Süleyman Demirel: Meydanlara çıksam Tayyip Erdoğan’ı yenerim (1)

Süleyman Demirel: Bu fötr şapkayla 6 defa gittim, 7 kere geldim...

Süleyman Demirel: Meydanlara çıksam Tayyip Erdoğan’ı yenerim (1)


Süleyman Demirel: Bu fötr şapkayla 6 defa gittim, 7 kere geldim... Meydanlara çıksam Tayyip Erdoğan’ı yenerim (1)

Mehmed Mazlum Çelik Independent Türkçe için yazdı

Mehmed Mazlum Çelik @mehmedmazlumcel 

Ölümünden kısa bir süre önce Süleyman Demirel verdiği bir mülakatta “Bugün bu yaşımda meydanlara çıksam Tayyip Erdoğan'ı yenerim” demişti.

O günlerin havasında birçok kimsenin gülüp geçtiği bu ifadeleri aslında oldukça manidardı.

Altı kez gidip yedi kez başbakanlığa gelen fötr şapkalı eski Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in Türkiye’de hiçbir politikacıya nasip olmamış bir hayat öyküsü var.

Dolaksızoğlu Süleyman Sami Gündoğdu, ki sonraları Demirel olarak bilinecekti, annesinin deyimiyle “Sülümanım, ayvalar sararıp, narlar kızarırken” 1 Kasım 1924 yılında dünyaya geldi. 

Demirel’in doğduğu İslamköy sıradan bir ilçe değildi.

Osmanlı Devleti’ne tam dört sadrazam çıkarmış, küçücük ama çok kritik bir yerdi.

Bu isimler Kemenkeş Ali Paşa, Halil Hamid Paşa, Seyid Ali Paşa ve en önemlisi Hüseyin Avni Paşa’nın doğduğu topraklardı. 

Küçük Süleyman 10 yaşına geldiğinde İslamköy oldukça bereketsiz bir sene ile karşı karşıyaydı.

Toprak yağmura hasret kalmış, hasat kaldırılamamış ve köy tam anlamıyla kıtlığın eşiğindeydi.

Süleyman küçük bir çocuk olmasına rağmen, anne ve babasının iliğine kadar hissettiği çaresizliğe şahit oldu.

Köylüyle beraber yağmur duasına da çıkan Demirel yıllar sonra o günleri şöyle anlatacaktı; 

İşte o gün bugün kuruyan başağın arkasında gidiyorum.

Kuruyan başak Türk köylüsünün ümididir. Tane dolmadan kurumuşsa solmuş demektir.

Çaresizliğe terk edilişin işaretidir. Medeniyetçilik mücadelesine beni iten köylünün o kış çektiği ıstıraptır.


Süleyman, ilkokulu bitirmişti; fakat yaşadığı bölgede ortaokul bulunmuyordu. Belediye başkanlığı da yapmış babası Hacı Yahya, her ne pahasına olursa olsun oğlunun tahsilini tamamlamasını istiyordu ve bunun için her türlü fedakarlığı göze almaya kararlıydı.

Dolaksızoğlu Süleyman (Demirel) babasıyla ilk defa ortaokul kayıt yaptırmak için Isparta merkezine gelişini ise şöyle anlatacaktı;

O yıllarda unutamadığım hatıra ise ortaokula kaydolmamdı. Babam bir merkebe ben bir merkebe binerek ortaokula kayıt için Isparta’nın yolunu tuttuk.

Okula kayıt için altı adet vesikalık fotoğraf, 15 kuruşluk damga pulu, iyi hâl kâğıdı ve nüfus hüviyet cüzdanı gerekliydi.

Bunların masrafı 55 kuruş tutuyordu. O günlerde 55 kuruş köylüye servet gibi geliyordu.

Babam o sıkıntılı döneme rağmen 55 kuruşu buldu ve beni ortaokula kaydettirdi.


Demirel’e dair her haber köyündeki evde devlet meselesi gibi karşılanıyordu. Anne ve babası tüm varlığını ona adamıştı, onun sorumsuzluk yapmak ya da başarısız olmak gibi bir lüksü bulunmuyordu.

Tüm ahali, Süleyman’dan gelecek haberlere kilitlenmişti. O İslamköyü’nün mücadelesi ve umudunu temsil ediyordu.

