Sultan Vahdettin Üzerine
Sultan Vahdeddin, yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan biri değildir.
Murat Bardakçı bir tv kanalında sürgüne gönderilen son Osmanlı hanedanıyla ilgili, çok önemli açıklamalarda bulundu. Programı büyük bir dikkatle ve takdirle seyrettim. Murat Bardakçı, başta Vahdeddin olmak üzere son Osmanlı hanedanının da çok vatansever olduğunu dile getirdi. Ben de aşağıdaki satırları yazmak ihtiyacını duydum:
1947 yılında. Sivas'ta, Ziya Gökalp ilkokulunun son sınıfındaydım. Sınıf öğretmenimizin bir târih dersinde söylediklerini hiç unutmadım:
“Çocuklar! Hâin Vahdeddin, bu güzel vatanımızı, İngilizlere beş çuval altına satmak istiyordu. Hâin padişahın önüne çil çil İngiliz altınları serilince gözleri kamaştı. Fakat hevesi kursağında kaldı. Çünkü Atatürk, durumdan haberdar olunca, gizlice Samsun’a çıktı. Erzurum’da, Sivas’ta kongreler yaparak bizi hem hâin Vahdeddin’den hem de düşmanlardan kurtardı."
Benden on yıl sonra Sivas’ın Fevzi Paşa İlkokulunda derse başlayan erkek kardeşime de, yine bir târih dersinde: 'Hâin Padişah Vahdeddin’in vatanımızı bu defa on çuval İngiliz altınına satmak istediğini; ama Atatürk'ün bu ihânete izin vermediğini' anlatmışlardı. 1947 yılında beş çuval İngiliz altınına satılmak istenen vatan, herhalde para değerindeki düşme dolayısıyla, 1957'de on çuval İngiliz altınına çıkarılmıştı. 2019 yılında, sevgili öğretmenlerimizin dillerinde kaç çuval İngiliz altını vardır bilmiyorum.
Üç yıl önce Sivas'a gittim. Valilik makamında, bana güzel bir Sivas Yıllığı hediye ettiler. Kağıdı, baskısı, tertibi mükemmeldi. O Sivas Yıllığım karıştırırken târih bölümü dikkatimi çekti. 63. sayfada deniliyordu ki:
”Yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi, savaşa sokanlardan Sultan Vahdeddin, saltanat ve hilafet makamını korumak peşindeyken, hayatlarından endişeli olanlar memleketten kaçıyorlardı. Ordu ve millet, padişahın ve hilafetin ihanetinden haber dar olmadığı gibi..."
Orada öğrendim ki, Sivas Yıllığı'nın bu târih bölümünü vali yardımcılarımızdan birinin başkanlığında, târih öğretmenlerimiz hazırlamışlar. Bu dehşet verici yanlış ve yalan karşısında utanarak konuştum ve dedim ki:
-Sultan Vahdeddin, yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan biri değildir. Türkiye’nin Birinci Dünya Harbi’ne girmesinde Vahdeddin’in milyarda bir bile vebali yoktur. Çünkü Türkiye 1914 yılında savaşa sokulduğunda, Vahdeddin daha padişah değildi. Saltanat makamında kardeşi Sultan Reşad oturuyordu. Sultan Reşad da savaşa girmeye can atmıyordu. Bizi savaşa bulaştıran, önce Alman Genelkurmayıdır; sonra İttihad Terakki Partisinin lider kadrosu. Birinci Dünyâ Savaşı 1914-1918 yılları arasında fokurdadı. Sultan Reşad 4 Temmuz 1918 târihinde vefat etti. Aynı gün. Vahdeddin padişah oldu ve onun padişah oluşundan iki ay yirmi altı gün sonra yâni 30 Ekim 1918’de önümüze Mondros Antlaşması sürüldü. Vahdeddin, savaşa katılmamıza şiddetle muhalifti. Nitekim padişah olur olmaz ilk işi, bizi savaşa sokanlardan Enver Paşa’yı daha geri bir hizmete çekmek oldu. Ve Mondros Antlaşması’nı kat’iyyen imzalamadı. Sevr Antlaşması’na da imza atmadı. Vahdeddin kat’iyyen vatan hâini değildi. Bunu, Atatürk'ün en büyük hayranlarından Falih Rıfkı Atay da 'Niçin Kurtulmamak' isimli eserinde böyle yazıyor. Yine onun meşhur Çankaya isimli kitabının 1969 târihli baskısında 174. sayfasında, bizzat Atatürk, Vahdeddin’in fermanıyla Anadolu’ya çıktığını ifade ediyor. Bunları okumuyor musunuz?
Hiç kimsenin gücü, Türkiye’ye yeniden padişahlık ve hilafet rejimi getirmeye yetmez. Hiç kimse, Atatürk’ün büyük vatanseverliğini inkâr edemez. Atatürk’ün vatanseverliğini Vahdeddin’in hâinliğine bağlayanlar bizim kör cahillerimizdir. Belki de daha yüz yıl, çocuklarımıza Atatürk’ün kahramanlığını ve vatanseverligini anlatabilmek için Sultan Vahdettin‘in (bu defa para değerindeki düşmeleri dikkate alarak) vatanımızı yüz çuval İngiliz altınına satmak üzereyken yakalandığını uydurup duracağız. Yazık. Çok yazık.
YAVUZ BÜLENT BAKİLER / EN POLİTİK