Sırrı Süreyya Önder: Çözüm süreci bekliyoruz

AKP yaptı, CHP niye yapamasın?

Sırrı Süreyya Önder: Çözüm süreci bekliyoruz


Sırrı Süreyya Önder: Çözüm süreci bekliyoruz; AKP yaptı, CHP niye yapamasın?

Yeşil Sol Parti İstanbul 1. Bölge 1. Sıra Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder, seçim gündemine dair konuştu. Önder, olası iktidar değişiminde Kürt meselesinde çözüm beklediklerini vurguladı.

DUVAR -Milletvekili olduğu dönemde TBMM'nin öne çıkan simalarından olan, Çözüm Süreci döneminde kritik rol üstlenen Sırrı Süreyya Önder'le konuştuk.

Yeşil Sol Parti'nin İstanbul 1. Bölge 1. Sıra Milletvekili Adayı Önder, yaklaşan seçimleri, yeni bir çözüm süreci ihtimalini ve gelecekten beklentilere dair sorularımızı cevapladı.

'HDP HEM KİLİT HEM ANAHTAR'

Uzun zamandır aslında çok beklenen bir durum değilken tekrar siyasete dönüyorsunuz ve İstanbul 1. bölge 1. sıra Yeşil Sol Parti'den adaysınız. Yaptığınız açıklamalarda 'görev icabı' aday olduğunuzu, partiden ve yakın dostlarınızdan böyle bir talep olduğunu söylediniz.

Yeni oluşacak Meclis tablosu ilginç bir tablo olacak. Çünkü HDP burada hem kilit hem anahtar gibi bir işlev görecek. Bu anlamda bu kilitlenmede muhtemelen bir demokratik dönüş ve restorasyon, ülkenin en önemli gündemi olacak. Sanırım arkadaşlar bu aşamada partinin müzakere hafızasını, süreç hafızasını ve belli bir deneyimi göz önünde tutarak ısrar ettiler. Ben de gerçekten ikinci yüzyılda tarihi bir yol sapağında olduğumuzun bilincindeydim. Ben de kabul ettim.

'EFKAR ETTİĞİMİZ MESELE...'

Söylemlerinizde hep müzakere öne çıkıyor. Olası bir yeni süreçte restorasyondan da bahsediyorsunuz. Aslında muhalif kanadın en önemli söylemlerinden birisi de bu; "ikinci yüzyılda bir restorasyon çalışması olacağı" yönünde. Peki siz bu noktada nasıl bir pozisyon alacaksınız? Sırrı Süreyya Önder'i kamuoyunda ve olası bir değişen iktidarda nerede göreceğiz?

Şimdiden biçilmiş roller yoktur muhtemelen. Bu deneyime sahip kadrolarla aday listesi takviye edilir her dönemin ihtiyacına göre. Yoksa "Sırrı gelecek şu işi görecek, Ahmet gelecek bu işi görecek, Ayşe gelecek, şunu çözecek", bu şekilde değil.

Onun için şu an yoğunlaştığımız tek hedef, gerçekten net bir çoğunlukla öncelikle kendi partimiz için en yüksek sayısal değere ulaşmak. Sonra da muhalif blokun mevcut iktidar bloku karşısında çok net bir üstünlüğünü böyle bir dönüşüm için seferber edebilmek.

Bu anlamda kişi olarak tek başımıza hiçbirimize lüzumundan fazla rol atfetmek yanlış olur. Çünkü bizler kolektif emeğe inanan insanlarız. Ortak akılla hareket etmeyi önceleyen yapılarız. Ama bu gücümüz hem demokratik bir dönüşüm için mücadele deneyimini, bir de bundan en çok etkilenen kesimlerin yıllardır sözcülüğünü ve bizatihi de etkilenen kesim olmanın verdiği güçle bu süreçlerde dönüştürücü bir rol oynamak. Bunu da herhangi bir karşılığı yapmamak, yani 'şu bakanlık, şu müdürlük' falan, böyle bir derdimiz yok. Efkar ettiğimiz memleketin demokratikleşmesi.

Öte yandan denetleyici bir güç de olacağız. Eğer bu oluşturulan bu tarihsel destek heba edilirse ya da tekrar eyyamcı ve geçiştirmeci bir anlayışa doğru sürüklenirse o zaman da bu sayısal gücümüzü bir bariyer olarak kullanmak.