Demirel bu sorumluluğunu şöyle anlatacaktı; 

Ben köye başarısız dönemezdim. Ailem tırnağı ile sağladığını bana yolluyordu.

Sorumluluk duygum çoktu. 'Koyuver gitsin' diyen bir adam değilim. Hiç demedim ömrümde.

İçimde dünyayı kucaklayıp kaldırmayı öğrenmiştim. Geri çekilip yeniden meselenin üstüne varmayı bilirim. Kararlılığımdan yitirmem.


Süleyman Demirel, sağına soluna bakmadan sürekli ders çalıştı. Her zaman sınıfının birincisi ve öğretmenlerinin gözdesi oldu.

Bu durum üniversiteye geldiğinde de değişmedi. Üniversite hayatı, kaldığı yurt ve derslikler arasında geçti. Bu süre zarfında bir kez olsun arkadaşlarıyla dışarı çıkıp gezmedi, aylaklık etmedi.

Bu disiplin ve kararlılık sebebiyle arkadaşları ona “Elektronik Beyin” lakabını vermişti. 1949 yılında nihayet İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun oldu.

Süleyman Demirel, inşaat mühendisi olarak Burdur’da hükümet konağını inşa ettiği sırada ailesi onun düğününü yapmaya başlamış, Demirel düğünün ancak son gününe gelmişti.

Bu durumu Demirel’in sorumluluk anlayışı ile açıklayanlar olduğu gibi bu durumun Isparta’nın bir geleneği olmasıyla açıklayanlarda oldu.
 

süleyman-nazmiye demirel.jpg

Süleyman Demireil ile Nazmiye Demirel / Fotoğraf: bik.gov.tr


Demirel ise akrabası Nazmiye Şener ile düğününü şöyle anlatıyordu;

12 Aralık 1948’de, İslamköy’de evlendim. Eşim yakınımdır. Biz, büyük bir aileyiz. Esasen akrabalık münasebetlerimiz yanında, sıkı dostluk münasebetlerimiz de vardır…

Köy düğünü ile evlendim. Düğünü, anam, babam oranın adetlerine göre yaptılar. Ben Burdur’da Hükümet Konağı inşaatını yapmakla meşguldüm.

Oranın mühendisiydim. Henüz mühendis diploması almamıştık, ama bir ay sonra diploma aldık.

Bizim köy düğünü üç gün olur. Düğün perşembe günü başlar, pazar günü gelin çıkar. Ben cumartesi günü köye geldim. Perşembe ve cuma günü yapılan düğünde yoktum.

Her şey hazırdı. Oranın adetlerine göre yapılmış bir düğündü. Ve tamamen köylü- kentli, eş-dost o civardaki insanlar davetli oluyor düğüne.


Menderes iktidarı döneminde ABD’ye giden ilk Türk mühendisi olan Demirel döndüğünde Seyhan Barajı gibi kritik bir inşaatın mühendisliği ona emanet edildi.

Baraj bittiğinde Adnan Menderes açılışı yapmak için bölgeye geldi. Mahşeri bir kalabalığın içinde Adnan Menderes, büyük bir nezaket içinde barajın mühendisi Süleyman Demirel’i kürsüye çağırıp konuşma yapmasını istedi.
 

demirel.jpg

Fotoğraf: bik.gov.tr


Sonraları “Barajlar Kralı Süleyman” olarak anılacak Süleyman Demirel o günü şöyle anlatmıştı;

Konuştuğum kürsünün arkasında Bayar, Menderes, önümde dağ taş insan…

Karşıdan da güneş gözüme doğru yürüyordu.

Önce titrediğimi, sallandığımı hissettim. Ama bu çabuk geçti. Sanki o heyecanı hiç yaşamamıştım.

Konuşmam bitti. Tek ben konuştum o gün. Alan birden boşaldı. Ben bir kayanın üstüne oturdum. Uzun uzun oradan barajı ve Seyhan’ı izledim.


27 Mayıs İhtilali ve Süleyman Demirel

Menderes hükümetleri 1950 yılında yapılan seçimlerden 1960 yılına kadar ülkeyi kesintisiz bir şekilde idare etmişti.

27 Mayıs 1960 yılında bir grup subayın emir komuta zincirinin dışına çıkarak gerçekleştirdiği darbe sonucu Türkiye’de Demokrat Parti dönemi sona erdi. 

