Siyasîlerin Türkeş’ten alacağı dersler
Alparslan Türkeş’in vefatının 27. yıldönümü.
Siyasîlerin Türkeş’ten alacağı dersler
Bugün Milliyetçi Hareket’in lideri Alparslan Türkeş’in vefatının 27. yıldönümü.
Özellikle siyasîler Türkeş’in mücadeleli yıllarını çok iyi tahlil etmeliler.
Türkeş cendereden geçmiş, 1944 Irkçılık-Turancılık Davası’nda 1 yıl, 1963’te Talat Aydemir’in darbe teşebbüsüyle bağlantılı 3,5 ay, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra 4,5 yıl tutuklu kalmıştır.
Türkeş bu cefaları neden çekmiştir ve Türkiye’nin kaderinde nasıl bir rol oynamıştır? Siyasî mücadelesinin merhaleleri nelerdir?
Türkeş’in lehinde ve aleyhinde çok yazılmış, çok söylenmiştir.
Türkeş’in üzerine en çok sol gelmiştir. Hedefe ulaşmalarında önlerindeki en büyük engel Türkeş’i görmüşlerdir.
1970’li yıllarda, ülke, il il, mahalle mahalle, cadde cadde, sokak sokak ayrılmıştı.
Türkeş, sol-komünist hareketlerin nereye varacağını tez gördü. Ülkü Ocakları’nı kurdu.
Şunun cevabı verilsin: Sol-komünistler tam bağımsız Türkiye için mi ellerine silah almışlardı?
Önce sorulması gerekir: Türkiye başka devletlerin uydusu muydu? NATO’ya üye olması bir müstemleke olmasını mı gösterir? NATO’nun başını çeken ABD Türkiye’yi kullanıyor muydu?
Bütün bu soruların cevabı verilmiştir. İktidar için silaha sarılanlar, asıl kimin âleti oldukların görmek istememişlerdir. Onun için iç mücadele başlamış ve bu iç mücadelede yön belirleyen Türkeş olmuştur. Onun için belli kesim Türkeş’e büyük hınç duymuştur.
Bu ayrıntılara girmeyelim şimdi.
27 Mayıs 1960 Darbesi’nde Türkeş’in büyük rolü vardır. Hatta darbenin fiilî lideri gösterilir. Başbakanlık müsteşarlığına konduğuna göre, darbedeki yerini anlayabiliriz. Sonra Millî Birlik Komitesi’nde iç çekişme doruğa çıkacak, 14’ler Grubu olarak bilinen Türkeş ve arkadaşları tasfiye edilecekler, Türkeş Hindistan-Yeni Delhi’ye müşavir olarak gönderilecektir.
***
1961 Anayasası solu rahatlatmıştı. Hem Türkiye İşçi Partisi’ni kurmuşlar hem de CHP’ye daha iyi yerleşmek için bir yol bulmuşlardı. Türkeş’in kader anlarını bilenler, hareketlerini de büyük bir dikkatle takip ediyorlardı.
Türkeş’in 1 Ağustos 1965’te CKMP’nin başına geçişi sol dergilerde sık sık işlenmeye başlanmıştı. Bu dergilerde çok ağır, mesnetsiz, sübjektif, akıl almaz suç isnadıyla yazılar çıkıyordu. İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in, sahibi olduğu Akis’te: “1930’ların Almanya’sından bir ses olan Türkeş ile kafatasçılar çeşitli oyunlar aracılığı ile partiyi ele geçirmişlerdir.” diye yazılabilmiştir. Bu haftalık haber-yorum dergisinde, Türkeş, doğumundan başlayarak o güne gelişine kadar Hitler’le kıyaslanmıştır. (Akis, S. 581, 4 Eylül 1965)
Şu gerçek ki; Türkeş, Lenin’le de Mustafa Kemal’le de kıyaslansaydı benzer dönemler görülecekti!
Böyle bir yorumun yanında solun hemen her kesiminin toplandığı ideoloji dergisi Yön’de ise daha farklı bir habere yer verilmiştir:
“Türkeş’in başarısında, partinin gittikçe zayıflaması karşısında ümitsizliğe kapılan eski yöneticilerin gevşek tutumunun payı büyüktür... Kalenin kısmen içerden fethi, Türkeş’in işini çok kolaylaştırmıştır. Fakat Türkeş ve arkadaşları, çözülen CKMP’ye gerçekten taze kan getirmişler, teşkilatı genişletmişler ve canlandırmışlardır. Bunda Türkeş ekibinin, askerlikten gelme, ciddi, planlı ve hızlı çalışması önemli rol oynamıştır. CKMP müfettişi adım adım teşkilatı dolaşmış, partili olduğunu dahi unutmuş eski CKMP’lilerin isimlerini bulmuş, mektuplar yazmış, toplantılar düzenlemiş ve onları yeniden partiye ısındırmıştır. Ayrıca yeni iltihaklarla teşkilatı genişletmiş ve güçlendirmiştir.
Bütün bunlar, sadece askerlikten gelme metodik bir çalışmayla izah edilemez. Türkeş sayıca az da olsa kendini boşlukta hisseden bazı muhafazakâr grupların aradığı lider olduğu intibaını yaratmasını bilmiştir. Şimdiye kadar boş bir ırkçılık, dincilik hissi, milliyetçilik ve gelenekçilik akımları peşinde sürükleyen aşırı muhafazakâr kısmı 27 Mayıs’tan sonra memleket gerçeklerinin gözler önüne serilmesi üzerine inanç buhranına yakalanmışlardır. Bunlar arasında bir cins romantik sosyalizmin savunuculuğunu yapan Doç. Nurettin Topçu gibi kimseler dahi görülmeye başlanmıştır. Uzun süre milliyetçilik adına Amerikan emperyalizminin, kompradorun ve toprak ağalarının savunuculuğunu yapan Gökhan Evliyaoğlu, Amerikan milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliği olmadığını görmüştür. Şimdi Türkeş ekibi, bu çevrelere, geleneklere ve anayasa hudutları içinde dine azami saygılı ve milliyetçi bir çerçeve içinde, bir kalkınma görüşü getirmektedir. Bunun içindir ki Türkeş ve arkadaşları, program meselesine büyük önem vermişler ve 257 maddelik bir programla ortaya çıkmışlardır.” (Yön, Yıl: 4, S. 123 (6 Ağustos 1965).
Yeni siyasîlerimizin, önceki siyasîlerden alacakları çok ders vardır ve bu siyasîlerin başında da Türkeş gelir.
ARSLAN TEKİN / YENİÇAĞ