'SÖZÜMÜ DUDAKTAN GÖZÜMÜ BUDAKTAN...'

Meclis'te oluşacak yeni aritmetikte Yeşil Sol Parti'nin bir kilit olduğunu söylüyorsunuz. Şimdi şöyle bir durum var. Gazete Duvar'da Ceren Bayar imzasıyla sizin vekil olacak olduğunuzu duyurduk. Bunu duyurmamızın hemen ardından sosyal medyada ciddi bir gündem oluştu ve genel olarak şu söylendi; "Bırakın hele gelsin." Sizin de çok özdeşleşmiş bir video, siz de tahmin ediyorum izlemişsinizdir. Sizi hep siyaset arenasında mizahı çok iyi kullanan bir vekil olarak gördük. Ama geçen gün İzmir'de yaptığınız bir açıklama var. Orada diyorsunuz ki; "Renkli kişiliğim cezaevine atılırken işe yaramıyor."

Bu aslında bir noktada hem yine reel politikayı mizahla anlatma durumu oldu, aynı zamanda 'yeni süreçte daha sertleşmiş bir Sırrı Süreyya Önder mi göreceğiz' sorusunu da akıllara getirdi. Siz ne düşünüyorsunuz? Daha sert bir Sırrı Süreyya Önder mi olacak, yoksa yine mizahı politikayla birleştirmiş bir Sırrı Süreyya mı göreceğiz?

Altmışından sonra bir şeylerin değişmesi çok çok zor. Yaşım da 60'ı geçti. Öncelikle bunu söyleyeyim.

Benim orada itiraz ettiğim renkli meselesine, mizah meselesine değil. Niyeyse hep böyle bir pigment şeyi olarak anılıyor. Oysa söylediğim aslında çok katı gerçekler ve yer yer çok trajik, acı şeyler. Fakat bunu dile getiriş biçimim, evet hicvi da içeriyor, ironiyi de içeriyor. Böyle olunca etkisi de bununla doğru orantılı artıyor. Bu benim keşfim de değil, dünya tarihinde -hele böyle otoriter dönemlerde- surda gedik açan en önemli şey mizahtır. E mizah da bizde siyasi alana hiç dokunmuyor, dokunamıyor da. "O niye bunu söylemiyor, bunu demiyor, bunu niye çekmiyor" ham ervahlığına düşmeyeyim. Ama bunu göze alan insan sayısı çok az. Ben bunu yapmaya çalışıyorum, yeterli mi bilmiyorum ama zaman ve zemin buna uygun olduğunda sözümü dudaktan gözümü budaktan esirgemiyorum.

Özlediniz mi Meclis'i, Ankara'yı?

Ankara'yı özledim. Ankara benim sadece Meclis'le değil, hayatımın içinde de önemli bir yeri var. Ankara Siyasal'da öğrenciydim. Yıllarca hapishanelerinde yattım Ankara'nın. Sonra 10 yıl vekillik yaptık. Ankara güzel bir yerdir, yaşanılası bir yerdir. Ne demek istediğimi bütün Ankaralılar ya da yolu Ankara'dan geçenler anlayacaklardır.

Ankara'yı özledim ama Meclis'in daha demokratik bir zemine dönüşmesi halini çok merak ediyorum. O haliyle anlamlı olur. Yoksa bir rutini yerine getirmekle sınırlı olursa, orası da sevimsizleşebilir.,

'BİRİNCİ TURDA BİTMEYE ÇOK YAKIN GİBİ'

Yine Gazete Duvar'da Bekir Ağırdır ile konuştuk. Onunla yaptığımız söyleşide, Türkiye'yi üçe bölüyor ve seküler muhalifler, Kürtler ve muhafazakar kesim.

Burada şunu iddia ediyor: "Kürtlerin oyunu alan, yeni süreçte seçimi kazanır." Siz de yine geçen gün yaptığımız açıklamada seçimi birinci turda bitecek olduğunu düşündüğünüzü aktardınız. Ama sonuçta önümüzde bir yarış var ve olası bir ikinci tur karşımıza çıkabilir. Bu durumda ikinci tura giden süreci nasıl okuyorsunuz? İkinci tura gitme ihtimali var mı? Seçimler ikinci tura giderse ne gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız?

