biri de Bahçeli’nin rezervi” yorumunda bulunuyor.

Hilmi Hacaloğlu / VOA