Darbe gerçekleştiğinde İspanya’da bulunan Demirel, ülkesine döndüğünde birçok kovuşturmadan geçti.

1962 yılında asker kökenli Ragıp Gümüşpala’ın kurduğu Adalet Partisi’nde siyasete giren Demirel, AP’nin Teşkilat Başkanı görevini üstlendi.

6 Haziran 1964 yılında beklenmeyen bir hadise Süleyman Demirel için dönüm noktası oldu. Buna göre AP Genel Başkanı Gümüşpala bir gün ansızın ölmüştü. 

Süleyman Demirel’in de zayıf bir ses de olsa adı muhtemel genel başkanı adayları arasında geçmeye başladı. 

Demirel, kongrede sağ siyasetin önemli isimlerinden Ali Fuat Başgil ve Sadettin Bilgiç’in karşısına aday olarak çıkmıştı.

Kongre gününe kadar kimse Süleyman Demirel’in kazanacağına çok ihtimal verilmiyordu; fakat iki önemli gelişme Süleyman Demirel’in önünü açtı.

İlki, eğitim almak için ABD’ye gittiği sırada ABD Başkanı ile çekilmiş fotoğrafının bir anda kongrede elden ele paylaşılması delegelerde büyük bir heyecan yarattı.

Dünyada darbeler ABD tarafından idare ediliyordu ve ABD Başkanının desteğini almış bir siyasetçi ülke demokrasisini bu sayede darbeden koruyabilirdi.

Bir diğer gelişme ise, kongreden çok kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Adalet Partisi’nin başına Süleyman Demirel’in gelmesini istediğini açıklamıştı. 
 

20151106_161130.jpg


Bu gelişmeler bir anda genç ve iyi bir hatip olan Süleyman Demirel’i yenilikçi kanadın gözdesi haline getirmişti. 

Kongre sonucu şaşırtıcıydı, Süleyman Demirel 1072 oy almış en yakın rakibi Sadettin Bilgiç yalnızca 552 oy almıştı. Sağ hareketin önemli isimlerinden Fuad Başgil sadece 2 alabilmişti.


Süleyman Demirel: Şahıslar değil, dava önemli

Demirel’in kongreyi kazanmasını sağlayan en önemli manevralardan birisi kongreden hemen önce delegelere dağıttığı broşürlerdi.

Demirel bu bildiride manifestosunu açıklıyor ve davayı her şeyin önüne koyuyordu;

Adalet Partisi mensupları ve delegelerimiz, kendilerine lazım olan kimseyi seçerken bir takım hissi ve esastan ari kıstasları değil, aklı selim ve sağduyu ölçülerini kullanacaklardır…

Ben Türk halkının temel hakları ve refah davası hal oluncaya kadar Türk milletinin emir ve hizmetindeyim… Benim için şahıslar değil, dava esastır…

Ben meşaleyi tutma nöbetine talip bulunuyorum. Bu nöbeti ve emaneti her zaman kararınızla daha iyi taşıyacak onlarla devre amade olacağım.


Süleyman Demirel 1965 yılında İsmet İnönü hükümetinin güven oyu sonrası düşmesiyle Başbakan olma fırsatı olmasına rağmen milletvekili olmadığı için bu teklifi kabul etmedi.
 

f5ceaa_picture_20150617_5643832_high.jpg

Fotoğraf: bik.gov.tr


Bu yüzden kontenjan senatörü olan Suat Hayri Ürgüplü Başbakan oldu. Süleyman Demirel’in bu ilkeli tavrı Türk halkının büyük beğenisini topladı. 

Süleyman Demirel’in Adalet Partisi adeta sandıkları patlatarak yüzde 52,5 oy alarak tek başına iktidara geldi.

Kısa süre sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in hayatını kaybetmesi üzerine asker kökenli Cevdet Sunay’ı Cumhurbaşkanı adayı göstermesi Demokrat Parti kökeninden gelen arkadaşlarını rahatsız etti.

Demirel bu durumu şöyle açıkladı;

Ordunun içindeki ve dışındaki cunta hareketlerine karşı, onları bilen bir kişi diye Cevdet Sunay’ı seçtik.


1971 Muhtırası ve sonrasında yaşanan gelişmeler

Süleyman Demirel, 1966 yılında Başbakanlığa oturduktan kısa süre sonra Türkiye kelimenin tam anlamıyla şaha kalktı.