Bir de Türkiye'nin hafızasında önemli yer etmiş bir süreçti 7 Haziran ve 1 Kasım arası. Kamuoyunda 7 Haziran ve 1 Kasım arasında yaşanan patlamalar ve toplumsal sorunlar yine yaşanacak diye bir kaygı söz konusu. Siz nasıl okuyorsunuz? Olası ikinci turda ne olur?

Bizim aday göstermememizin temel açıklamalarından birisi parti -sözcülerimiz ve eşbaşkanlarımız tarafından- bu seçimi birinci turda bitirmek idi hatırlarsanız. Bunun tüm muhalif seçmenler tarafından iyi kavranması lazım. Evet, umuyor ve diliyoruz. Piyasadan gördüğümüz, yaptığımız gözlemler de -işte miting alanlarından, birebir saha çalışmalarımızdan- birinci turda bitmeye çok yakın gibi.

Ama ikinci tura kalırsa ihtimalinde bu sonuç değişmeyecek büyük bir ihtimalle, yine bu iktidar gidecek. Fakat muhalif seçmene, bütün muhalif bloka çok önemli bir görev düşüyor bu arada. Yeşil Sol Parti'nin, HDP geleneğinin, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın bu birinci turda aday çıkarmamış olmasının karşılığını bu ilk turda vermeleri gerekir.

Bu tamamen seçmen psikolojisi ile ilgili. Seçmen dediğin emir komutayla hareket eden bir şey değildir. Bunun muhalif blok tarafından yeterince anlaşıldığı, özelde Yeşil Sol'un genelde Emek ve Özgürlük İttifakı'nın güçlü olarak Meclis'e gönderilmesinde yatıyor. İkinci turu tehlikeye sokacak tek şey, birinci turda -yani milletvekili seçimlerinde- bu destekte ortaya çıkacak bir cimrilik durumudur. Bunu bir kayıtlara geçirmiş olayım.

Bütün muhalif blok, evet Sayın Kılıçdaroğlu'na oyumuzu vereceğimizi biz de açıkladık, onlar da açıkladılar. Üstelik onlar birçok bakanlık, cumhurbaşkanı yardımcılığı vs. gibi şeyler yapmışken biz demokratik bir dönüşümden başka hiçbir şey talep etmeden yapan bir yapıyız. Bu yapı eğer buna rağmen demokratlar tarafından yeterince desteklenmezse, ikinci turda bu yapının seçmenleri gönülsüzleşebilir. Bu çok önemli bir uyarıdır ve ilk defa dile getiriyorum.

Sanırım sorunuzu cevapladım. İkinci bölümü, bu 7 Haziran - 1 Kasım arasını anmak bile istemiyorum. Çünkü her süreç bir şey öğretir. Herkes bundan deneyim kazanarak çıkar ve bu korkuyu yeniden üretme mekanizmasına asla prim vermemek gerektiğini düşünüyorum.

Peki şimdi ikinci tura gitmeden önce bir cimrilik yapılmaması gerektiğini söylüyorsunuz mealen.

Faturası ağır olabilir.

Tabii şunu da konuşmakta fayda var. Kılıçdaroğlu'nun çektiği Kürtler videosu. Çok ses getirdi. Öncelikle Yeşil Sol Parti'nin, seçmenin ve Kürtlerin bu videoya yaklaşımını nasıl buluyorsunuz? Sizce bir karşılığı var mı? İkincisi de yine şunu sormak istiyorum. Kılıçdaroğlu ilk günden beri bir helalleşme çağrısı yapıyor. Tabii Türkiye gibi toplumlarda Kürtlerin yaşadığı çok ciddi bir hak ihlali vardı. Bunu göz ardı etmeden baktığımızda helalleşme Kürtler için yeterli mi? Bir de şunu sormak istiyorum. Yine Kılıçdaroğlu'nun söyleminden birisi bu. Kendi tabiriyle 'beşli çete' olarak adlandırdığı bir sermaye grubuna karşı hesaplaşmadan bahsediyor. Bunlar çok dikkat çeken iki açıklama ve seçim sürecinde açıkçası yönlendiren açıklamalar. Sizce ekonomik hesaplaşma Yeşil Sol Parti seçmeni için yeterli mi?

