Stop and love Erdoğan
Tıp Bayramı, tüm sağlıkçılara kutlu olsun...
Stop and love Erdoğan
Tıp Bayramı, tüm sağlıkçılara kutlu olsun...
“Geçmişin 14 Martlarında ne yazmışız?” diye bakmak bir anlamda “gerçeklik kontrolü”dür.
Hangi güzergâhlardan geçerek nereye geldik? Nereye gidiyoruz?
14 Mart 2009 tarihli Sözcü’deki köşe yazımı buldum.
Konusu Tıp Bayramı değildi maalesef, yine Reyiz’le ilgiliydi.
(Ruh bilimciler, buna “obsesif-kompulsif davranış” diyorlar mı bilmiyorum. Korktuğum için de soramıyorum.)
“ENSEYE TIRNAK - SANDIĞA PARMAK
7 Mart günü, Tayyip Bey’in ağzından yazmıştık: IMF’ye ne oluyor? Milletin ümüğünü sıkmak gerekiyorsa onu da ben yaparım!
Naçiz yazarınızdan bu kadar etkileneceğini nereden bileyim. Aradan iki gün geçmedi.
9 Mart günü Aydın mitinginde dediğimizi yerine getirdi:
Kendisini (Allah belanı versin, diye) protesto eden 13 yaşındaki M.S.O. adlı çocuğu yanına getirdiler.
O da okşuyormuş gibi yaptı. Boynunu arkadan kavradı. Tırnaklarının izini bırakacak biçimde ümüğünü sıkıverdi.
Gençler buna “demo” diyorlar. Bir şeyin nasıl uygulandığını gösterme anlamında.
Çocuğun ailesi, (darp raporu aldı) Başbakan’dan davacı oldu. Mahkeme bilirkişi tayin edecek.
Bilirkişinin yapacağı tek şey var:
IMF’nin gelmesini ve milletin ümüğünü sıkmasını beklemek.
IMF eğer 72 milyonumuzun ensesinde çocuğunkinden daha derin iz bırakırsa Başbakan beraat edecek.
Ama çocuk da Başbakan’a “Allah belanı versin!” dediği için ceza alabilecek.
Kurtulmak için Başbakan’ın bu bedduayı hakkettiğini ispat etmesi gerekiyor.
*
O dönemde hukuken değildi. Ama ruhen ve fıtraten zaten hep Reyiz’di.
Bendeniz de üçüncü döneminde bağımsız bir milletvekili idim. Yazılı-sözlü tüm soru önergelerim inatla cevapsız kalıyordu.
Ben de çıkış yolunu Gözcü’den evrilen Sözcü’de yazmakta bulmuştum.
“Enseye tırnak” konusunu da eski Ecevitçi, CHP’li Mehmet Sevigen önergeleştirdi:
“Cumhuriyet tarihinde ilk kez 13 yaşındaki ilköğretim öğrencisi bir çocukla mahkemelik olan bir başbakansınız; bu davaya davacı olarak katılacak mısınız?
Basına da yansıyan görüntülerde çocuğun boynundaki ciddi darbeler vicdanınızı sızlatmadı mı?
Mitinge başbakan sıfatıyla mı, yoksa bir partinin genel başkanı sıfatıyla mı katıldınız? Eğer başbakan olarak katıldıysanız. ‘devlet büyüklerine hakaret’ davası açılmasını doğru buluyor musunuz?”
LOE ERDOĞAN
New York’taki dev “Stop Erdoğan” reklamı, dünya liderliğinin tesçili oldu.
“FETÖ parmağı” denildi. Reklamın kötüsü olmaz ki!
Hele dünya başkentinde.
Danışmanlarından beklenen, “Stop Erdoğan”a karşı “Go Erdoğan (Yürü Erdoğan)” diye karşı atağa geçmekti.
“Dur” diyene işaret diliyle “Aşk”tan söz etmek neyin nesi?
Belli ki Saray Danışmanlığı, yan gelip yatma ya da dalga geçme makamı oldu.
Eski bakanların bayat nutuklarını tazeymiş gibi Reyiz’in önüne koymaları bunun kanıtı. (Bunu yapanları “Leblebi”nin kulübesine bekçi yapmadıysa Reyiz kendini aştı demektir.)
Bir başka olasılık da şudur:
Danışmanlar, “Yürü Erdoğan” sözünün “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını ve FETÖ ile “iltisakı” çağrıştırmasından korktular.
Ve can havliyle, akla, aşka (ve alfabeye) ziyan bir kampanyaya giriştiler.
Hem de İstanbul’un Anadolu’nun cadde ve sokaklarında:
“Lo.e Erdogan”, “Lo.e Erdogan”.
“V” harfi yerine kalp simgesi kullanıldı.
Kargadan başka kuş tanımayan doğu ve güneydoğulu halkımız için kalp işareti yok hükmündedir. Bu nedenle ilanları Kürtçe okudular, Kürtçe algıladılar:
“Loe Erdoğan!”
Küçüklere seslenirken kullanılan samimi bir hitaptır.
Ey, hey, yahu, aslan, birader, kurban, bir dakka, bakar mısın yerine kullanılan bir şahıs zamiridir.
Elbette “Love Erdoğan”dan çok daha anlamlıdır.
Ve daha az sinir bozucudur.
(Kalp işaretinin “o” yerine konulması gerekiyor. Zira “kalpli mesaj” icadından beri Batı’da hep böyle kullanılıyor.)
Danışmanların marifetlerinden sual edilmez.
Son beş yılda tam 63 bin 43 vatandaş hakkında Reyiz’e hakaret ve iftira davası davası açılması (soruşturma değil, dava) bunun kanıtıdır. (Ümüğü sıkılan çocuk buna dahil değildir.)