Barajlar, yollar ve köprüler yapan Süleyman Demirel, tam bir hizmet adamıydı. Adnan Menderes yokluğu ve özleminde halk teselliyi “Çoban Sülüü”de bulmuştu.

Hem Amerika’da okumuş ve moderndi hem de Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu gibi köylüydü.

Fötr şapkasını takarak laikliğin tüm gerekliliklerini yerine getiriyordu, hem de Anadolu’nun ücra bir köyüne gittiğinde bir anda köylünün şivesiyle konuşabilecek kadar halkın içinden biriydi.
 

688_37.jpg

Fotoğraf: bik.gov.tr


Hepsinden önemlisi tam bir hizmet eriydi, zaten meydanlarda yüksek sesle “Biz köylümüze efendi değil, hizmetkarız” diyerek herkesin kalbine dokunuyordu.  

CHP’nin hizmetler karşısında gösterdiği muhalefeti ve Boğaziçi köprüsü çalışmalarının durdurulması teklifine kendisine has üslubuyla şu cevabı vermişti;

Çevreyolu ve Boğaziçi Köprüsü lüks değildir.

Bunu yapmayın, onu yapmayın.

Peki, Türkiye’yi nasıl büyüteceğiz?

Artan nüfusa nasıl iş vereceğiz?


1971’e gelindiğinde Süleyman Demirel parıltısını kaybetmeye başlamıştı. Parti içinde kendisine muhalif sesler askere haddinden fazla taviz verdiğini söylüyordu.

Üstelik Demokrat Partililerin affı konusunda ihmalkâr davrandığını iddia eden bir grup parti içinde kazan kaldırmıştı.
 

s.dem_.jpg

Fotoğraf: bik.gov.tr


İhraçlarla başlayan süreç içerisinde Adalet Partisi’nin önemli isimlerinden Yüksel Menderes’in de bulunduğu kişilerin ayrılarak Demokratik Partiyi kurmasıyla sonuçlandı.

Demirel yıllar sonra bunun siyasi hayatındaki en büyük hata olduğunu belirterek şunları kaydetti;

Geçmişteki en büyük hatam bir kısım arkadaşlarımın AP’den kopmalarını ve Demokratik Parti’yi kurmalarını engelleyememiş olmamdır.

Onları bizimle beraber kalmaya razı edebilirdim. Bunun için yeterli çabayı göstermediğim için kendimi tenkit ediyorum.

DP’nin kurulması, AP’yi ve onun uzantısı olan Doğru Yol Partisi’ni hiçbir zaman tek başına iktidar yapmamıştır.

Hem de 1971’den 1983’e kadar sağlıksız koalisyon ve ihtilal hükümetlerine Türkiye’yi mahkûm etmiştir.


1971 yılında ordu verdiği muhtıra ile Süleyman Demirel’in iktidarını yıktı. Nihat Erim’in kurduğu teknokrat hükümeti başarı gösteremedi.

1973 yılında yapılan seçimlerde sandıktan Ecevit-Erbakan koalisyonu çıktı.

Bu koalisyon da uzun ömürlü olmadı ve Demirel Milliyetçi Cephe’yi kurarak tekrar iktidara gelmeyi başardı; ama bir yandan ekonomik kriz öte yandan anarşi ülkeyi adeta esir almıştı.

Ülkede iktidar sık sık el değiştiriyor ve bakanlık vaatleriyle milletvekilleri partilerinden kolaylıkla istifa edebiliyordu.

Demirel bu süreçte bir yandan da ordu içindeki cuntacıları tasfiye etmeye çalışıyordu; ama parlamentoda güçlü olmaması sebebiyle manevra alanı sınırlanıyordu.

Faili meçhuller ve suikastlar hayatın olağan bir rutini haline gelmişti. Bazı şehirler kurtarılmış bölge ilan edilirken üniversitelerde ders yapılamıyordu.

Her gün gazeteler manşetlerde patlayan bombaları yazıyordu. Ordu durumdan rahatsızdı, 1972 yılında Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmesi Süleyman Demirel tarafından onaylanmış olması özellikle sol gençlik açısından Süleyman Demirel’i hedef haline getirmişti.

Tüm bu kaos 12 Eylül 1980 itibariyle yerini “Zincirbozan Günleri”ne bırakacaktı.

 

Devam edecek...

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.