Bunların hiçbirini tek tek ele alıp cümle cümle anlamlandırmak, kritize etmek istemiyorum. Bir faydası da yok. Bunlar bir irade beyanı ve niyet beyanı olarak anlaşılabilir ve hepsini çok kıymetli buluyorum. Eminim ki bütün kitlemiz de aynı ölçüde kıymet veriyor. Bu kıymet Sayın Kılıçdaroğlu'na büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu sözün sarf edilmesi anlamlı, herkesin kalbinde iyi titreşimler yarattı. Fakat bu iktidarın değişmesi durumunda, bu sözlerle paralel bir eylemlilik, bir irade ortaya çıkmazsa o zaman sıkıntı doğar. Dolayısıyla omuzlarındaki yük ve sorumluluktan da bunu kastediyorum.

Helalleşme meselesi eğer bir işe yarayacaksa, mutlaka bir yüzleşme ve adalet ve benzeri süreçlerden sonra gelmesi gereken bir şey. Ama o da bugünün konusu değil. Yani bugün onlarla tartışarak vakit kaybedemeyiz. Mevcut iktidar Türkiye'deki bütün demokratik kanalların önünde bir moloz yığını gibi duruyor. Önce bu kanalı açmak gerekiyor. Gerisine süreç içerisinde en güçlü bir şekilde dile getireceğiz ve takipçisi olacağız.

Ben şunu anlıyorum. İlk adım mevcut iktidarın değişmesi sizin için.

Kesinlikle.

'İKİNCİ GÜNÜN İLK İŞİ...'

Mevcut iktidardan konuşmak gerekiyor. Çözüm Süreci'nde çok aktiftiniz ve aslında bir yüzü oldunuz, gerek İmralı, gerek Kandil'deki görüşmelerle. Olası bir iktidar değişikliğinde yeni bir çözüm süreci başlatılacak mı, başlatılır mı sizin öngörünüz nedir?

Çünkü konuşmamızın başında da şuna çok dikkat çektik: Müzakere ve restorasyon. Oldu ve mevcut iktidar değişti. Sayın Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı olduğu yeni bir süreç başladı. Bu noktada yeni bir çözüm süreci de bekliyor musunuz?

Elbette ki bekliyoruz. Ve AKP'nin yaptığını CHP niye yapamasın? Bunun önünde ne mani? Ayrıca da demokratik bir dönüşüm diye sabahtan beri bütün meselelerde bu istasyona uğramadan verdiğimiz bir cevap yok. E bir demokratik dönüşüm olacaksa Türkiye bu meselesini çözerek yola devam etmek zorunda. Dolayısıyla bir çözüm süreci elbette bekliyorum.

Fakat bunun şekli, şemali, biçimi, tarafları eskisi gibi mi olur, yenisi gibi mi olur? Bunlar hep spekülasyon, spekülatif değerlendirmeler olur. Şüphesiz ki süreçten çıkarılan derslerle, herkesin çıkardığı derslerle ve sonuca odaklanarak, barışa odaklanarak bir yol haritası çizilir. Önemli olan bunun sağlanabilecek en geniş toplumsal mutabakatla koyulması, yani bir dayatma olarak topluma değil. Gerçekten barış olacaksa barış diliyle yola çıkan, dünya deneyimlerinden önemli ölçüde faydalanan, kendimize özgün durumlarımızı da gözden uzak tutmayan bir yeni yol haritası yapılır.

Fakat bunun için önce lazım olan, memlekette ifade özgürlüğünün, behemhal sağlanması. Bu olmadan mesele konuşulamıyor bile, çünkü mevcut TMK, TCK kılıç gibi insanların üzerinde sallanıyor. Önce her şeyin, şiddet içermeyen her şeyin rahatça konuşulabildiği, söylenebildiği, yazılabildiği bir iklimin ve zeminin oluşturulması şart. Belki bu ikinci günün ilk işidir yani.

Olası bir çözüm süreci başlarsa, partinin hafızası olarak, sizin deyiminizle 'partinin yaşlısı olarak' çözüm sürecinin içerisinde yer almak ister misiniz?

