"Sistemli gazeteci tutuklamalarını beraberinde getirecek"
Sistemli gazeteci tutuklamaları
Gazetecilik meslek örgütleri, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek olan yeni infaz indirimi düzenlemesinin basın ve ifade özgürlüğüne yeni bir darbe vurabileceğinden endişe ediyor.
AKP ve MHP gruplarının ortak hazırladığı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Kamuoyuna "koronavirüs affı" olarak yansıyan infaz düzenlemesi, Salı günü de Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek. Ancak bu düzenlemeden hem tutuklu gazeteciler ve düşünce suçlularının faydalanamaması hem de çelişki olarak yorumlanan bazı değişikler tartışmalara yol açıyor.
Toplam 70 maddeden oluşan ve 11 ayrı kanunda değişiklik öngören tasarıyla hükümlülerin ''bütün süreçlerde iyi halli olmaları halinde'' genel olarak üçte iki olan koşullu salıverilme oranı yarıya indiriliyor. Ayrıca önceden 18 ay ve altı hapis cezasına çarptırılanlar denetimli serbestlikten faydalanırken yapılan değişiklikte ise 18 ay hapis cezası alan bir kişinin cezasının yüzde 40'ını cezaevinde geçirmesini öngörülüyor. Yapılan bu değişişiklik de özellikle basın ve ifade özgürlüğü açısından kaygılara neden oluyor.
Sistemli gazeteci tutuklamaları
DW Türkçe’ye konuşan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’na göre yeni düzenleme özellikle gazetecilerin aleyhine olacak. Önderoğlu, “Bu tasarı yasalaşırsa iktidarın, ‘ufak tefek sorunlar’ bulunduğunu yarım ağızla kabul edip, Yargıtay’a temyiz hakkı getirdiği ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğüyle ilgili yargı kararları, sistemli gazeteci tutuklamalarını da beraberinde getirecek. Çünkü gerekçelendirirken, denetimli serbestliğin halk arasında artık caydırıcılığını yitirdiği savunuluyor; ‘herkes aldığı cezanın yüzde 40’ını çekecek’ deniyor" ifadelerini kullandı.
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu
Önderoğlu ayrıca, “en azından gazeteci hakları bakımından, Ekim 2019 tarihli Birinci Yargı Paketi’nin ruhuyla bu tasarı arasında vahim bir çelişki ve şizofreni haline tanık olunduğunu’’ ifade etti. “Bizce, yargı reformu zaten göz boyamaydı” diyen Önderoğlu, “Türkiye hangisi; iyi kötü demokratik değerlere sarılmayı seçen mi, gönlünü otoriterliğe kaptıran mı? Gazetecilerin koronavirüs sürecinde düşünce suçlularıyla birlikte muhtemel olarak mahpus bırakılacak olması ve Hakan Aygün’ün tutuklanması, demokratik bir geleceğin uzun süre hayal olarak kalacağını zaten gösteriyor” şeklinde konuştu.
“Tasarıya göre kalem, silahtan daha tehlikeli"
Tasarının yeni infaz düzenlemesinin cezaevlerindeki gazeteciler ve diğer siyasi mahkumlar açısından avantajlı hiçbir düzenleme sağlanmadığını söyleyen Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatlarından Ülkü Şahin de "Aksine sıklıkla ifade özgürlüğü dosyalarında gördüğümüz suçlamaların değil; cinsel saldırı, uyuşturucu, işkence, kasten öldürme suçları lehine düzenlemeler var” diyor.
Avukat Şahin, ”Gazeteciler, şiddete teşvik dahi içermeyen, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken haberlerinden dolayı üyelik, propaganda, halkı kin ve düşmanlığa tahrik gibi suçlamalar ile içeride tutulmaya devam ederken; eline silah alarak kadına, çocuğa şiddet uygulamış kişiler bu düzenlemeden faydalanarak dışarıya çıkacak ve halkın arasına karışacak’’ ifadelerini kullanıyor. “Tasarı sahiplerine göre, eli kalem tutan gazeteci, eline silah alandan daha tehlikeli. Bu da devletin gazeteci ve siyasi mahkumlara bakışını ortaya koyuyor” diyen Şahin’e göre infazda şiddet kriteri gözetilerek eşitlik sağlanması gerekiyor.
Avukat Ülkü Şahin
"Toplumsal mutabakat söz konusu değil"
Avukat Ülkü Şahin, tasarıda gözden kaçan ve “basın özgürlüğü açısından kabul edilemez bir hususun daha bulunduğunu” söylüyor. Düzenlemedeki, “Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı verilmeyen veya kesilen gazetelerin ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği ve yabancı dilde yayımlanmış gazete ve dergilerin ceza infaz kurumuna kabul edilmesinde Adalet Bakanlığı’nın yetkili olduğu” şeklindeki maddeye dikkat çeken Şahin, “Tasarının yasalaşması halinde yakın zamanda örneğini gördüğümüz şekilde Evrensel, BirGün gibi muhalif basına uygulanan keyfi ilan kesme cezalarıyla cezaevlerine girişleri ve mahkumların haber alma özgürlükleri engellenecek" diyor.
“En nihayetinde kanun olmak için meydana getirilmiş bir tasarı üzerine konuşuyoruz. Kanunlaştığı takdirde Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar yürürlükte kalacak’’ diyen Şahin, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şunu da eklemek gerekiyor ‘af’ toplumsal mutabakat ile mümkündür. Toplumun bütün kesimleri buna onay vermelidir. Ancak bu tasarıda bir toplumsal mutabakat değil; pandemi sürecinin de getirdiği bir oldu bitti söz konusu.’’
DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren
“Boşalan yerleri doldurmak için hazırlık yapıyorlar”
DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren de salgın karşısında en tehlikeli alanlardan birinin kapasitesinin üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunduran hapishaneler olduğunu ve buralar için acil önlem alınması gerektiğini ifade ediyor. Ancak Eren’e göre, iktidar bu krizden de faydalanmaya çalışıyor. İktidarın yeni düzenlemeyle cezaevlerinde bulunan gazetecilerin, muhaliflerin, aydınların ve siyasetçilerin serbest bırakılmayacağını ilan ettiğini söyleyen DİSK Basın-İş Genel Başkanı, “Bununla da yetinmediler. Düzenlemeye düşünce suçlarına daha çok hapishane yolunu açacak maddeler kondu. Koronavirüsle mücadele edilmesi gerekirken, bu konuda eleştiriler yönelten gazetecileri, yurttaşları gözaltına alan; hatta tutuklayan iktidar, belli ki önümüzdeki günlerde hapishanelerde boşalan yerleri doldurmak için de hazırlık yapıyor" diyor.
Eren, bu karanlık tabloya rağmen ülkede işini yapmaya kararlı gazeteciler konusunda ise umutlu olduğunu ifade ediyor: "Şu unutulmasın; Türkiye'de gazetecilere yönelik baskılar uzun yıllardır sürüyor. Yargılamalar, tutuklamalar, gözaltılar ve diğer baskı yöntemleriyle yapılıyor bu. Ama tüm bunlara rağmen gerçek gazeteciler işlerini yapmaya devam ediyor. Her türlü baskıya rağmen Türkiye'de bir gazeteci direnişi de var. Bu baskılara boyun eğilmeyeceğini düşünüyorum."
Sinem Özdemir
Deutsche Welle Türkçe