Suriye meselesine Atatürk gibi bakmak zorundayız    

O dönemde Osmanlı ile savaşta olamadığı için Sevr'i imzalamayan ABD, Fransa, İngiltere bu dönemde sahnede.

Suriye meselesine Atatürk gibi bakmak zorundayız    


1920 yılında, Osmanlı'nın parçalanması için 433 maddelik Sevr antlaşması, Fransa'nın Paris kentindeki bir seramik fabrikasında imzalandı. Anlaşma maddelerinden bir tanesi tam da şu anda gündemimizdeki emperyalist planlardan birini oluşturuyordu.

Ne deniyordu anlaşmanın 62. ve 64. Maddesinde…

Kürt Bölgesi: İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek.

Komşumuz Suriye'de ne isteniyor?

Fırat'ın doğusunda bağımsız bir Kürdistan!

O dönemde Osmanlı ile savaşta olamadığı için Sevr'i imzalamayan ABD, Fransa, İngiltere bu dönemde sahnede.

Başka hangi emperyal ülke var; Rusya!

Değerli dostum Sinan Meydan'ın gündeme getirdiği Mustafa Kemal Atatürk-Suriye meselesi hakkında 26 Temmuz 1920 yılında Hakimiyet-i Milliye'de yer alan haberde aynen şöyle diyordu;

"Aynı Emperyalist Devletler aynı derece şiddetle Türk'ün de, Arap'ında, Irak'ında, Anadolu'nun da, Suriye'nin de düşmanlarıdır. Şu halde Anadolu'nun, Irak'ın, Suriye'nin hayatı ve menfaatleri pek sıkı bir tarzda birleşmiş bulunuyor. Demek oluyor ki, Türklerle Iraklılar, Suriyeliler arasında sıkı bir dostluk ve uyum siyaseti gerektirir."

Atatürk, tehlikeyi o zamandan görmüş ve zalim emperyalizme karşı mazlum halkları bir araya getirmeye çalışmış.

Sonraki zamanda Amerikalı gazeteci Marcosson'a verdiği röportajda da şunları söylemiş:

"Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu'da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir…"

Bugün geldiğimiz durumda ise Türkiye Cumhuriyeti devleti emperyalist ülkelerin arasında bir taraftan bir tarafa savrulup duruyor. Türkiye'de devlet aklı ve aklıselim olan herkes defalarca çeşitli uyarılarda bulundu. Ancak uyarıda bulunanlar ya vatan haini olarak ilan edildi veyahut uyarıları başka nedenler ile kulak arkası edildi.

Şimdi geldiğimiz son durumda ise Trump gibi git gelleri olan bir ruh hastasının küstahça tehditlerine ve aşağılamalarına maruz kalıyoruz.

Sanki ortada danışıklı dövüş varmış gibi mevcut iktidar sahipleri bu yapılan küstahça tehditlere sessiz kalıyor.

Yapılması gereken tek çözüm Şam yönetimi ile görüşmek. Ülke sınırlarımızın hemen dibinde emperyalizm tarafından oluşturulmaya çalışılan bağımsız bir "Kürdistan" hayaline karşı Şam yönetimi ile birlikte emperyalist oyunları bozmaktır.

Hali hazırda bu imkân zorlanır mı bilinmez ancak gelişen bunca olaya ve iktidarın tutarsız politikaları sonucu geldiğimiz bu çaresiz durumda, sınırlarımızın dibinde emperyalist ülkelerin desteklediği terörist PYD ve YPG tarafından kurulmak istenen bağımsız Kürdistan'a, dolayısı ile Suriye topraklarının parçalanmasına engel olmak zorundayız.

Bunun iki yolu var. Ya Şam yönetimi ile görüşeceğiz, çözüm bulacağız (ki akıl bunu emreder) veyahut vakit geçirmeden sınırlarımızı tehdit eden teröristlerden temizleme operasyonu yapacağız.

Emperyalist ülkelere karşı kendi güvenliğimizi komşu ülkeler ile birlikte sağlayabilme imkânımız var iken tek başımıza Suriye'ye girmek ekonomik dar boğazda olan ülkemiz için acı reçetelerde sunacak burası kesin.

Bir tek askerimizin burnunun kanamaması ve çok daha geç olmadan yapılacak olan bir operasyon Şam yönetimi ile birlikte organize edilmeli, şayet yapılamıyor ise artık bu noktadan sonra bir operasyon gerekli. Operasyonun derinliği 3,5, 35 kilometre ne kadar olacak bilinmez…

Yoksa bu operasyonların ve küstahlıkların ardı arkası kesilmez. Türk Silahlı Kuvvetlerini sürekli bir bataklığa girip çıkmak zorunda kalmış halde buluruz.

Türkiye gerekli gördüğü hallerde tabiki savunma hakkını kullanacak. Fakat bunu önce diplomasi yollarıyla çözüme kavuşturmayı denemek en akılcı çözüm olarak önümüzde duruyor.

Kaynak Yeniçağ: Suriye meselesine Atatürk gibi bakmak zorundayız     - Murat AĞIREL