Elbette barışa dönük, benim siyasetten beklentim ya da "siyasette ne katabilirim" konusunda kendime dair hesaplaşmamda bundan daha önemli hiçbir şey yok. Ama eskisi kadar aktif bir rol mü alırım, mutfağında mı çalışırım, araştırma-yoğunlaşma aşamalarında mı işe yararım, buna arkadaşlarımız karar verir, biz de üzerimize ne düşüyorsa onu yaparız.

'KONUŞULMASINI DOĞRU BULMUYORUM'

Biraz daha geçmişe gitmek istiyorum. Bir önceki seçimde Abdullah Öcalan'ın mektubu okundu. Geçmiş günlerde sayın Selahattin Demirtaş bir açıklama yaptı ve orada dedi ki, "İktidarın yakın zamanda Öcalan'a yeni bir heyet gönderdiği iddiasını doğruladım." Yine Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın da bu iddiayı yalanladı.

Çözüm Süreci'nde yer aldınız. Hem İmralı'da hem Kandil'de hem de devlet kanalında görüşmeler yaptınız ve bir parçasıydınız. Yeni süreçte size gelen bir bilgi var mı? Öcalan'la görüşüldü mü? Herhangi bir irtibat sağlandı mı? Öcalan'ın bir önceki seçimde mektubu okunmuştu. Yine bir seçim arefesi ve yine Öcalan'la iletişime dair bir iddia kamuoyuna yansıdı. Sizce iktidar Öcalan'dan ne bekliyor?

Ben bunun konuşulmasını bile doğru bulmuyorum. Çünkü birincisi ve gerçekten, hiçbir bilgim yok böyle bir şey olduğuna dair.

İkincisi iyi niyetle bile olsa, yapılan açıklamalar meseleyi araçsallaştırmaya dönük sıkıntılar içeriyor. İktidarın bunu özellikle manipüle ettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, görüşülmeli mi? Evet, görüşülmeli. Yani artık tecrit de değil, tecriti aşan bir durum söz konusu. Ve bu barışa değil, toplumsal yarılmaya sadece hizmet ediyor. Onun için bu konuda sadece bu kadarını söyleyebilirim.

AHMET ŞIK'IN AÇIKLAMASI

O zaman biraz ittifaklara dönelim istiyorum ben. Yeşil Sol Parti ve Türkiye İşçi Partisi (TİP). Emek ve Özgürlük İttifakı'nın iki bileşeniydi. Bakınca TİP kendi listeleriyle seçime girme kararı aldı ve bu aslında bir polemik başlattı. Yine Gülten Kışanak'ın da, Demirtaş'ın da bu konuyla ilgili yazıları oldu. Kamuoyuna yansıdı yine, parti içi tartışmalar ve müzakere süreçleri işledi. Ama en nihayetinde ayrı listelerle giriliyor. Tabi, bu tartışma tam sönümlenmişken, parti liderlerinin yaptığı açıklamalarla ortalık durulmuşken, yine Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Ahmet Şık'ın bir seçmenle konuşması sırasında çekilen görüntüleri ve orada yaptığı açıklama ittifak içinde yeniden alevlendi.

Bu tartışmanın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle bunu merak ediyorum. Sonrasında da şu var. Yıllardır birlikte hareket etme becerisini gösteren Kürt siyasi hareketi ve sosyalistler arasındaki ilişki, Türk Sol'u, Kürt Sol'u tartışması gibi bir cepheleşmeye gidebilir mi? Burada bir kamuoyunda bir endişe de var. Çünkü çok uzun yıllardır Kürt siyasal hareketi ve sol-sosyalist hareketi birlikte hareket ediyor. Bu açıklamalar, bu birlikteliği gölgeler mi? Siz nasıl görüyorsunuz?

Şimdi TİP'liler, TİP'li arkadaşlarımız, yoldaşlarımız ve bizim ittifak ettiğimiz bir yapı. Siz de soruyu sorarken "tam bu tartışmalar sönümlenmişken" dediniz, Ahmet Şık meselesi de sönümlenmişken, yeniden o tartışmayı gündeme getirecek bir şeyin içinde olmak istemiyorum açıkçası.

Biz değerlendirmelerimizi yaptık. Arkadaşlarımız açıklamalarını yaptılar. Öyle bir kritik kavşaktayız ki şimdi bununla kaybedecek bir saniyemiz bile yok. Müşterek enerjimizi, altını özellikle çiziyorum, yani ortak enerjimizi, bu seçimin kazanılmasına yöneltmek durumundayız. Bu hepimizin tarihsel görevi ve sorumluluğu.

Türk solu, Kürt solu ayrımına çok inanmıyorum. Türkiyeli sosyalistler, Kürt siyasal hareketinin özü sosyalist karakterli bir harekettir. Ayrıca sosyalist olmanın baş koşullarından birisi, hangi ülkenin sosyalist olursanız olun, mazlumların yanında durmaktır, ezilenlerin yanında durmaktır. Bence tüm bu tartışmaları, -en sekter olanları da dahil- gelecekte daha sağlıklı zeminler oluşturmaya hizmet edecek bir yere evirmek zorundayız. Bunu kuru bir polemik havasından çıkarıp bir tarihsel kazanıma dönüştürmenin yolu budur.

Bizim de yetmezliklerimiz vardır, olmuştur, olacaktır da. Ama öğrenmeye ve dönüşmeye, dönüştürmeye çok açık bir siyasal yapıyız biz. Üstelik bir hiyerarşi içerisinde de yapmıyoruz bunu. Neredeyse bütün seçmenimizle eşit bu tartışmalar yürüyor. Hiç kimseye bir şey dikte etmiyoruz ya da hiç kimseye "bunu sen söyleme" ya da "bunu söyleyemezsin" gibi bir yaklaşımımız da söz konusu değil. Olmuş olanda hayır vardır, belki de öyle değerlendireceğiz. Ama hem TİP'li yoldaşlarımızın hem bizim önemli dersler çıkaracağımız kesin. Fakat zamanı bu zaman değil, artık şurada kaldı 10 gün. Bu 10 günde bütün enerjimizi son nefesimize kadar bu seçimin kazanılmasına harcamalıyız.

'FİKİR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ÇOK ÖNEMLİ'

İkinci gün dediniz, yapılacak işlere işaret ettiniz. Son olarak şunu sormak istiyorum. Olası bir değişimde, Yeşil Sol Parti seçmeninin genel beklentileri neler? Bir de sizin yaptığınız hazırlıklar var. Bu hazırlıklar nelerdir? Olası bir değişimde bizi neler bekliyor?

Olası demeyeyim, 'kuvvetle muhtemel' diyeyim, değişimlerde bizi bekleyen fikir ve ifade özgürlüğü dediğim şeyi çok önemsiyorum. Bir tweet attı diye 14 yaşındaki çocuklara dava açılan bir ülke olmanın utancından kurtulmalıyız, kurtulacağız. Bu az bir şey değil.

Kehanetin kendini gerçekleştirmesi diye defalarca vurguladığım bir şey var. HDP'ye ve Yeşil Sol'a, genelde de kategorik olarak Kürtlüğe atfedilen yaftalardan kurtulacağız, bu iki. Bundan biz kurtulmayacağız. Bu yaftayı takanlar, artık bunun beyhude bir çaba olduğunu anlayacaklar.

Çünkü seçim sonuçları bu söylemler için çok kuvvetli bir ders içerecek netlikte olacak. Ondan sonra, hak ihlalleri konusunda, hakkı ihlal edilen neredeyse en kuvvetli kesim olarak yaşadıklarımızı ve öğrendiklerimizi -ki tümü yaşamsal bilgiler bizim için- hepsi için çok ağır bedeller ödedik. Hepsi için "nasıl olsaydı böyle olmazdı'ya" dair önemli çıkarımlarımız var. Sesimizi duyuramadığımız, çok yalnızlaştığımız dönemler var. Kadrolarımızın, sempatizanlarımızın, partili üyelerimizin, dostlarımızın önemli bir bölümü sürgünde, cezaevinde, onların tekrar özgürlüğüne kavuşması var. Yani bir son değil, bir başlangıç bizim için. İkinci gün bunun bir başlangıcı olacak. Ama bu mücadeleyi çok hazırlıklı ve donanımlı bir şekilde bekliyor olacağız.

duvar